Herkes işini yapsa
Hepimiz; yapmamız gereken kendi ‘işimiz’i yapmak yerine, başkalarının işleriyle meşgul olmasak acaba daha iyi olmaz mıydı? Türkiye’yi, hatta belki de dünyayı ‘kurtarmaya’ çalışırken, elimizdeki kendi işlerimizi aksatıyor ve belki de içinden çıkılmaz hale getiriyoruz...
Meselâ, en sıkıntılı sahalardan biri eğitim sistemimizdir. Eğitim sistemi içinde yer alan idareci ya da öğretmenlerimize kulak verildiğinde, ‘sistem’in düzelmesi için atılması gereken adımlardan ziyade, başka konularda akıl yürüttüklerini görürüz. Pek çok eğitimci büyüğümüze, “Okuttuğunuz ders kitaplarından genel anlamıyla şikâyetçisiniz. Peki, bunları müşahhas misallerle anlatıp ortaya koyacak bir ‘rapor’ hazırlayabilir misiniz?” deye sormuş, ama ‘söz’ haricinde ‘rapor’ alamamışız.
Elbette ‘medya’ mensupları da ‘kendi işleri’ni iyi yapmıyor olacak ki, sıkıntıların aşılması zaman alıyor. Medya, Türkiye’nin ‘sanal’ değil de, ‘gerçek’ gümdemleriyle meşgul olsa, onların tartışılmasını temin edecek şekilde yayın yapsa elbette güzel neticeler elde edilebilir.
“Gerçek iş”lerinden başka iş yapanlar arasında bazı silâhlı kuvvetler mensupları da var. Ki, onların işleri kanunlarla düzenlenmiş, tadat edilmiş, sıralanmış ve sayılmıştır. Buna rağmen en yapmaması gereken işleri yapan silâhlı kuvvetler mensuplarına rastlanıyor. Meselâ, yürürlükteki kanunlara göre ‘darbe yapmak’ ve elbette ki darbe planları da yapmak suçun ve kabahatin en büyüğüdür. Buna rağmen son yarım asırdır ortalama her 10 yılda bir darbelerle yüz yüze geldiğimize göre, “iş”lerinden başka işler yapanların olduğu anlaşılmaz mı?
Silâhlı kuvvetler içinde yer alan ve darbelere imza atanlar sadece ‘kendi işlerini yapmayanlar’ olarak değil; ‘hiç yapmaması gereken işleri yapanlar’ olarak da isimlendirilmeli. Anayasa ve kanunlar “darbe yapmak suçtur” diyor ve bazı TSK mensupları bunun tam tersini yaparak imkân ve fırsat buldukça ya “darbe” ya da “darbe planı” yapmaktan geri durmuyor. Bunu kabullenmek, bu duruma itiraz etmemek mümkün mü?
Dünyadaki değişim ve gelişim sonrasında “açık darbe” yapmak zorlaşınca “gizli ve örtülü” darbelerin tercih edildiği anlaşılıyor. Bazı TSK mensuplarının yargıya açık ya da gizli müdahale etmesi de bir ‘darbe’ sayılmaz mı? Üstelik bu yapılırken, “Bizim niyetimiz yargıya müdahale etmek değil. Kimse yargıya müdahale etmesin” prensibini de hatırlatmaktan geri kalmıyorlar! İyi de, niyetiniz “yargıya müdahale” etmek olsaydı, farklı olarak ne yapacaktınız ki!
Çelişkiler yumağı olan ülkemizde, bir yandan darbe yapıp; hazırladıkları “yeni darbe anayasa”larında “darbe yapmayı suç saymak” garabeti de işleniyor!
Hiç kimse “Benim darbem iyidir” tavrına girmesin. Bütün darbeler baştan sona kadar kötüdür, reddedilmelidir ve reddediyoruz. Darbenin yeni versiyonu sayılan “hukuka, adalete ve siyasete müdaheleleri” de aynı kararlılıkla reddetmek her hürriyetperverin işidir ve öyle olmalıdır.
Kimden gelirse gelsin; hukuka, adalete, siyasete ve ‘millet’e yapılan her türlü darbe ve müdahaleye itirazımız sürmelidir, vesselâm...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.