Nevzat Tandoğan “CHP’nin valisi” değil miydi?
Her zaman söylerim ya; bir “olay”ın kendisi kadar, onun “nasıl göründüğü” veya “nasıl gösterildiği” de önemlidir... Tabiî, “görmek” için önemli olan “bakmak”tır!.. Bakmak için de “durulan yer” son derece önemlidir!.. Yani, “nerede” duruyorsan, “nereden” bakıyorsan, “olay”ı da öyle görür, öyle hüküm verirsin!.. Meselâ, “iki kale direği” arasındaki “çizgi”ye “uzak” bir noktada isen, gözün yanılabilir ve “topun çizgiyi geçtiğini” zannedip, “goool” diye bağırabilirsin!.. Ama, “yan hakem” gibi “kale direği”ne sıfır noktada isen, “topun çizgiyi geçmediğini” görür ve golü vermezsin!.. Demek oluyor ki; “görmek” için “bakmak” nasıl bir “ön şart” ise, “baktığını doğru görmek” için de, “doğru yerde durmak” şarttır!.. Aksi halde, sadece “göz yanılması” değil, “fikir yanılması” da yaşar ve olaya “yanlış teşhis” koyarsın!.
2 VALİ’NİN ABANT KONUŞMALARI
Bakıyorum da, CHP kurmayları ve Bay Kemal Kılıçdaroğlu da, bir “yanılgı” içindeler... Olayı biliyorsunuz... 25 Haziran günü Abant Platformu’nda konuşan ve gazetelere “İkinci Vali Çıkışı” olarak yansıyan konuşmasında, Kırklareli Valisi Cengiz Aydoğdu demiş ki; “DP’nin 1950’de iktidara geldiğinde CHP’yi kapatıp, İnönü’yü de tarihteki huzurlu yere göndermemiş olması en büyük talihsizliktir.”
Aydoğdu, “Merkeziyetçilik aracı olarak idari vesayet” başlıklı konuşmasında, “Harf Devrimi”ni de işaret ederek, şöyle devam etmiş konuşmasına:
“Türkiye 1920’li yıllarda hafızasını kaybetti. 1684’de kilise bir bildiri yayınlamış. Biz İngiltere’ye gittiğimizde bu bildiriyi okuduğumuzda anladık. Ama Merzifonlu Karamustafa Paşa’nın Viyana’dan merkeze gönderdiği arızayı (dilekçe, rapor) aramızda kaç kişi okuyabilir, okuyabilse kaç kişi anlayabilir?.. Eyüp Sultan’dan yayın yapan bir yorumcunun da Eyüp Sultan’ın mezar taşını okuyabilmesi gerekir.”
Vali Cengiz Aydoğdu’nun konuşmasına “İkinci Vali çıkışı” denmesinin sebebi de şu:
Abant Platformu’nun geçen yılki toplantısında da, dönemin Bolu Valisi Halil İbrahim Akpınar şöyle bir konuşma yapmıştı:
“Aradan geçen uzun yıllara rağmen, zaten pek de iyi olmayan demokratik hayatımıza tecavüz eden darbecileri yargılayamadık, bu millete reva gördükleri yargısız infazların, işkence ve kötü muamelelerin hesabını soramadık. Bugün demokratik hayatımızın önündeki en büyük engel hiç şüphesiz, darbeci generallerin anayasasıdır.”
KILIÇDAROĞLU’NUN TEPKİSİ VE CEVAP
Gerek Vali Cengiz Aydoğdu’nun, gerek Vali Halil İbrahim Akpınar’ın yaptıkları bu “tesbit”ler, “tahlil”ler ve koydukları “teşhis”ler elbette tartışılır.
Ama, bu “tartışma”ya en son katılması gereken kurum, CHP’dir!.. Hatta, CHP, bu tartışmaya hiç girmemelidir... Çünkü CHP, bu konuda “sabıkalı”dır!..
Ne var ki, bu “sabıka”larına rağmen, yine de girdiler tartışmaya... Meselâ “Bay Kemal” demiş ki;
“AKP hükümetinden bekliyoruz. Bakalım o değerli vali için ne yapacak. AKP’nin valisi, AKP’nin valisi olarak kalıyorsa, AKP’ye hizmet etmeyi devlete hizmet etmek olarak algılıyorsa o vali o koltuktan inmelidir... O vali bindiği arabaya Türk bayrağını çekemez artık... İçişleri Bakanı o valiyi orada tutacaksa, arabasına AKP bayrağı asmalı, AKP bayrağıyla gitmeli o vali. Onun için sonucunu bekliyoruz. Valiler devletin valisidir, siyasi iktidarın değil. İktidardan daha fazla iktidara yağcılık yapmak valilere yakışmaz.”
Bay Kemal’in bu tepkisi üzerine, Vali Aydoğdu, “açıklama” gereği duymuş ve dün AA Muhabiri’ne şunları söylemiş:
“Yaptığım açıklamalar tarihsel bir tespitti. Bugünkü değil hatta 1950 dönemiyle ilgili bile değildi. Bugünkü konumla kesinlikle ilgisi olmayan, kesinlikle bugünkü CHP’nin kastedilmediği bir şeydi... Partiler siyasi hayatımızın ve devletimizin ayrılmaz birer parçasıdır... CHP de siyasi hayatımızın vazgeçilmez bir partisidir... Sözlerimin bugünkü CHP’yle, bugünkü siyasi hayatla hiçbir şekilde ilişkilendirilmemesi gerekir. Öyle anlaşıldığı için de üzülüyorum. Vatandaşlarımızın basındaki haberlerden dolayı olayı yanlış anlamalarından dolayı üzüntüm büyüktür. İçişleri Bakanlığı’nca soruşturma açıldığı doğrudur. Bunlar idari usullerdir. Bu tür soruşturmalar açılabilir. Gelinir, tespit edilir, gereği neyse yapılır.”
1950’DEN ÖNCE, “CHP EŞİTTİR DEVLET” MİYDİ?
Gördüğünüz gibi, “objektif bir bakış”la baktım meseleye ve “tarafların görüşü”nü “olduğu gibi” yansıttım...
Şimdi de gelelim “olayın yorumu”na!..
İlk önce “eski CHP”den bahsedelim:
“Bay Kemal” diyor ki;
“Valiler; devletin valisidir, siyasal iktidarın değil!.. İktidardan daha fazla iktidara yağcılık yapmak, valilere yakışmaz!”
Peki, soralım o zaman;
1950’den önce CHP, “devlet” miydi ki, “devletin valisi” olması gereken “vali”ler, aynı zamanda “CHP İl Başkanı” idi!..
Ya da, şöyle soralım:
“CHP İl Başkanı” olan kişiler aynı zamanda “Vali” değil miydi?.. Hemen herkes biliyor ki; 1950 öncesinde, bütün “CHP il başkanları”, aynı zamanda “vali” idi!..
Tabiî, “CHP ilçe başkanları” da, “kaymakamlık” koltuğunda oturuyorlardı!..
O zamanlar, “CHP eşittir devlet”ti!..
Ya da, “Devlet eşittir CHP!”
Buna, hiç kimsenin “gık”ı çıkmıyordu!..
Bir ses çıkaran olsa var ya; anında “sürgün” ederlerdi!.. Ya “taş ocağı”na gönderirlerdi, ya da “yol yapımı”na!..
Türkiye’yi, böylesine “despotik bir yöntem”le yönetenler, bugün kalkmış, “demokrat” kesiliyor!.. Bay Kemal, Vali Bey’e “tepki” göstermeden önce, “özür” dilemelidir!..
Evet, “özür” dilemeli ve demelidir ki;
“Biz, geçmişte böyle bir halt işlemiştik... Millete kan kusturmuştuk!.. Bundan dolayı özür diliyoruz... Ama gördük ki, bu doğru bir uygulama değildir!.. Bugünkü valiler de, partinin valisi olmasınlar!”
Böyle bir “özür” yoksa, “iktidara yağcılık”tan söz etmek de mümkün değildir!..
TANDOĞAN MEYDANI’NIN İSMİ DEĞİŞTİRİLMELİDİR!
Çünkü, “CHP’li valiler”in nasıl bir “yağcılık” yaptıklarını, “iktidardan da iktidarcı” olduklarını gayet iyi biliyoruz!..
Sormak lâzım “Bay Kemal”e;
“Nevzat Tandoğan’dan n’aaber?”
Çünkü, 1943-1944 yıllarındaki “CHP zihniyeti”nin “sembol” isimlerinden biri de Nevzat Tandoğan’dır!..
Hani, Ankara’nın hem CHP İl Başkanı, hem Vali’si, hem de Belediye Başkanı olan Nevzat Tandoğan var ya, işte o!..
Hani, “Tandoğan Meydanı”na adı verilen “Vali” var ya, işte o!..
Hani, “Bu memlekete komünizm gelecekse, onu da biz getiririz” diyen “CHP’nin Ankara İl Başkanı, CHP’nin Ankara Valisi ve CHP’nin Ankara Belediye Başkanı” var ya, işte o!..
İşbu Nevzat Tandoğan, 3 Mayıs 1944’te tutuklanıp huzuruna çıkarılan merhum Osman Yüksel Serdengeçti’ye hitaben, aynen şöyle demiştir:
“Ulan öküz Anadolulu!.. Sizin milliyetçilikle, komünizm ile ne işiniz var?.. Milliyetçilik lazımsa, bunu biz yaparız... Komünizm gerekirse, onu da biz getiririz... Sizin iki vazifeniz var: Birincisi, çiftçilik yapıp mahsul yetiştirmek... İkincisi, askere çağırdığımızda askere gelmek!!!”
Ne diyordu Bay Kemal;
“O Vali, arabasına artık Türk bayrağı çekemez... Eğer görevden alınmazsa, arabasına AKP bayrağı çekmelidir!”
O zaman, biz de bir talepte bulunalım:
Ankara’daki “Tandoğan Meydanı”nın ismi bir an önce değiştirilmelidir... Çünkü o meydan “Nevzat Tandoğan’ın ismi”ni taşımaktadır...
Öyle ya; Nevzat Tandoğan da, “devletin valisi” değil, “CHP’nin valisi”ydi... “CHP’ye yağcılık”ta o kadar ileri gitmişti ki; “Bu ülkeye komünizm gelecekse onu da biz getiririz” demişti!..
Peki, “biz”den kastı kimdi?..
Elbette “CHP” idi!..
Yani, o bir “devlet valisi” gibi değil, “CHP valisi” gibi hareket ediyordu!..
Pardon!.. Pardon!..
“CHP” demek, zaten “devlet” demekti!..
Ya da, “devlet eşittir CHP” idi!..
Bay Kemal, “CHP’nin sabıkaları”nı unuttu mu ki, bugün kalkmış Cengiz Aydoğdu’ya tepki gösteriyor?..
VALİ SERİNDAĞ’I DA UNUTMADIK!
Gerçi, çok uzağa gitmeye de gerek yok!..
Bir “vali” var ki; “CHP’nin valisi” olduğunu kimse inkar edemez!..
Evet, M. Ali Serindağ’dan söz ediyorum..
Malûm, Mayıs 2008’de hem de “mesai saatleri içinde” CHP Genel Merkezi’ne giden Mehmet Ali Serindağ, burada CHP Genel Sekreteri Önder Sav ile görüşmüş ve ona “seçim taktikleri” vermişti!..
25 Mayıs 2008 Cuma günü “CHP Genel Merkezi”nde gerçekleşen ve “42 dakika” süren o görüşmeye; “Önder Sav’ın telefonunu açık unutması” yüzünden “Vakit muhabiri” de muttali olmuş ve görüşmenin “not alabildiği” bölümlerini şöyle yansıtmıştı:
Sav: Bolu’daki siyasi atmosfer nasıl?
Vali: İşiniz çok da kolay değil. Ama zor diye teslim olmak da doğru değil.
Sav: Kararlı, dikkatli, siyasi iradeyi arkasına alan bir siyasi yapılaşmayı sağlayacak personel malzemesi var mı?
Vali: Çok az da olsa var. Ama, çok fazla olmadığını bilmek lazım.
Sav: Bolu’yu nasıl görüyorsunuz? Özellikle, siyasi açıdan.... Neler yapılabilir?
Vali: Bolu’nun temelinde Cumhuriyet Halk Partisi var. Özellikle de Belediye seçimlerinde CHP’nin oyunun yükseldiğini görüyoruz. Bolu’da ciddi bir organizasyon olursa CHP adına bir toparlanma olur. Seçimi alabilecek duruma da gelebilir.
Konuşmalardan da anlaşılacağı üzre;
Halen “Merkez Valisi” koltuğunda oturan Mehmet Ali Serindağ, resmen ve alenen “CHP’ye seçim taktikleri” vermektedir!..
İşte bu vali;
25 Mayıs 2008’den bu yana, yani “iki yıl 34 gün”den bu yana “görevde”dir!.. Kimse de, ona; “Sen CHP’nin valisisin!.. Ya sen git, ya da otomobiline CHP bayrağı as” dememiştir!..
Hani, var ya; mazallah iktidarda CHP olsaydı, M. Ali Serindağ’ı, herhalde “Ankara Valisi” yaparlardı!.. Çünkü Vali Bey, “Nevzat Tandoğan kadar CHP’li!”
Halil İbrahim Akpınar ve Cengiz Aydoğdu’ya gelince... Onları da, ya “Merkez”e alırlardı, ya da “sürgün” ederlerdi!..
Neyse ki, CHP’nin böyle bir şansı yok!..
Olsaydı, “zulüm”lerden “zulüm” beğenirdik!..
Allah, bu milleti gerçekten koruyor da, “devletin partisi”ne geçit vermiyor!..
Ne kadar şükretsek azdır!..
=================
Teröristi köylü, köylüyü terörist görmek!
Eski Başbakan Yardımcısı ve Bakanlardan Ekrem Pakdemirli, geçen hafta Hakkari Gediktepe’deki karakol baskınından sonra yapılan açıklamalara, kargaların bile güleceğini söyleyip, eklemiş: “İki açıklama vardı ki; kargalar bile güldü. Birincisi, karakoldakler, gelenleri çoban zannederek önlem almamış. Çobanlar, ne zamandan beri davarsız ve topluca geziyor? Çobanlar, sürünün büyüklüğüne göre 1, 2 ve 3 kişi olur. Davar yoksa, gelen kişilerin çoban olma ihtimali var mı? İkincisi, gelenleri kaçakçı zannettiklerinden ateş açmamışlar... Kaçakçılar artık 20’şer, 30’ar kişi mi dolaşıyor?.. Mallar için araba, katır, at gibi hayvanları kullanmayıp yüklerini kendileri mi sırtlıyor? Kaçakçılar, yükünü hayvanlarla bir yerden bir yere götürür ve azami iki kişidirler. Daha sonra yapılan bir açıklamada ise gelenlerin 250 değil, 45-50 kişi olduğu söylendi. Bunlardan 23’ü karakolu bastı denildi. Peki diğer yarısı ne yapıyordu saldırı sırasında?”
Dün de, bir başka “komik açıklama” yapıldı TSK’dan!.. Gediktepe’de, “teröristleri çoban-kaçakçı zanneden” askerler, Hatay Hassa’da, “köylüleri terörist zannedip” basmışlar kurşunu, iyi mi?.. “Kekik” toplayan köylüleri, “keklik” gibi avlamışlar!.. Netice; “iki ölü, bir yaralı!”
TSK’nın böyle “komik açıklamalar” yapmak zorunda kalmaması için, “bölge insanı”nı iyi tanıyan askerler kullanması, ya da bu işi “Özel Harekât Timleri”ne bırakması gerekir diye düşünüyorum!..
Aksi halde, daha çoook “kayıp”lar veririz!..