Şebinkarahisar/1
Ceviz denilince Şebin, Şebin denilince Şebinkarahisar, Şebinkarahisar denilince karadut, karadut denilince karadut pekmezi akla gelir.
Neden ceviz denilince Şebin, Şebin denilince Şebinkarahisar akla gelir mi diyorsunuz?
Çünkü ülkemizin tescil edilmiş ilk yerli ceviz çeşidlerinden biri Şebin’dir ve Şebin ceviz çeşidinin köken olarak ana ağacı Şebinkarahisar ilçemizdedir de ondan.
Bu bakımdan Osmanlı’nın sancak merkezi, Türkiye Cumhuriyet’inin ilk döneminin il merkezi olan Şebinkarahisar’ımız oldukça şanslı sayılmalıdır.
Ve Şebinkarahisar’ımız bu şansı, Cevizin Evliya Çelebisi Dr. Gültekin Çelebioğlu sayesinde yakalamıştır.
Ne zaman ki değerli meslektaşım, sevgili ağabeyim, merhum Gültekin Çelebioğlu’nun yolu Şebinkarahisar’a uğramış ve oranın Kırkgöz mahallesinde Mehmet Yüksel amcanın ağacını bulmuş...
Elbet bu buluşla iş bitmemiş. Bu ağaçtan aşı kalemleri alıp, o zamanın zor şartlarında Yalova’ya götürmüş ve o kalemleri uygun anaçlara aşılayarak aşılı fidanlar elde etmiş. Bu fidanlar ağaç olup meyveye durmuş. Bunların meyvelerini değerlendirmiş ve sonuçları tescile göndermiş. Yani uzun bir uğraş sonucu bugün ülkemizin her yerinde çok aranan bir çeşit olarak yetiştiriciliği yapılan Şebin ceviz çeşidi ortaya çıkmış...
Ülkemiz ceviz yetiştirciliği Merhum Gültekin Çelebioğlu’na çok şey borçludur. Ve özellikle cevizin aşılı fidanlarla üretilmesini...
Kendisini bir kere daha rahmetle anıyorum.
•
Çocukluğumuzda okula giderken kimi zaman ekmek katığı olarak çantamıza konulmasını bir kenara bırakacak olursak; cevizle bilimsel anlamda ilk tanışmam doktora çalışmasını tamamladıktan sonra oldu.
Osmanlı döneminde yetişen büyükleri bir yana bırakacak olursak, bana göre Cumhuriyet dönemi Şebinkarahisar’ının yetiştirdiği en büyük iki insan, Hocam, Tamarza’lı Efsane Rektör Prof.Dr.Mithat Özsan ile Efsane Öğretmen Hüseyin Hüsnü Tekışık’tır.
Hocam’la Ankara’da bir vesile ile bir araya geldiğimizde, doçentlik çalışması olarak ne yapacağımı sordu. Ben de, henüz bir şeye karar vermediğimi ve düşündüğümü söyledim. Bunun üzerine Hocam, Şebinkarahisar’da çok ceviz olduğunu ve cevizde yapılacak olan bir doçentlik çalışmasının ülkeye çok fayda sağlayacağını söyledi.
Böylece Şebinkarahisar’ı da içine alacak şekilde, dört yıl süreyle TÜBİTAK tarafından desteklenen bu çok kapsamlı projeyle Tokat’tan Çamoluk’a kadar Kelkit; Gümüşhane’den İspir’e kadar Harşit ve Erzincan’dan Kemah’a kadar Karasu vadilerinde; Ordu’dan Hopa’ya kadar Karadeniz kıyı şeridinde ve Erzurum, Kars, Ağrı, Iğdır, Ardahan olmak üzere Kuzey-Doğu Anadolu bölgesinde çalışmaya başladım. Tam 40 000 km yol katederek ve dere tepe dolaşarak yaptığım bu çalışma sonunda bugün yetiştiriciliği yapılan tescil edilmiş üç ceviz çeşidi ortaya çıktı:
Şen-1, Şen-2 (bu ikisi Erzincan’ın Kemah yöresinden seçilmiştir) ve TO-1 (Tokat’ın Pazarcık yöresinden seçildi).
Bu kadar uzun bir girişten sonra şimdi sadede gelebiliriz.
Evet bu yıl ikincisi yapılan “Kültür, Sanat ve Ceviz festivali” dolayısiyle, 8-9 Temmuz tarihlerinde Anadolumuzun öz meyvesi olan cevizin en çok yetiştiriciliğinin yapıldığı yörelerimizden birisi olan Şebinkarahisar’daydık.
Benim ve arkadaşlarım Prof.Dr. Turan Karadeniz, Prof.Dr. Tarık Yarılgaç, Prof.Dr.Fikri Balta ve Dr. Refik Gündoğar’ın festivalle ilişkisi elbet ceviz nedeniyleydi.
Festival 9 Temmuz saat 14.00’de bir yürüyüşle başladı. Sadece ceviz için orada bulunan bizler ise bazı bahçeleri görebilmek için, İlçe Kaymakamı Bilal Bozdemir ve İlçe Belediye Başkanı Şahin Yılancı’nın önderlik ettiği yürüyüşe katılmadık.
İyi ki de katılmamışız. Çünkü bu arada ziyaret ettiğimiz bahçenin sahibi, gerçek bir çiftçi olan Veli Özdabak’tan çok şey öğrendik. Öğrendiğimiz ve beni en çok şaşırtan şey ise karadut pekmezinin kilosunun 150 liraya kadar satıldığı oldu. Kimi zaman bu fiyatı bulamasa da, 80 Liradan da pek aşağı düşmezmiş. Çünkü karadut pekmezi bilenlerce ilaç olarak kullanılırmış. Özellikle ağızdaki yaralara iyi gelirmiş karadut pekmezi...
Böylesine rağbet gören bir meyvenin fidanı acaba kaç lira ediyor mu, diyorsunuz?
Önceleri beyaz dut anaçları üzerinde aşı ile yetiştirilen karadut fidanları 70-100 lira arasında satılırmış. Çünkü beyaz dut ile karadut arasında aşı uyuşmazlığı olduğu için, fidan yetiştirmek biraz zormuş. Fakat, Veli Özdabak, halen Ordu Üniversitesi Zıraat Fakültesi Dekanlığını yürüten Prof. Dr. Turan Karadeniz’den öğrendiği usulle, karadut fidanlarını çelikle çoğaltmaya başlamış ve kendi ifadesine göre fiyatı 30 liraya kadar düşürmüş.
Şebinkarahisar’lı emekli bir üst düzey bürokratın ifadesiyle, gerçek bir çiftçi olan Veli Özdabak’ın bir derdi var ve o derdine mutlaka çare bulunmasını istiyor. O da aşılı ceviz fidanı üretememesi.
Süt, et, bal, ceviz, karadut pekmezi, beyazdut pekmezi ve pestili, karadut ve beyaz dut fidanı üreten Veli Özdabak ceviz aşısında bir türlü başarılı olamamış. Dolayısiyle elinde olan 8000 civarında ceviz çöğürünü (tohumdan çıkan aşısız bitki) satmamış.
Evet satamamış değil, satmamış. İstese, maalesef kimilerinin yaptığı gibi, tohumdan çıkan bitkiyi çok arandığı için “Şebin Cevizi” olarak satar ve para kazanırdı. Hem de en azından 80 000 lira.
Çiftçi Veli Özdabak işte böylesine gani gönüllü ve alicenap birisi. Öyle olmasaydı evine oldukça uzak bir yerdeki kovanlarına gidip de bize senenin ilk balını getirip de yedirir miydi?
•
Burada yeri gelmişken bir konuda okuyucuyu bilgilendirmek isterim. O da şudur:
Bir ceviz ağacının meyvesi ne kadar iri, gösterişli, güzel olursa olsun; o meyvenin toprağa dikilmesiyle (iri tohumların toprağa verilmesine ekilme değil, dikilme denir) çıkan yeni bitkiye fidan değil, çöğür diyoruz.
Süs bitkileri yetiştiriciliğinde ve orman ağaçlarının çoğaltılmasında tohum bitkilerine, (sadece gövdesi, dalları ve yaprakları için çoğaltıldığından) her ne kadar fidan denilse de; meyve ağaçlarının çoğaltılmasında bir bitkinin fidan olarak adlandırılabilmesi için, o bitkinin mutlaka ana bitkinin bütün özelliklerini üzerinde taşıması gerekir. Oysa hiçbir bitki tohumu (kendine döllek ve yabancı tozlanmaya kapalı olan bazı bitkiler dışında), ana bitkinin özelliklerini üzerinde aynen taşıyamaz. Çünkü bir döllenme ürünü olan tohum hem ana bitkinin, hem de baba bitkinin özelliklerini bir arada bulundurur. Dolayısiyle tohumdan çıkan yeni bitki hem anaya, hem de babaya benzer.
Rahmetli Hocam Prof. Dr. Orhan Düzgüneş, yazdığı Genetik Kitabı’nın ithaf yazısında bu durumu ne de güzel ifade eder:
“Birbirlerine hem benzeyen, hem benzemeyen çocuklarıma” diyerek...
Evet tohumdan çıkan ceviz bitkisi, yani çöğür, birbirlerine hem benzer, hem benzemez.
Oysa ceviz yetiştiriciliğinde, bütün üretim dallarında olduğu gibi, birbirine hep benzeyen meyveler istenir. Bu da vegetatif çoğaltma usulleriyle olur ki, bunun en yaygın olanları aşı ya da çelikle çoğaltmadır.
Bunların dışında elbet birçok vegetatif çoğaltma usulleri var...
Onları bu yazı çerçevesinde anlatmak gerekmez...
Öyleyse?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.