Terör ateşini İslâm kardeşliği söndürür
Terör dünyanın tüm coğrafyalarında kötü şeydir, lanetlidir, lanetlenmektedir. Terör insani bir olgu değildir, olamaz. Akıl ile mantık ile alakası yoktur. Dolayısıyla hiçbir milletin, hiçbir toplumun, hiçbir insanın terörle karşılaşmamasını, terör mağduru olmamasını temenni ederiz.
Özellikle ülkemizde ortaya çıkan ve 26 yıl boyunca zaman zaman şiddetlenerek devam eden terör olayı, milletimizin huzurunu bozmuş, sabrını zorlamıştır. Yeter artık, bu terör belasından bir an önce kurtulmalıyız.
Terör kavramı bize yabancı, terör olayı da yabancıdır. Biz kendi değerlerimizden besleniriz. Bizim en büyük değerimiz İslâm’dır. İslâm dini hak üzerine bina edilmiştir. Hakka ve hukuka riayet Müslümanlıkta değişmez bir esastır. Haksız yere adam öldürmek, adam yaralamak ve insanları tedirgin ederek huzuru bozmak İslâm’la asla bağdaşmaz.
İslâm tarihinde devlet ile bazı kişi ve siyasi yahut dini bazı gruplar arasında sorunlar ortaya çıkmış, isyanlar olmuş ve savaşlar yapılmıştır. Bu savaşlar, daha çok siyasi düşünceden kaynaklanmıştır.
Terör zulmün tâ kendisidir. İslâm’da asla zulme yer yoktur, olamaz. Allah zalim insanları sevmez. İnsanlar arasındaki anlaşmazlıkların, eşitsizliklerin ve olumsuzlukların çözüm yolu haksız yere adam öldürmek değil, belki İslâm kardeşliğini daha da kökleştirerek yaygınlaştırmak, iman ilkelerini toplumda temellendirmektir.
Terörün kesin ilacı İslâm kardeşliğidir, insan sevgisidir. Terör ile İslâm kardeşliği yan yana düşünülemez. Terör ile sevgi bir arada tasavvur edilemez. Çünkü terör kardeşlik, akrabalık, yakınlık, dostluk, milliyet ve din tanımadan her şeyi tahrip ederek ve toplumdaki düzeni bozarak amacına ulaşmak ister. Kullandığı yöntem ise gayr-i insanidir, gayr-i İslâmî’dir. Terör maddeyi esas alır.
İslâm, söylemeye gerek yok, merhamet dinidir. Değil insanın canını almayı, bir karıncayı bile ezmeyi ve bitkilere bile zarar vermeyi yasaklar. Din, dil ve ırk farkı gözetmeksizin tüm insanlar arasında eşitlik gözetilmesini ve onlara sevgi ile davranılmasını ister.
İslâm’ın bize hediye ettiği hayat ilkesine göre; mümin müminin kardeşidir. Onu üzemez, ezmez, yaralamaz, öldürmez, rahatsız etmez, ürkütmez, huzurunu kaçırmaz. Belki insana, onu mutlu kılacak işler yaparak yaklaşır. Acaba terörden mutlu olan tek bir insan bulunabilir mi?
Terör dolayısıyla öldürülen insanlar, kıyamette yüce Allah’ın, insanları hesaba çekeceği günde elbette haklarını alacaklardır; dolayısıyla hak, sahiplerine kesin olarak verilecektir. Terör yapanlar Allah’ın huzurunda acaba ne cevap vereceklerdir? Her şeyden önce bunu düşünmeleri gerekir.
Teröre bulaşan yahut bulaşmak üzere olan kimselerin bu durumu derin olarak düşünmesi ve cevabını bulması lazımdır. İslâm hukukuna göre bir kimse başka bir insanı öldürme tehdidi altında kalır da öldürmediği takdirde öldürülmekle tehdit edilse, kendisi ölmeyi tercih edecek, başkasını öldürmeyecektir.
Çünkü hukuka aykırı olarak bir insanı öldürmek, bütün insanları öldürmek kadar ağır bir suçtur. Bu suçu işlemektense, mazlum olarak ölmeyi ve şehadet mertebesine ermeyi tercih etmek gerektiği, kesin bir hüküm olarak kaynaklarda ifade edilmektedir.
Cahiliye döneminde kız çocukları babaları tarafından diri diri gömülüyordu. Kıyamet gününde hesap-kitap yapılacağı zaman: “Bu çocuklar; ne günahımız vardı da bizi öldürdüler” sorusunu soracaklardır. İşte bunun gibi, teröre kurban giden insanlar da, Allah’ın huzurunda kendilerini öldürenlerden haklarını alacaklar ve “ne için öldürüldüklerini, suçlarının ne olduğunu soracaklardır.” Öldüren ve öldürtenler bu sorulara acaba ne cevap vereceklerdir?
Terör olaylarını gerçekleştiren teröristler bu vasıfla Allah’ın huzuruna çıkarılacaklar ve yaptıklarının hesabını mutlaka vereceklerdir. Bu sebeple, hiç kimse teröre bulaşmamalı, Allah’ın huzurunda hesap veriyor gibi ince bir şekilde düşünmeli ve dünya hayatında iken kendini hesaba çekmelidir.
Âhiret hayatına ve İslâm dininin ebedi ilkelerine inanan hiçbir kimsenin teröre bulaşması mümkün değildir. Terörün en önemli kaynağı imansızlıktır, iman ve ahlak zaafıdır, dini atmosferin olmaması yahut zayıflamasıdır.
Yetkililer, terörle mücadelede bu olguyu mutlaka dikkate almalıdırlar. Askeri güç terörün sönmesi için yeterli değildir. Yeterli olmadığını olaylar göstermektedir. Manevi gücün dikkate alınması ve Diyanet, Milli Eğitim, üniversiteler ve gönüllü kuruluşların planlı ve programlı bir işbirliği içine girmesi ve terörle mücadelede yerlerini etkin bir şekilde alması gerekir.
Siyasi düşünce ve ideoloji, kalplerde sabitleştirilmesi gereken imanın yerini alarak bu insan kılıklı kimseleri etki alanına almakta, hayatlarını ve varlıklarını işgal etmekte, böylece onların beyinlerine yerleştirilen programları gerçekleştirmektedirler. Bundan daha kötü bir iş tasavvur edilebilir mi?
Terörün temel çaresi, sahih bir iman ile iman etmek, dinin talimatlarına harfiyen riayet edilmesini sağlamaktır. Allah’a âhiret gününe ve bu dünya hayatında yaptıklarının hesabını mutlaka bir gün vereceğine inanan hiç kimsenin terörist olması düşünülebilir mi?
O halde, devlet yetkililerinin bu alanda uzun vadede alacağı en önemli önlem, insanların imanını, ahlakını ve maneviyatını güçlendirecek tedbirleri acilen almaktır.
İkinci olarak, İslâm kültürünün ve İslâm ahlakının hayatın her safhasında ve toplumun her kesiminde yerleşmesine yardımcı olacak ve kötülükleri toplumdan kovacak önlemleri almaktır. Bunun yapılması zor bir iş değildir.
Anaokulu’ndan üniversiteye ve camilerde ki irşat faaliyetlerine varıncaya kadar her yerde kesif bir ahlak dersi, iman dersi vermek ve Allah korkusunu toplum fertlerinin kalbine yerleştirmek; İslâm kardeşliğini ön plana çıkarmak gerekir. İslâm kardeşliği terörün en iyi ilacıdır. Bunu unutmayalım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.