Kemal ve Devlet Beğ’ler, siz de rol yapın, istismar edin!...
Bu yazıyı, bir arkadaşı (Merhum Selçuk Duracık) 12 Eylül darbecileri tarafından katledilmiş ve gene 12 Eylül öncesinde can-ciğer 13 arkadaşını toprağa vermiş olan biri olarak; yani ateş çemberinden geçmiş ve o ölümlerin acısını yaşamış olan biri olarak yazıyorum
Başbakan, 12 Eylül’de idam edilerek katledilen gençleri anlatırken gözyaşını tutamadı. Bu tarihle hesaplaşmanın bir sonucu idi. Bu, kardeşi kardeşe kırdırmanın, bugünkü Ergenekon’un o günkü ağa-babalarının kaos yaratma uğruna, gencecik insanların kanlarına girmelerinin tarihî bir hata olduğunun itirafı idi. Hem de yürütmenin başı tarafından yapılan bir itiraftı.
İdeolojik fark gözetmeksizin, kırdırılan bu gençlerin hepsine sahip çıkmak devletin görevidir.
Başbakan tam darbecilerin katlettiği gençlerden söz erken, ekran karşısında idim ve tabii ki, “içimdeki ben”, hemen harekete geçerek “Ülkücü camiaya gönderilmiş bir mesaj” dedi. “Dış ben” ise “içimdeki ben”e, “Dur bakalım; acele karar verme” deyip akl-ı selime davet etti.
Akşama kadar, “iç ben” ile “dış ben”lerim tartıştı durdu.
Akşam üstü, biraz bahçe ile uğraşıp çiçeklerimle konuştuktan sonra, “iç ben”im çiçeklerle kaldı ve ben de “dış ben”imle çalışma odama geçip televizyonu açtım. Bir de baktım, Kılıçdâr-zâde Kemal Beğ, Başbakan’ın grupta yaptığı konuşma esnasında, göz yaşlarını tutamamasını diline dolamış ve “Rol yapıyor; istismar ediyor” deyip darbecilerin katlettiği devrimci bir gencin adını veriyor... Yani katledilen ülkücülerin adlarını ağzına almıyor.
Yıllardır şikâyetçi olduğumuz husus, tam da budur işte... Bir oyuna kurban edilerek çarpıştırılan gençlerin bazılarını idolleştirip bazılarını görmezden gelmek. Bu durum yıllardan beri mâşerî vicdânı yaralamış bir husustu. Bir grup siyasi, sadece bir grup gence sahip çıkıyor; diğeri de kendine yakın geçlere... Yani, hâlâ 12 Eylül öncesi gerilimini devam ettirenler ve bu gerilimden rant umanlar vardı. Vahim olan bu idi. O gençler öldükleriyle kalmışlar ama siyasetçiler hâlâ o gençler üzerinden oy hesapları peşindeydiler.
Bu gençler bizim gençlerimizdi. Bu toprağın çocukları idiler... Kimisi bir yana savrulmuştu; kimisi öbür yana... Kimisi ülkücü oldu, kimisi akıncı, kimisi devrimci... Liselerde çarpıştılar, üniversitelerde, sokaklarda, meydanlarda çarpıştılar; daha doğrusu ÇARPIŞTIRILDILAR!.. Ölenler oldu, idam edilip katledilenler oldu...
Hangi ideolojik yapıda olursa olsunlar, bu gençler, bu toprağın çocukları idiler... Yanlış yaptılar... Medenî bir şekilde tartışmaları gerekirken, ellerine tutuşturulan silahlarla birbirlerini vurdular. Vurulmayanlardan bir kısmını da darbeciler katletti.
Birbirlerini vurarak da olsa, darbeciler tarafından katledilse de, bu gençler tertemiz Anadolu delikanlıları idiler... Çoğu kenar mahalle veya köy çocuğu idiler. Bir oyunun içine çekilmişlerdi... Çaresizdiler... Yanlış yapmışlardı...
Yıllar sonra anlaşılıyor ki, bugünkü Ergenekoncuların ağa-babaları bu gençleri, kendi iktidarları için çarpıştırmışlar.
O günlerden sağ kalanlar, bugün barış içinde beraberce yaşayabiliyorlar ve hatta birbirlerine “Ulan bizim Komünist!” veya “Ulan bizim Faşist!” diye gülümseyerek hitap edebiliyorlar. Sağ kalanlar bir arada olabilirken, katledilenler niye bir arada anılmasın? Başbakan bunu yaptı. Sadece, bir ideolojik gruba mensup olanları sahiplenmedi; her iki grubu da sahiplendi. Devletin ve iktidarların da yapması gereken bu idi. Yürütmenin başı bunu yaptı. Ne yapalım?... Merhum Mustafa Pehlivanoğlu’nun mektubunu okurken çok duygulandı ve gözyaşlarını tutamadı...
O gençler katledildiğinde, biz de ağlamıştık... Hem sessizce değil, dövüne dövüne, haykıra haykıra ağlamıştık. “Gök ekini biçmiş gibi” toprağa düşen gençler için günlerce gözyaşlarımız dinmemişti. Biz kendi arkadaşlarımız için ağlamıştık; öbür taraf da kendi arkadaşları için... Herkes kendi arkadaşı için ağlarken, birileri sevinçten ellerini ovuşturuyorlarmış da, fark etmemişiz. Diğer yandan, her gruptan katledilen gençler için vatanın anası ağlamış da görmemişiz, duymamışız. O günlerde toplumsal bir sağırlık ve duyarsızlık yaşamışız.
Yıllar sonra, yaptığımız hatayı anlamışız. Başbakan da, her gruptan gence sahip çıkmış ve yaşanan trajedinin etkisiyle gözyaşını tutamamış.
Kemal ve Devlet Beğ’ler de, Başbakan’ın gözyaşı dökmesini inandırıcı bulmuyorlar; rol yaptığını ve bir istismar olduğunu söylüyorlar. Velev ki istismar olsun, rol yapmış olsun, inandırıcı olmasın; bir Başbakan o gençleri, ideolojik fark gözetmeksizin beraberce yâd ediyor ve insan olmanın özelliğiyle göz yaşını tutamıyorsa, aynısını siz de yapın!.. İdeolojik tavır ayırımı yapmadan, katledilen tüm gençlere sahip çıkın. Sadece kendinize yakın gençlerin değil, tüm gençlerin ardından gözyaşı dökün; görelim... Biz, inandırıcı olmasanız bile, rol yapsanız bile, istismar amaçlı yapsanız bile, sizi alkışlayacağız...
Kemal Beğ, Başbakan’ın ağlamasını eleştirdiği konuşmasında, sadece bir devrimci gencin adını almamalıydı... Ülkücü gruptan katledilenlerin de adlarını anmalıydı... Kemal Beğ, katledilenlerin ülkücülerin adlarını niye anmadı? Yoksa Arıtman ve Arat’ın karşı duruşundan mı çekindi? Veya o zamanın eylemcileri olup şimdi çoğu kendi tabanı olan seçmeninden mi korktu? Yoksa bizim bilmediğimiz başka bir sebebi mi var? Merak ediyorum. Meselâ Ankara’daki her eyleme katıldığı bilgisi internette dolaşan Kemal Beğ, 23 Kasım 1970 günü Erkek Teknik Yüksek Öğretmen Okulu’na yapılan baskın eylemine katılmış mıydı? O yıllarda, öğrencisi olduğu AİTİA’dan kalkıp DTCF’deki eyleme bile katılmış olan Kemal Beğ, o gün, ETYÖO’nun 4. katından atılarak katledilen ülkücü Dursun Önkuzu’nun katledildiği eylemde yer almıştı da, ondan mı katledilen ülkücülerin adını ağzına almıyordu? Bir şey bildiğimden sormuyorum bunu... Sadece yukarıda da dediğim gibi “her eyleme katıldığı” ve AİTİA’dan kalkıp taa Sıhhiye’deki DTCF’ye eyleme gittiğine göre, Erkek Teknik Yüksek Öğretmen’e de gitmiştir belki Kemal Beğ. Acar gazeteciler bir araştırsa da ortaya çıkarsa. Kılıçdâr-zâde Kemal Beğ, o eyleme katılmadıysa ne âlâ; seviniriz.
Ama ya katıldıysa?...
Vallahi, katıldıysa, hesabını önce hukuka, sonra mâşerî vicdana, sonra da “hayırdaş”ı ve müstakbel ortağı Devlet Beğ’e versin.
Neyse...
Yazının sonunda gene hatırlatalım: Haydi, Kemal ve Devlet Beğ’ler!... Siz de rol yapın; istismar için bile olsa, ayrım yapmadan katledilen gençlerin adlarını telaffuz etme cesareti gösterin. Gözyaşı dökmeseniz de kabulümüzdür.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.