Yalçın Topçu’nun söylediklerini yabana atmayın
BBP Genel Başkanı Sayın Topçu...
Kendisini medyadan takip etmem bir tarafa, makamında ziyaret ettiğimde gözüme takılan hazin manzara beni de duygulandırdı.
O kapı...
“Git Kahramanmaraş’ın dumanlı dağlarına çarp da parçalan, kaybol” diyebilen karanlık bir zihniyetin kurbanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu’nun makam kapısı...
Hâlâ kapalı ama dava kapısı açık.
Önden gidenler düşse de arkadan gelenler bayrağı kaparak yürüyecekler.
Yürüyorlar...
O gelip kapıyı açacak gibi bir hava estiriliyordu BBP Genel Merkezinde...
Kapının üzerinde bir bayrak ve de onun sekreterya olarak kullandığı girişte Büyük Birlik Partisi Genel Başkanı Yalçın Topçu’nun masası.
Misafirlerini orada karşılıyor...
Belli ki merhum genel başkan olmayınca o kapıyı açıp içeri girmek kimselerin içinden gelmiyor... O kapı eşiğinde geçirdiğimiz duygulu saatler boğum boğumdu.
Harp sonrası ağır bir şekilde yaralanan üç sahabenin üçü de su isteyince gelen suyu biri diğerine ikram edeceğim diye üçü de o sudan damla almadan ruhlarını Rahman’a nasıl teslim etmişlerse dostluğun, kardeşliğin, fedakarlığın, dava adamlığının tutkusu gönüllerde yeşermediği sürece merhum üstat Necip Fazıl’ın dediği gibi “bu dava hor, bu dava öksüz”...
İşte bu kapıdan giriyoruz konumuza.
Kardeşlik ve de dostluk kapısı...
Fatih nesli de o kapıdan girmişti İstanbul’a...
“Kardeşini (mü’min mü’mini)en az kendi nefsin kadar düşünmedikçe hakiki iman etmiş sayılmazsın” diyen bir peygamberin ümmetiyiz...
Ecdat o anlayış içerisinde üç kıtaya hakim oldu.
Tek bir kıble, tek bir bayrak...
Haydi yiğitler, şahadet parmağınızı semaya kaldırarak haykırın ki melekler haklı davanıza şahit olsunlar: Ya Allah bismillah Allahu ekber..!
Topçu, bu duygularla Kırgızistan faciasına parmak basarken “Kırgızistan’da yaşanan olaylar, esasında, süper güçlerin bir güç gösterisi içerisinde kardeşi kardeşe kırdırmaktır’’ tespitinin elbette ki altı çizilmelidir...
BBP Genel Başkanı Topçu, Doğu Türkistan ve Dayanışma Derneği Genel Başkanı ve Dünya Uygur Kongresi Başkan Yardımcısı Seyit Tümtürk’ü makamında kabul ettiğinde:
“Bu işlerin son bulmasıyla ilgili hükümetlerin acziyet ve çaresizliği bizi kahrediyor. BBP olarak biz, kurulduğumuzdan bu tarafa bütün fertlerin, mensupların bir ideali var; Adriyatik’ten Çin Seddi’ne kaynaşmış ve birleşmiş, dilde, işte ve fikirde birleşmiş olan bir İslam dünyası, Türk dünyası. Bu ülkü ve idealin bu coğrafya içinde her ferde inmesi lazım ki bu kardeş kavgalarını kaşımak isteyen emperyal emeller boşa çıksın.” dedi.
Alın bu duyguları Güneydoğu’ya taşıyın...
Güneydoğu’da “Kürtçülük” adı altında süper güçler kardeşi kardeşe vurduruyor.
Kürt hakları verilecek de güya bu savaş da dinecek...
Asla, yalan...
Bu saatten sonra değil haklar, ne verirsen ver PKK silah bırakmaz, dağdan da inmez.
İstese de inemez.
PKK Öcalan’ı da dinlemez...
PKK’yı kim besliyor, kim eğitiyorsa son söz ondadır...
Hak deyince de milletin hakkı olur, sadece bir kavmin hakkı olmaz...
“Verin bu milletin Sevr’de, Lozan’da kaybettiği haklarını, verin topraklarımızı..!”
Kürtler de Türkler de böyle haykırmalıdır.
Öyle iken, arada dolaşan çakallar neyin nesi?
“Kürt hakları” diye tutturan PKK’lı kıblesizler neyin fesi?..
Gelin yürüyelim Çin’den Fas’a, Tunus’a, Afrika’nın içlerine kadar.... Hatta dünyanın diğer ülkelerindeki Müslüman halkı da alalım aramıza...
Bir tavafın kıyamı gibi olsun bu yürüyüşümüz... Aynen o tavafta olduğu gibi tek bir yürek olmamız gerekirken bölük pörçük üzerimizdeki ağır yükün ve de vebalin altında eziliyoruz.
“Bana değmeyen yılan bin yaşasın” felsefesi ve bir de “Yurtta sulh, cihanda sulh.”
Nasıl yorumlarsan öyle anlarsın hesabı, biz bu “sulh” olayını pısırıklık ve de teslimiyet olarak anladığımız günden beridir ki uzaklardaki kardeşlerimize elimizi uzatacağımız yerde ülkemizdekilerden bile eteğimizi çektik.
Meydan emperyalistlere kaldı... Çakallara kurtlara kaldı...
Osmanlı olsa öyle olmazdı... Onun eli zalime uzanırdı...
Bırakın uzanmayı Doğu Türkistan Müslüman Türklerine kan kusturan Çin gibi zalim devlet başkanları ülkemize geldiğinde kanlı ellerini sıkmak bir tarafa madalya bile veriyoruz...
Ne var ki Gazze uyanışımıza vesile oldu... Dokuz şehit verdik ama dokuz kere uyandık...
Barışın ve de kardeşliğin bayramı Allah’ın izni ve keremi ile gelecek...
Hükümetlerin acziyet ve çaresizliği bizi kahretmesin...
Bekleyin gelecektir,
Yaşayan görecektir...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.