Seyit Mehmet Şen

Seyit Mehmet Şen

Kars’ta dinlediklerim

Kars’ta dinlediklerim

Sultan Alparslan’ın 1071 yılında kazandığı Malazgirt meydan muharebesi ne kadar önemliyse; Malazgirt zaferinden tam yedi yıl önce, bugünkü ismiyle Serhat Kars’ımızın 1064 yılındaki fethi de o kadar önemlidir.
Malazgirt’te kazanılan zaferle Anadolu coğrafyasının kapıları Müslüman Türk Milletine nasıl ki sonuna kadar açılmışsa; sonuna kadar açılan bu kapının ilk aralanması ve Anadolu coğrafyasının güzelliğiyle Müslüman Türk Milletinin ufukların ötesine bakan gözlerinin buluşması, Ani’nin ve Kars’ın fethiyle gerçekleşmiştir.
Biz millet olarak yazılı tarihle pek fazla ilgilenmediğimiz ve tarihin yazılmasıyla yapılması arasındaki farka pek de fazla dikkat etmediğimiz için olmalı; tarih adına önümüze konan rakamların arka planına fazlaca eğilmeyiz.
Bu nedenle çoğu zaman, çoğu şeyi gözden kaçırırız da haberimiz bile olmaz.
Ne demek mi istiyorum?
Özel ilgisi ve bilgisi olanlar dışında, yıllarca tarih okuyan insanlar olarak acaba kaçımız biliriz Malazgirt’ten tam yedi yıl önce Ani’nin ve Serhat Kars’ımızın fethedilerek İslâm topraklarına katıldığını?
Ve bu fetihten tam otuz bir yıl önce, 1033’de, Nakşi Silsilesi’nin büyük ismi Hasan Harakanî Hazretleri’nin bugünkü Kars Kalesi’nin hemen dibindeki Evliya Camisi’nin yanında “ilayi kelimetüllah/Allah’ın kelimesini yüceltmek” uğruna savaşırken, müritleriyle birlikte şehid düştüğünü, gerçekten de kaçımız biliriz, söyler misiniz?
Cehaletimizin boyutlarını görmek bakımından isterseniz biraz da Hasan Harakanî Hazretleri’nin torunlarından Yavuz Selim Uzgur Hoca’yı dinleyelim:
“Hasan Harakanî Hazretleri 1023 yılında, Çağrı Bey ve 3000 kişilik Selçuklu Ordusu’nun başında manevi komutan olarak Kars’a gelir.
Kars’a Ani bölgesinden giriş yapan Harakanî Hazretleri, Çağrı Bey’e ordusuyla birlikte geri gitmesini söyler.
Harakanî Hazretleri ise, Peygamber Efendimiz’in soyundan bir kısmı seyyid ve bir kısmı mücahid Alperenle beraber Kars’a yerleşir.
Hasan Harakanî Hazretleri 1023 yılından, şehid olduğu 1033 yılına kadar geçen on yıllık süre içinde İslâmiyeti yaymakla uğraşır.
Kars’ta yaşayan Hıristiyan Türkler ve Gürcüler çok çabuk Müslüman olurlar.
Böylece, Hasan Harakanî Hazretleri Kars’ı manevi açıdan feth eder ve Alparslan’ın 1064 yılında gerçekleşen fethine zemin hazırlamış olur.”
Anlaşılacağı gibi, olayların arka planına bakınca işin gerçek yüzü o zaman görülüyor.
Ve anlıyoruz ki, Anadolu’muzun her karış toprağında köşe başı zatların ayak izleri ve gönüller yeşerten nefesleri vardır.
Yer küre üzerinde süper güç olduklarında bile sayıları fethettikleri toprakların insanlarından daha az olan Müslüman Türkler, köşe başı zatların gönül yeşerten nefesleri sayesinde ayakta kalmışlar ve başarıdan başarıya koşmuşlardır.
*
Bu arada cehaletimiz nedeniyle gözümüzden kaçan bir gerçeği daha dile getirmek istiyorum.
Bilindiği gibi; daha doğrusu hepimizin bildiğimizi sandığımız gibi, Anadolu’yu manen fetheden ve arkasından gelecek olan fiziki fetihlere hazırlayan güzel insanların, Piri Türkistan olarak bilinen Ahmet Yesevî Hazretleri’nin müridleri olduklarıdır.
Oysa, Hasan Harakanî Hazretleri’nin hayatını biraz olsun öğrenince bunun böyle olmadığını anlıyoruz.
Ve bundan böyle biliyoruz ki, Anadolu’nun manevi fethi Ahmet Yesevî Hazretleri’nin müridlerinin bu topraklara gelmesinden çok önce başlamıştır.
Öyle ya, Hasan Harakanî Hazretleri’nin Kars Kapısı’ndan Anadolu’ya ayak basması 1023 yılına denk gelir.
Nakşi silsilesinde O’nun müridi Ebu Ali Farmedi’dir(ks).
Ebu Ali Farmedî’nin müridi ise Yusuf Hemedanî’dir(ks).
Yusuf Hemedanî’nin müritlerinden birisi ise Ahmet Yesevî Hazretleri’dir.
Ahmet Yesevî Hazretleri’nin doğumu 1093, Hasan Harakanî Hazretleri’nin ölümü ise 1033’dür...
Anlaşılacağı gibi, Hasan Harakanî Hazretleri Anadolu’yu İslâmlaştıran Alperen Dervişlerin İlk Piridir...
Fakat Kars’ın merkezden uzak olması ve günümüze gelinceye kadar Karslıların gerekli tanıtımı yapmamaları nedeniyle, Hasan Harakanî Hazretleri yeteri kadar tanınmamıştır.
Elbet bu sadece Karslı kardeşlerimizin değil, hepimizin ayıbıdır.
Fakat şimdilerde durum biraz olsun değişmiştir.
İlk kez 1977 yılında ziyaret ettiğim, o zaman minaresine göre çok küçük olan Evliya Camisi’nin yerinde şimdi güzel bir cami yapılmıştır.
Minaresi ise muhteşem bir Selçuklu anıt eseri olarak elbet asırlara meydan okumaya devam etmektedir.
Yavuz Selim Uzgur Hoca’nın gayretli çalışmalarıyla, Evliya Camisi’nin çevresi, Hasan Harakanî Hazretleri’nin şanına uygun olacak şekilde bir külliyeye dönüşmek üzeredir.
Cami’nin içinde sergilenen maket, yaklaşık 40 dekarlık bir alanda şimdiye kadar yapılan ve zamanla yapılacak olan çalışmaları gösteriyor.
Külliyenin tamamlanması için kesesi kabarık, gönlü zengin insanlara ihtiyaç var.
En yakınlarımızdan başlamak kaydıyla ikisini bir arada bulmak ise gerçekten zor.
*
Ben bir zıraatçı ve nehir kıyısında doğup büyümüş bir kişi olarak, her zaman Serhat Şehirlerini, nehir kıyısındaki arazilere benzetirim.
Eğer nehrin uzağındaki arazilerin kabaran nehir suları tarafından tahrip edilip, toprağının taşınmasını önlemek isterseniz; yapacağınız tek şey, nehre kıyısı olan arazileri hep birlikte, el ele vererek mutlaka korumanızdır.
Şayet, nehir kıyısındaki arazi sahibini, ilkbaharda kabaran nehir sularına karşı bir başına bırakacak olursanız; gün gelir nehir onu mutlaka alteder ve sıra diğer arazilere gelir.
Bu bakımdan Serhat Kars’ımızı, Karslılarımızla baş başa bırakıp, “ne haliniz varsa görün” diyemezsiniz, diyemeyiz.
Kars’a en uzak olan ilde otursak bile, Müslüman Türk’ün Anadolu’ya giriş kapısı olan bu güzel şehrimizi korumak, kollamak; orada yaşayan kardeşlerimizle haberleşmek, selamlaşmak ve mutlaka yardımlaşmak zorundayız...
Aksi halde mi?
En pislik sermayelerin, birileri adına oraları karıştırmak için, Kars sokaklarında sere serpe dolaştığını biliyor musunuz?
Bilmiyorsanız öğrenin derim.
Bu arada bir şey daha öğrenmenizi isterim:
Ani’nin Selçuklulardan önce Hıristiyan Türklerle Hıristiyan Gürcülerin hakimiyetinde olduğunu...
Bir şey daha mı?
Selçukluların ilk minareyi ve elbette ilk camiyi Ani’de yaptıklarını da...
Son söz:
Kars’ta gördüklerim, duyduklarım, dinlediklerim ve düşündüklerim bu kadar değil ki...


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Seyit Mehmet Şen Arşivi