“Numan Kurtulmuş”tan başka teklifi olan var mı?..
Anılar anılar…
MSP camiasını pek tanımazdım.
Erbakan Hoca’nın mizahi üslubu, dikkat çekici tavırları ve tartışmalarda sergilediği zekası ilgimi çekerdi.
O zamanki tabii ve de laikçi çevremde, Erbakan Hoca’nın son derece tehlikeli bir “politikacı” olduğu, “ülkeyi karıştırmak için” alttan alta çalıştığı söylenirdi.
Her gittiği yerde namaz kılarmış ki, oy gele!..
*
Bunlara gülüp geçerdim.
Aklıma yatmazdı, Hoca gibi giyimine kuşamına özenli ve tarz olarak batılı bir devlet büyüğünün “rejim değişikliğini” planlıyor olmasına.
Öyle her gittiği yerde namaz kıldığına dair iddialar hakkında da, “Herkes hocanın peşindeyken öyle bir şey yapar mı, laf ola beri gele” diye düşünürdüm.
Gel zaman git zaman, Cenab-ı Allah bize de “Namaz-niyaz”ı nasip etti.
“Hadi” dedik; “bir de İslami yerde çalışalım.”
O zaman Erbakan Hoca ve çevresine daha yakın durmak gerekti.
Ve, gördüm ki Erbakan Hoca hakkındaki “olumsuz propaganda”nın hemen bütün unsurları birer yalandan ibaretmiş.
*
Milli Görüş camiasıyla ilişkinin mesleğe ilişkin ilk deneyimim de, Sayın Şevket Kazan’ı ziyaret ve “röportaj” oldu.
Kartal’daki 1001 Çeşit adlı mağazaya davetliydik; Sayın Kazan bizi orada karşıladı ve bir eve götürdü.
Hazırlanmasına katkıda bulunmamıza izin vermemesinden, üstelik tepsi içinde önümüze kadar getirmesinden dolayı hayli ezilmemize vesile olan kahveyi yudumlarken, Sayın Kazan, yabancısı olduğum bir dünyaya taşıdı beni: “Bak Serdar Kardeşim!.. Ne yaparsan yap ihanet etme!..”
*
Ben mi?..
İhanet?..
Neye, niçin?.
Yani, niçin bana söylüyor bunu?..
Ve ilk görüşmemizde…
Ne ihaneti?..
Muhterem Kazan şöyle devam etti: “Bizim görevimiz Hocamıza, Erbakan hocamıza sonuna kadar itaat etmektir!..
Onun ayağının altındaki çöpleri yerlere yatıp temizlemektir!..
Bazılarımız, bunu yapmak yerine itiraz geliştiriyorlar.
Hocamızı akılları sıra tenkit ediyorlar.
Sanki Hocamız onlar kadar bilmiyor, sanki akılları Hocamızınkinden daha çok eriyor.
Sanki davayı bunlara bıraksa Hoca, duvara toslatmayacaklar!..
Hocanın bir bildiği yok zannediyorlar!..
Hocaya karşı çıkmak en büyük ihanettir!..
Hoca’ya itiraz etmek en büyük ihanettir!..
Ve, şu şu şu (Orada isimleri saydı da ben burada vermeyi uygun görmüyorum) isimler bunu yapmıştır!..
Bu arkadaşlara tavsiyem bir an evvel tövbe etmeleridir!..”
*
Sayın Kazan, tam 20 yıl evvel bana bu meyanda tavsiye ve telkinlerde bulunduğunu belki hatırlar.
Ben ise, her cümlesini beynime kaydetmişim.
O anın şaşkınlığı yok mu?..
“Müslümanlar Kardeştir” hükmüne ram olarak “bu tarafa” geçmiş olan hassas bünyem; daha ilk ciddi ziyarette bu tür bir tabloyla karşılaşıyordu…
Zor geldi itiraf edeyim;
“Eleştirinin, adamı neredeyse dinden çıkartacağı” yönündeki yaklaşımı sindiremedim.
Ve sonra sonra…
Sayın Kazan’ın, Erbakan Hoca’mızı eleştirmiş olmalarından dolayı şiddetle kınadığı isimlerle yakın münasebetlerim oldu.
Onların ne denli samimi, ne denli fedakar insanlar olduklarına şahitlik ettim.
Ve dahası Hoca’mızı her durumda, özellikle de başının büyük dertlere girdiği durumlarda var güçleriyle savunuyordu bu dostlarım!..
Bunları gördükçe idrak ettim ki, pek çok üstün özelliği bulunan bu camiadaki sıkıntı, “eleştiri” kültürüne pek yer olmamasıydı.
Eleştiriye, farklı fikirlere, alternatif projelere tahammülsüzlüğü yadırgadım.
Ve hâlâ yadırgıyorum.
*
Saadet karşıtı bir kanaldan Kurtulmuş’a yüklenen Kazan’ı izlerken, taaa 20 yıl önceki o sohbet geldi aklıma.
Sayın Kazan hiç değişmemiş.
Oysa…
Sosyolojik gerçek; toplumlar değişiyor.
Değişmeyen tek şey değişimse; “statüko”nun yerini koruması her geçen gün zorlaşıyor.
Evdeki çocuklar, eskilerin çocukları değil.
Akıllarına yatmayan bir ifade kullandığınızda hemen uyarı alıyorsunuz.
*
Gittikçe daha fazla sorgulanıyor bünyeler; sadece bilinen “Askeriye” değil, sivil yapıların içindeki “Askeriyeler” de mercek altına alınıyor.
İnsanlar yıllar yılı ortaya koydukları fedakarlıkların nerelerde ve nasıl değerlendirildiğini bilmek istiyorlar.
Herkes ama herkes sorgulanıyor..
Peki…
Ya İtaat?..
Evet itaat şart!..
Amma velakin, o da kayıtsız şartsız değil!..
*
Saadet Kongresi, “değişim”in bu bünyeyi de etkilediğini gösterdi.
Ve oradaki çekişme…
Dün de ifade ettiğim gibi son derece sağlıklıydı.
Erbakan Hoca, bu ülkenin yetiştirdiği en büyük devlet adamlarından.
Belki de en büyük devlet adamı.
Birikimine bütün dünya ihtiyaç duyuyor ve özellikle Siyonizmle ilgili tespitlerinin ne denli isabetli olduğu bugün çok daha iyi görülüyor…
Şüphe yok ki; Erbakan Hoca’nın başında olduğu bir Refah-Yol, Türkiye’yi birkaç sene içinde düze çıkartacaktı.
Havuz sistemiyle, devletin kaynaklarını millete döndürmeyi, bütçeyi denkleştirmeyi, kara delikleri kapatmayı başaran ve bu arada borcu bir kuruş attırmadan her çalışana muazzam zamlar yapan Erbakan iktidarı yaşatılmayınca, kaybeden Türkiye oldu.
Bu, bugün herkes tarafından görülüyor.
Lakin…
Ne yazık ki; Erbakan Hoca’nın resmen siyasete devam gibi bir imkan yok.
Sayın Kurtulmuş’un olmadığı bir durumda, Saadet’i kim sürükleyecek?..
Aklınıza gelen ve tabii aklınıza yatan bir isim varsa buyurun üzerinde çalışalım…
Yoksa…
Bırakalım da Kurtulmuş yürüsün yolunda…
İşte, genel seçime bir yıllık bir zaman kaldı.
Başarısız olursa, diyecek fazla sözü yok.
Başarılı olursa, zaten bayram.
Sayın Kazan ve diğer büyüklerimiz, “bir yıl” sabredemeyecekler mi?..