Salon sosyetesi siyasetçiler
Salon sosyetesi siyasetçilerin bu ülkeyi yönetmek gibi bir kabiliyetleri olmadığını geçmişte gördük. Salon sosyetesi olmakla, beyefendi olmayı birbirine karıştırmamak lazımdır. MHP’nin başında duran Bahçeli, tam bir salon sosyetesi siyasetçisidir. Türkiye’de siyaset yapmak için bir insanın elini sıcak sudan soğuk suya sokmayı bilmesi gerekir.
Bahçeli’nin konuşmaları ülkeyi terörden daha çok geriyor. Çünkü salondan konuşuyor ve sokakta neler olup bittiğini bilmiyor. Türkiye haritasının her yerinden milletvekili veya belediye başkanı çıkaramayan partiler, Türkiye’nin partisi değil, salon siyasetçileridir. CHP de bunlardan biridir. Hangisine ülke emanet edilebilir?
Haydi ülkeyi emanet ettik diyelim. Her ikisinin de yapacağı ilk iş, Silivri’yi boşaltmak olacaktır. Teröre karşı ise yapabilecekleri ne var? Hiç gitmedikleri, bilmedikleri, görmedikleri bölgelere gidip teröristlerle kendileri mi savaşacaklar? Ya da TSK’ya “Neden teröristlerin üstesinden gelemiyorsunuz” mu diyeceklerdir? Şimdiye kadar hiç sordular mı bunu?
Gerçi böyle soruları sorabilecek kabiliyetleri olsa, kalkıp hükümeti suçlamazlar. Hükümet terörle mücadele için bütçesinin yarısından fazlasını TSK’ya aktarıyor. Her türlü imkânı sunuyor. Dünya ordularının elinde olmayan silahlar var bizim ordumuzda. Teröristlerden çok daha güçlüler, hiçbir eksiklikleri yok.
Bütün bu şartlar altında eğer salon siyasetçileri kalkıp da hükümeti suçlayarak kendilerine göre siyaset yaptıklarını zannediyorlarsa -ki, öyle zannediyorlar- zavallılıklarını, çaresizliklerini serdediyorlar. Türkiye’yi tanımadıkları, milleti anlamadıkları anlaşılıyor. Allah’a şükür halkımız olup biten her şeyi, bu salon sosyetelerinden daha iyi biliyor da “tahrip ve tahrik oyunlarına” gelmiyor.
Ayakkabılarının köselesi bırakın taşa toprağa basmasını, bir kum tanesine bile değmeyen bu salon sosyetelerinin hepsinin tuzu kuru. Geride canları yok ki, canları yansın. Bugüne kadar şehit olan askerlerimizden kaç tanesinin ailesine yakın olduklarını gördük. Kaç tanesinin evine gidip başsağlığı dilediler? Hangi şehit annesinin elini öpüp, babalarının omuzlarına omuz verdiler? 26 yılda 7 bin şehit vermişiz, hangisini bilir ve tanırlar?
Halkın içine çıktıkları, toplumun içine girdikleri mi var ki, ülkede neler olup bittiğini görsünler. Milletin neler söylediğini, neler düşündüğünü bilsinler. Mikrofonlar aracılığıyla kabadayılık yapmaktan öte bir taşın altına ellerini koyup; “Biz de ülkenin yönetimine destek olmak istiyoruz. Bu meseleler sadece iktidarın uğraşacağı hadiseler olmamalı. Muhalefet olarak iktidara destek veriyoruz ve ne gerekiyorsa yanınızdayız” mı dediler?
Ülkesini ve milletini düşünen siyasetçiler; ister iktidarda olsun, ister muhalefette, eğer içlerinde zerre kadar halka karşı, devletine karşı “vefa” hissi taşıyan bir siyasetçi varsa, elbet muhalefet olduğu için muhalefet eder ama hayati meselelerde de hükümetin yanında yer alır.
Muhalefet olmak demek; iktidara düşman olmak değildir. MHP, CHP ve PKK’lı vekillerin iktidar düşmanlığı, hükümetin ülkeyi yönetip yönetemediği ile alakalı bir düşmanlık değildir. Her üçünün de düşmanlığı ideolojiktir. Başbakan Erdoğan’ın “iyi Müslüman” oluşu, İslam düşmanlarının hükümete ve halka karşı kin ve öfke beslemesini sağlamaktadır.
Terörden medet umarak iktidara destek yerine köstek olmayı muhalefet zanneden ve terörü, sakız olarak kullananlara Gülay Göktürk önceki günkü yazısında şunu sormuştu (Gülay Göktürk’ün sorusunu, Bahçeli başta olmak üzere CHP’deki ilgili şahsa ve diğer tüm muhalefet parti liderlerine hatırlatalım):
“Bu halk, ‘Ortadoğu’nun en büyük ordusu’nu besliyor; yemeyip içmeyip, ona silah ve teçhizat yetiştiriyor; bütçesini sorgulamıyor; modernleştirmek için hiçbir fedakârlıktan kaçınmıyor. Peki, neden 700 bin 800 bin kişilik bu dev ordu, çeyrek yüzyılı aşkın bir süredir üç beş bin teröriste karşı silahlı mücadeleyi kazanamıyor?”
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.