Allah yar ve yardımcımız olsun
Şurası kesin: Türkiye teröristleri etkisiz hale getirmeye çalışırken, birileri de Türkiye'yi etkisiz hale getirmeye çalışıyor. Bu şekilde giderse, Türkiye'nin ekseni falan değil, hayatı kayacak!
Hep dış güçlerin kötülüklerinden dem vuruyoruz. Bugün itibariyle, iç güçlerin de altını çizmemiz gerekiyor. Sadece terörden nemalananları değil; bu topraklarda yaşayıp da Türkiye'yle ve Müslüman Türk halkıyla tarihsel hesapları olanları da deşifre etmeliyiz.
Ve artık, silahlı terörün yanına silahsız terörü de koymalıyız. Her ikisi de "huzur ve barış ortamına" hizmet etmiyor.
Örnek mi isterseniz? Bazı yargı mensuplarının en kritik zamanlarda aldığı akıl almaz kararlara bakmanız yeterlidir.
Geçenlerde, "İnsanın gözü alışıyor zamanla / Karanlık, sana" diye bir-iki dize yazmıştım. Türk halkını terörle yaşamaya alıştırmak isteyenler, bunda başarılı olmuş olabilir. Fakat şehit cenazelerinin geldiği evler de bizlere bir fikir vermektedir. O evlerin çoğu, gecekondu sınıfına bile girmiyor. Derme çatma barakalar vs.
Evet, mesele tehlikeli bir noktaya doğru gidiyor. Mesela dün, Orhan Miroğlu'nun şöyle bir demecini okuduk: "Kürt sorununu artık Türkiye çözemez. Amerika olmadan bu iş çözülmez." (Yeni Şafak, Sayfa 19)
Şöyle düşünün: Otobanda otomobille gidiyorsunuz. Önünüzde bir kamyon var ve şoförü terör estiriyor. Hatalı sollama, şerit ve hak ihlali, kazaya sebebiyet verme durumları vs. Kamyonun arkasında "lütfen sürücü hatalarını bildiriniz" yazıyor. Altında da bir cep telefonu numarası...
Arıyorsunuz, telefona şoförün kendisi çıkıyor.
Bize o yardım edecekmiş!
Amerika'nın Lozan'ı imzalamaması, elbette boşuna değil. Bunu bugün daha iyi görüyor, anlıyoruz.
Bir de şunu sormak icap ediyor: 31 Mayıs sabahından itibaren artan terör olaylarından en kârlı kim çıktı? Şırnak'taki işçi mi, Diyarbakır'daki işsiz mi?
En kazançlı, tabii ki İsrail çıktı. Mavi Marmara'ya yapılan kanlı baskın bir anda gündemden düştü. Türk hükümetinin ve halkının haklı tepkisi, bir anda başka bir yere, yani teröre yöneldi.
Artık azami dikkatin zamanıdır. Bu ülkeyi seven herkes daha dikkatli, daha rikkatli olmalıdır.
Geçen gün televizyonda seyrettim. Hakkâri'de iki sivil polis, bir vatandaşı yakalıyor. Kamera kayıtta. Vatandaşın kaçmak gibi bir niyeti yok, belli. Direnmiyor da... Biraz şaşkın ve biraz korkuyor, o kadar... Buna rağmen, polislerden biri, elindeki copu tüm gücüyle vatandaşın kafasına indiriyor. Çıkan ses, evimize kadar geliyor. Tabii Kürt vatandaşlarımızın evlerine de...
Mümkün mertebe askerimize, polisimize toz kondurmamaya çalıyoruz. Fakat...
Evet, herkesin, her kesimin dikkatli ve rikkatli olması gerekiyor. Türklerin de, Kürtlerin de... Sünnilerin de, Alevilerin de... Mesela Alevi vatandaşlarımız, 3 Temmuz günü Sivas'ta, Madımak otelinin önünde toplanmaya, miting yapmaya hazırlanıyor. Yurdun birçok yerinden Sivas'a otobüs kaldıracaklar. Afişleri, duyuruları mutlaka görmüşsünüzdür. Amaç, Madımak'ın müze olmasını sağlamak...
Türkiye tarihsel dönüm noktalarından birindeyken, Allah için söyleyin, böyle bir eylemin sırası mı? Bir "fakat" daha!
Toparlayalım: Gelinen nokta itibariyle, Şark sorunu kangrene dönüşmek üzeredir. Askere, polise taş atmak bir yana; on üç, on dört yaşındaki çocuklar karayolu kesip kimlik kontrolü yapmaktadır. O araçların içinden asker veya polis ailesi çıksa, ne olacak? İş nereye varacak? Bu durum Batı illerine nasıl yansıyacak?
Amerika ve İsrail'i akılda tutup son sözü söyleyecek olursak; yaranın kangren olmasına, vücuttan kesilip alınmasına müsaade etmemeli ve hep birlikte bu sıkıntılı durumun üstesinden gelmeliyiz.
Allah yar ve yardımcımız olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.