Üniversite özgürleşebilir mi?
Yeni YÖK Başkanı'nın alışılmışın dışına çıkarak söze "özgürlük"le başlamış olması birilerini yerinden zıplattı. Öyle görünüyor ki, önümüzdeki birkaç hafta boyunca "özgürlük" alerjisi olanlar tek tek kamuoyu önüne çıkıp kendilerini gösterecekler. Böylece toplum olarak, "üniversite" sözcüğü ile "özgürlük" sözcüğünü yan yana getirmeye karşı çıkan profesörleri, hukukçuları, eski adalet bakanlarını, afili köşe yazarlarını falan tanıma, ibretle izleme imkânı bulacağız. Türkiye'de üniversite kavramının neden "Sonu diplomaya giden lüzumsuz süreç" diye tarif edilir hale geldiğini de bir kere daha görmüş, anlamış olacağız. "Yasak"la "hukuk" kavramını birbirinin kardeşi gibi gören zihniyetlerin aşırı zorlanmaktan yalama olmuş mantıklarını tüylerimiz ürpererek, canımız sıkılarak ve içimiz acıyarak, üzülerek, buruk şekilde izleyeceğiz.
Ömrünün sonbaharını bulmuş insanların hala şehvetle yasak savunuculuğu yapmasını her zaman çok trajik bulmuşumdur. Ancak bundan da trajik olan Türkiye'nin geçen 20-25 yılında "üniversite" kavramının yaşadığı büyük erozyondur. Bu erozyonun en bariz göstergesi de, yeni YÖK Başkanı'nın "Üniversitelerden yasaklar kalkacak" cümlesine bugüne kadar o üniversiteleri yönetmiş insanların açıkça karşı çıkabilmesidir. İşi yüksek öğrenim olan, hukuk olan, adalet olan bu insanların kimi üniversitelerde yasak olmadığını, kimi de yasakların yasal olduğunu savunuyor. Her iki duruş da, hem idealist mantık, hem de üniversite gerçekliğimiz açısından trajedinin ne kadar derinlere kök salmış olduğunun açık kanıtlarıdır.
Bu ülkede üniversitelerin ne halde olduğunu en iyi bilecek kişiler herhalde öğrenciler ve onlara eğitim veren öğretim elemanlarıdır. Ancak bu iki önemli kesimi yıllardır dikkate alan olmamıştır. Tepeden inmeci bir mantık, bir eğitim kurumunu yönetmekten çok bir güvenlik kurumunu yönetiyormuş gibi hareket eden bir yönetim anlayışı ile üniversiteler kendi çatısı altındaki insanların gözünde bile inandırıcılıklarını koruyamamıştır. Oysa Türkiye'nin gelişmesinde, fikirlerin zenginleşmesinde, insanlarımızın ufuklarının açılmasında üniversitelerin öncülük etmesi gerekiyordu.
Oysa yakın tarihimiz boyunca üniversitelerimiz daha çok bir tımar mekanizması gibi göründü gözümüze. Muhtemel ki hadiseye fazla sivil baktığımız için böyle göründü. Ama asıl sivil bakması gereken, hatta toplumdan çok daha fazla sivil bakması gereken, sivilleşmeye öncülük etmesi gereken üniversiteler bunu ne kendi bünyelerinde yapabildiler, ne de öğrencilerine bu idealizmi aşılayabildiler. Kendi adıma Türkiye'nin bu kayıp kuşakların acısını önümüzdeki dönemde çok daha fazla yaşayacağını, bu bedeli çok daha sancılı ödeyeceğini düşünüyorum.
Türkiye fikirlerden ve gerçeklerden korkarak uzun yıllarını heba etti. Yasaklarla korunmaya çalışılan her şey aşındı ve anlamını yitirdi. Şimdi ömrünü yasaklara adamış nesiller yavaş yavaş emekli oluyor. Elbet yasaklarla doğup büyümüş yeni kuşakların özgürlüklerle kucaklaşması bu kadar kolay değil. Ama bir YÖK Başkanı'nın ağzından "Üniversitelerde yasaklar kalkacak" sözünü duymuş olmak da az saadet değil...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.