Monşerlerin açıklaması kimin çıkarına uygun?
Yetmiş iki emekli diplomat, Türkiye'nin son dönemdeki dış politikasına karşı eleştirel bir açıklama yaptı. (Önemli noktalarını bugünkü Sabah'ta okuyabilirsiniz.)
Bu açıklamayı değerlendirmek için tarihsel bir perspektif gerekir. Türk dış politikasını üç temel döneme ayırmak mümkün. (Tabii başka bir açıdan yaklaşanlar, farklı dönemleştirmeler yapabilir.)
* Birinci Dönem: Atatürk ve İnönü'nün iktidarda bulunduğu yıllar ki başlangıcı 1920'ye dek uzanır. Türkiye; şartlara göre, İngiltere, Fransa, Almanya, ABD ve Sovyetler Birliği arasında kendince bir denge tutturmaya çalıştı.
İlk dönem, Cumhurbaşkanı İnönü'nün, 1945'te Batı'ya, "Biz de çok partili rejime geçerek, sizin yanınızda yer alıyoruz" mesajını vermesiyle bitti.
* İkinci Dönem: II. Dünya Savaşı'nın ardından dünya üç büyük bloğa bölündü. İlk iki bloğun ağaları ABD ve Sovyetler idi. Bir de "Üçüncü Dünya" denilen bağlantısız ülkeler vardı.
Türkiye net bir biçimde ABD'nin hegemonyasını kabul etti. On meselenin dokuzunda, onun dediklerini yaptı.
***
Üçüncü Dönem: 1989'da Doğu Bloğu, 1991'de de Sovyetler Birliği dağıldı. Soğuk Savaş bitti. Zamanla, ABD'nin askeri ve mali gücünün, dünyayı çekip çevirmeye yetmediği ortaya çıktı.
Rusya iktidar oyununa döndü. Çin devreye girdi. Orta büyüklükteki bazı devletler "Biz de varız" demeye başladı.
Küresel zenginlik Batı'dan Doğu'ya kaymaya başladı. Çin ve Hindistan iki iktisadi dev olarak ortaya çıktı.
Ayrıca ekonomik krizler II. Dünya Savaşı'nın ardından kurulan IMF'li, Dünya Bankalı, dolarlı sistemi sarsmaya başladı.
Şimdi dünya sisteminin üstyapısı tekrar kurgulanıyor.
Enerji hatları ülkeler arasındaki ilişkileri değiştirecek... Uluslararası kuruluşlar yeniden tasarlanacak... Ortadoğu da dahil, Türkiye'den Kazakistan'a bir "demokrasi ve üretim/tüketim kuşağı" oluşturulacak... Bölgede gerginlik yaratan ülkelerden İsrail dizginlenirken, İran sisteme dahil edilecek...
Özetle Üçüncü Dönem bir yeniden tanımlama ve tanımlanma dönemi. Yani eski ezberlerin bozulup, yeni ezberlerin oluşacağı bir dönem.
***
Ben emekli diplomatların yukarıda özetlemeye çalıştığım değişimi anlamadığını... Anlasalar bile içselleştiremediklerini... Ve dolayısıyla statükodan yana tavır aldıklarını düşünüyorum.
Hangi statüko mu? Bölgemizde çıkarları birbiriyle örtüşmeyen üç ülke var: Türkiye, İran ve İsrail.
Türkiye kurulmakta olan yeni dünyaya en açık, en hevesli ülke... İran çıkarlarından taviz vermeden sisteme entegre olmak istiyor... İsrail ise hiçbir şey değişmesin derdinde. Şahinlerden oluşan yönetici sınıfı o kadar tutucu ki, statükoyu sürdürmek için savaşmaya hazır.
Başkan Obama, bu ülkeden yaka silkiyor. Ancak henüz tam iktidara sahip olmadığı için, İsrail'e dediğini yaptıramıyor.
Eğer şartlar buysa... Emekli diplomatlarınki, "İsrail yanlısı" bir açıklamadır.
Diplomatların bu çıkışını hangi kesimlerin alkışladığını iyi izleyin: Şakşakların ardında, İsrail lobisini ve propaganda çarkını göreceksiniz.
Emekli diplomatların "İsrail'in çıkarlarını koruyalım" kaygısıyla harekete geçtiğini söylemiyorum.
Dediğim şu: Bu açıklama, dışarıda, İsrail yönetiminin, ABD'deki Neokonların, dünya İsrail lobisinin, Avrupa Birliği'ndeki Türkiye karşıtlarının... İçeride ise Ergenekoncuların ve yerli statükocuların (CHP, AD medyası, askeriye ve yüksek yargının bir bölümü) hoşuna gider.
Dünyayı kimin daha iyi okuduğunu önümüzdeki dönemde göreceğiz.