Yükseköğretimde reform nasıl yapılır? (4)
Geçen haftaki yazımızda, “Eğitim ve bilimde neden başarılı olamıyoruz” sorusuna cevap olarak sunduğumuz iki önemli (özel) sebepten biri olan “Eğitim-öğretim sürecinin bütünlükten yoksun oluşu”na değinmiştik. Bugün “Belli bir (milli) bilim politikasının oluşturulmamış olması” ve çözüm yolları ile devam ediyoruz..
2) Bilim politikalarının olmayışı
a) Bilim politikası nedir?
- Ülkemizde bugüne kadar maalesef, belli bir “bilim politikası” oluşturulmuş değildir. (Başına “milli” kelimesi de eklenebilir!).
- “Bilgi çağında yaşıyoruz” dediğimiz şu günlerde,
. Ülke kalkınması için bilimsel çalışmalar hangi alanda yoğunlaştırılmalı?
. Uzay teknolojisi için ne kadar bilim insanımız olmalı?
. Veya Türkiye gen teknolojisine mi yoğunlaşmalı yoksa nanoteknolojiye mi önem vermeli?
. Bu anlamda “ülke ekonomisi hangi alanlara temellendirilmeli? Temel olarak seçilecek bu alanlarda neler, hangi tarihte, ne ölçüde yapılmalı?”
gibi konular ülke gündeminde yoktur.
- Evet, aslında “bilim politikası dediğimiz şey” budur ve bugün sayısı 150’leri aşan üniversitelerimiz maalesef bu politikalardan yoksun bir şekilde;
. “Rotasız, pusulasız, hedefsiz” rasgele konularda eğitim-öğretim ve araştırma yapan,
. Ülkemizin kısıtlı olan maddi kaynaklarını ve yetişmiş insan gücünü büyük ölçüde boşa harcayan kurumlar durumundadır.
b) Yapılmayanlar
- Bu konuda; Ne TBMM, ne hükümetler, ne toplum, ne YÖK, ne TÜBİTAK, ne TAEK, ne TBTYK(Türkiye Bilim ve Teknoloji Yüksek Kurulu), ne üniversiteler, ne DPT, ne bir zamanlar ülkemizin aylık öncelikli gündemini belirlemiş olan(!) MGK (cumhurbaşkanları dahil) ne de diğer ilgili kurum ve kuruluşlar;
. Ortak hedeflerimizi belirle(ye)memiş,
. Somut stratejiler geliştir(e)memişlerdir.
c) Yapılması gerekenler;
- Hükümetlerin YÖK, ÜAK, TUBA, TÜBİTAK, TAEK gibi bilim kurum ve kurulları, diğer ilgili kurumlar(TSK, DPT, Milli Prodüktivite Merkezi vs) ve sivil toplum kuruluşlarıyla bir araya gelerek ülkenin milli hedefleri ve gelecekteki ihtiyaçları doğrultusunda,
. Bilim alanında nelerin yapılması,
. Kaynakların öncelikle nerelerde kullanılması, hangi araştırmalara ağırlık verilmesi,
. Bugünümüz ve geleceğimiz için nasıl bir insan gücü yetiştirilmesi gerektiği
hususlarında karar vermesi ve bütün bunların planlamasını yaparak (mesela, yeni bir bakanlık; Bilim ve Teknoloji Bakanlığı kurarak) yürütülmesini sağlaması ve denetlemesi şeklinde olmalıydı.
- Üniversitelerin ise belirlenen bu bilim politikaları doğrultusunda, yapılarına uygun düşecek bir misyon üslenmeleri ve bunu gerçekleştirmek üzere vizyon geliştirmeleri gerekirdi.
Zaten işin “milli” diye tanımladığımız tarafı da budur. Yoksa bilimin evrensel olduğu, millisinin olmayacağı açıktır. Yani bu noktada şunu vurgulamak gerekiyor ki “Doğru; bilimin millisi olmaz ama bilim politikasının millisi olur ve olmalı.”
Çözüm için ne yapalım?
1) Önce; doğru tanı
2) İşin gereği ve yolu
3) Temel prensipler ve anlayış
1) Önce; doğru tanı
- Aslında, eğitim/bilim dünyası ile ilgili sorunların çokluğu sadece bizim ülkemize özgü bir olgu değildir.
- Yükseköğretim, dünyanın her yerinde ve her zaman sorunludur.
- Bir yandan mevcut olanlar çözülür diğer yandan da yenileri doğar. Bu durum eğitim/bilim dünyasının doğasında vardır.
- Çünkü eğitim/bilim yeniye taliptir ve öğrenilen her şey “yeni bir düşünceyi-yöntemi-insanı” ortaya koyar. Kısaca her gün hatta her an, dünya yeniden kurulur ve bu yeni dünya yeni sorunlar-ihtiyaçlar doğurur.
- O halde, eğitim-bilim dünyasındaki gelişmelere doğru tanı koyabilmek, doğru çözümler üretebilmek için;
. Mevcut sosyolojik zemini asla göz ardı etmeden konuya en geniş açıdan bakmak,
. Anayasa, yasalar, hükümetler, YÖK, üniversiteler, iş dünyası, piyasalar, diğer etkili kurum ve kuruluşlar ile dünyadaki gelişmelerin tümünü çok iyi değerlendirmek gerekmektedir.
2) İşin gereği ve yolu
- Evet, bugün, hemen herkesçe kabul edilmektedir ki genel olarak eğitimde, özel olarak da yükseköğretimde; köklü düzenlemelere ihtiyaç vardır ve bu ivedilikle gerçekleştirilmelidir.
- Ancak, özellikle yükseköğretimde bunu gerçekleştirmek o kadar da kolay değildir. Çünkü mevcut durumda YÖK tüzel kişiliğe sahip, özerk bir anayasal kuruluştur ve eğer yükseköğretimde köklü bir düzenleme yapılacaksa, öncelikle Anayasa değişikliği yapılması gerekmektedir.
- Aslında, yükseköğretimde reform, üniversite camiası içinde ve dışında topyekün bir zihniyet değişimi (anlayış, kavrayış) olmadan gerçekleştirilemez. Doğrusu, bu değişimin olduğu zamanda zaten kanuna da “özde” gerek kalmaz.
- Ancak, üniversite camiası olarak halimizden anlaşılan odur ki böyle bir zemini yakalamak, daha “çok uzun yıllar” alacaktır. O halde işi, yine yazılı kurallara bağlamak, yani Anayasa ve yasa değişikliğine gitmek gerekmektedir.
Kısmetse, haftaya bu konuya devam edeceğiz.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.