Kars’ta gördüklerim
Bu ülkenin köy köy, kasaba kasaba, ilçe ilçe, şehir şehir öylesine güzel, öylesine akla gelmez, öylesine insanı kendine hayran bırakan zenginlikleri vardır ki, okumakla, uzaktan seyretmekle ya da birisinden duymakla kesinlikle bunun farkında olamazsınız.
Kars’ta gördüğüm Havariler kilisesi bunlardan sadece birisidir.
Hasan Harakani külliyesinin yaklaşık kırk dekarlık alanı içinde, Evliya Camisi’nin kuzey tarafında, Cami’den Kars Kalesine doğru yükselen yamacın hemen eteklerinde yer alan Havariler kilisesi tıpkı bir Selçuklu kümbeti görünümünde, asırlara meydan okuyarak duruyor.
Bu kümbetin bizim için önemi birkaç yönlü…
Birincisi, bu kümbet çok eski bir eser olmasına rağmen, günümüze kadar hiç tahrip edilmemiş ve olduğu gibi muhafaza edilmiş. Bu da bu milletin büyüklüğünü gösteriyor.
İkincisi, isminin Havariler kilisesi olması.
O Havariler ki, Kuran diliyle söyleyecek olursak, Allah’a(cc) giden yolda İsa’nın(as) can yoldaşlarıydı.
Bu kiliseyi görür görmez insanın ilk aklına gelen şey, Havarilerin bu topraklara gelip gelmedikleri oluyor.
Peygamberler Peygamberi’nin(sav) can yoldaşları olan sahabiler Medine’den kalkıp İstanbul’a kadar gitmişlerse, İsa’nın(as) arkadaşları olan Havariler de Filistin’den kalkıp hemen yukarılarındaki Kars’a kadar gitmiş olmalılar diye düşünüyorum.
Bu düşünce beni daha çok heyecanlandırıyor.
Ve insanı bu toprakların kutsallığına daha çok inandırıyor.
Öyle ya, bu ne mübarek topraklardır ki, geçmişten günümüze en güzel insanlar bu topraklara gelmişler, buralarda yaşamışlar ve kutlu nefeslerini buralarda tüketip ebedi âleme buradan göç etmişler.
Üçüncüsü, Anadolu’yu Müslüman Türk’e açan Selçuklu Sultanı Alpaslan’ın ilk cumayı kıldığı yer Havariler kilisesi…
Tıpkı Medine’yi kendine yurt edinen Peygamberler Peygamberi’nin ilk mescidi olan Kuba gibi…
Gerçekten de adı sanı ülkeyi kaplamış kaç kişi bilir Havariler Kilisesi’nin Müslüman Türklerin Anadolu’daki ilk mescidi olduğunu?
Bütün bunları Kars’ı daha çok sevelim diye anlatıyorum.
Kars’ın üzerinde daha çok duralım diye anlatıyorum.
Nice pislik sermayenin Kars’ta çevirdiği dolapların farkında olalım diye anlatıyorum.
Kars’ın Edirne kadar, İstanbul kadar kutsal ve o ölçüde önemli olduğunu bilelim diye anlatıyorum.
Anadolu’da gördüğümüz ve kutsal nefeslerinden asırlardır yararlandığımız bütün alperenlerin pirinin Kars’ta şehit olarak yatan Hasan Harakani Hazretleri olduğunu hiç ama hiç hatırdan çıkarmayalım diye anlatıyorum.
*
Bütün serhat şehirleri gibi, kışı ayrı, baharı ayrı bir güzel olan Kars’ımızda da etnik kökenleri ve İslami anlayışları çok farklı insanlar bir arada, kardeşçe yaşıyor. Aralarında normal zamanlarda en ufak bir sürtüşme yok. Yavuz Uzgur Hoca’nın anlattığına göre, ülkenin her yerinde olduğu gibi, sadece seçim zamanlarında serhat Kars’ımızda birazcık didişme yaşanırmış…
Bu kadar kusur kadı kızında da bulunur diyoruz, kendi kendimize…
*
Yeri geldikçe belirtmekten zevk aldığım gibi, her ile en az bir tane olacak şekilde üniversitelerimizin yaygınlaşmasının yararını Kars’ta da görüyorsunuz. Serhat Kars üniversitesinde bilim dallarına göre bu güzel ilimizi ülke gündemine taşıyacak saha çalışmaları yapıldığı gibi; sahaya bağlı olmayarak yapılan çalışmalar da insanın göğsünü kabartacak seviyede…
Doç. Dr. Mehmet Dikkaya’nın bir nüshasını bana hediye ettiği “Orta Asya ve Kafkasya” çalışması ile bir grup akademisyen arkadaşıyla birlikte editörlüğünü yaptığı “Türkiye’nin Politik Tarihi” ve yine bir grup akademisyenin editörlüğünü yaptığı “Yeni dönemde Türk Dış Politikası” çalışmaları gibi.
Ne güzel şey, merkeze uzak illerimizin üniversitelerinde bu tür çalışmaların yapıldığını görmek…
Kendileriyle iki gün süreyle beraber olduğum Yard. Doç. Hüsnü Batu’dan şehrin sosyal yapısı ve terör konusunda çok şey öğrendim.
Özellikle, yaşanmış tecrübelerin ışığında, göçün insanımız üzerinde yaptığı tahribatın boyutlarını…
Doğup büyüdüğü toprakları terör belasına terk eden insanların gittiği yerlerde yaşadıkları çileli hayatın dayanılmaz acılarını…
Cedlerinden tevarüs ettikleri birikimlere bir ömür boyu çalışarak bir şeyler daha ekleyip, sonra hepsini birden yok pahasına elden çıkarmak ve gurbette yarı aç yarı tok yaşamaya mahkûm olmak…
İşte göç bu...
İşin daha da kötüsü ve çoğu kez göz ardı edileni ise doğup büyüdüğü yerlerde belli bir ağırlığı olan insanların, gittikleri yerlerde sıradanlaşması…
İnsanın oturduğu yerden ahkâm kesmesi ne kadar da kolay değil mi?
Başına gelmeyen ve boyutları konusunda zerre kadar bilgisi olmadığı olaylar söz konu edilince “bunda da ne varmış canım” demesi…
Ateşin düştüğü yeri yaktığının farkında bile olmayışı…
Adı yanlış da konulmuş olsa, ki öyledir, “Kürt açılımı” ya da “demokratik açılım” konularını hafife aldığı gibi, adı nasıl konulmuş olursa olsun, eğer elinden geliyorsa açılımın içini doldurmak yerine, açılımın başarısızlığından sadistçe haz duyması…
*
Bilenler bilir ki, ekolojinin elverdiği yerlerde tarımsal faaliyetlerin en zevklisi ve bu arada en çok para getireni meyvesi, sebzesi, bağı ve süs bitkileriyle bahçe bitkileri yetiştiriciliğidir.
Ne var ki, bahçe bitkileri yetiştiriciliği, tarla bitkileri yetiştiriciliğine göre çok daha ileri seviyede teknik ve kültürel bilginin yanında, çok daha fazla çalışmayı gerektirir.
Bunun içindir ki, geleneksel olarak tarla bitkileri yetiştiriciliğine alışmış insanları bahçe bitkileri yetiştiriciliğine yönlendirmek büyük emek ve uğraşı gerektirir.
Ve elbet çok iyi ve tekrarlı bir eğitimi…
Bütün bunların sonunda, bahçe bitkileri yetiştiriciliğinin kazancı açıktır:
Fazla para, daha fazla istihdam ve kültürel seviyenin giderek yükselmesi ve halkın alışılmışın dışında bir hayat tarzına yönelmesi…
Bir öğle yemeği boyunca beraber olma fırsatını bulduğum Kars Valimiz Sayın Ahmet Kara beyin bahçe bitkileri yetiştiriciliği konusundaki konuşmaları, bir bahçe bitkileri hocası olarak beni gerçekten mutlu etti.
Ümit ederim ki bu konuşmalar eyleme dönüşür.
Böylece hem yöre halkımız daha çok kazanır, hem de daha fazla istihdam dolayısıyla işsizlik ortadan kalkar.
Bu da insanımızın kahve köşelerinde harcayacağı zamanın işe dönüşmesi demektir ki, bunun ülke ekonomisine yararı çok açıktır…
Yazıyı sonlandırırken, sözü Hasan Harakani Hazretlerine bırakalım:
“Her kim bu dergaha gelirse ekmeğini veriniz, inancını sormayınız.”
Vermeden büyük olma iddiasını ve hevesini taşıyanlara duyurulur...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.