Kürt meselesinde AKP ve CHP
TÜRKİYE Cumhuriyeti’ni kuranlar, Kürt milliyetçiliğinin “nesiller sonra” şiddetle ortaya çıkacağını görüyorlardı. Atatürk de İnönü de Karabekir de bunu görüyor, toplantılarda bunu dile de getiriyorlardı.
Hatta Ankara Hükümeti, Aralık 1921’de Ziya Gökalp’ten “Kürt Aşiretleri Hakkında Sosyolojik Tetkikler” yapmasını isterken, “Güneydoğu’nun ileride Makedonyalaşması!” tehlikesine çözüm arıyordu!
1924’te Gökalp’in ölümü Türkiye için talihsizlik oldu. Daha önemlisi, devrimler ve isyanlar gibi acil ve hayati konular, uzun vadeli bu meselenin ‘bastırılması’na ve ertelenerek ‘birikmesine’ yol açtı...
Org. Aytaç Yalman’ın dediği gibi, mesele kültürel açılımlarla 1960’larda, 1970’lerde çözülebilirdi. Ama Kürt kelimesini bile yasaklayan zihniyet bu imkânı görmemizi engelledi...
Nihayet birike birike 1984’te patladı!
40 bin kişi öldü, hâlâ kan akıyor; Kürt milliyetçiliği gittikçe keskinleşiyor üstelik!
OHAL yetmedi, sıkıyönetim!
Türkiye 1980’lerin sonuna doğru rahmetli Özal’la ‘açılım’ yapmaya başladı. İlk adım Kürt müziği üzerindeki yasağı kaldırmaktı. Buna Özal kendi milletvekillerini bile çok güçlükle ikna etmişti!
Bugün devlet 24 saat Kürtçe yayın yapıyor, Kürt kimliği serbestçe ifade ediliyor...
Ama terör durmadı, aksine, terörün tabanı genişledi! Daha keskin bir “taş atan çocuklar” nesli de geliyor!
Öyleyse yasaklara tekrar dönülmeli, bırakın OHAL’i, sıkıyönetim ilan edilmeli, falan mı?!
Öyle bir siyaset, Kürt milliyetçiliğini büsbütün beslemek olacağı gibi, Türkiye’yi dünyadan kopartır, PKK’ya özgürlük savaşçısı görüntüsü kazandırır.
MHP’nin önerilerini bu bakımdan yanlış buluyorum.
1920’lerin dünyasında “Takrir-i Sükun”un çözemediği, hatta uzun vadede keskinleştirdiği Kürt sorununu bugün o metotlarla sadece daha da azdırmış oluruz.
Dağda ve düz ovada!
Türkiye yakın geçmişteki açılımları yaparken, hele de Öcalan yakalanıp “devletin hizmetindeyim” dediğinde silah bırakma karşılığında siyasetin yolunu açarak ve bir açılım paketini devreye koyarak bu sorunu çözüm yoluna sokabilirdi.
Ama hükümetlerimiz, silah bırakma yönünde hiç karşılığı olmadan demokratikleşme adımları attı; Özal’dan bugüne...
Ne terör bitti, ne de toplumsal desteği azaldı!
Halbuki bunun evrensel formülü, “dağda silah atacağına düz ovada siyaset yapsın”dır!
Türkiye’de ise örgüt hem dağda silah atıyor, hem düz ovada siyaset yapıyor!
Dağdan indirme programı ve demokratik açılım, birbirinden ayrılmaz tek paket olmalıdır.
Ama genel mutabakat olmadıkça bunu hiçbir iktidar tek başına uygulayamaz. Hele de toplum siyasi ve ideolojik kavgalarla parçalanmışsa, “ortak akıl” üretmek çok daha zor olur.
Bakın, Ak Parti iktidarı yeterli sayıda milletvekiline sahip olduğu halde sonuç alamadı.
En azından AKP-CHP ilişkilerinin normalleşmesi şarttır.
CHP’nin yeni bir genel başkanı var, diyaloğa daha açık gözüküyor.
Başbakan’ın da her konuştuğunda birilerine çatan polemik dilini bırakması, toplumsal ve siyasi ‘parçalar’la diyalog kurabileceği bir üslup ve davranış noktasına gelmesi lazımdır.
“Ortak akıl” üretemeyen toplumların etnik milliyetçilik çatışmalarıyla nasıl felaketlere sürüklendiğini anlatmaya gerek var mı?!
Bu sorun AKP’yi götürsün! Götürsün de yerine gelenler yangın yerine dönmüş bir Türkiye bulursa çok yazık olmaz mı?
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.