Ahmet Varol

Ahmet Varol

Barış Zarfında Savaş Mektupları

Barış Zarfında Savaş Mektupları

Filistin cephesiyle ilgili çapraz ve mütenakız gelişmeler sadece bundan önceki yazımızda dile getirdiklerimizden ibaret değil. Bunların dışında da önemli gelişmeler var ve bunlardan bazıları hakkında doğru olmayan bilgilerin kamuoyuna yansıtılmasından dolayı aydınlatılmasına ihtiyaç var.
Siyonist işgal güçleri her zaman olduğu gibi hem suçlu hem güçlü olabilmek, hem saldırmak hem de üste çıkabilmek için Gazze'ye yönelik saldırılarına Filistin direnişinin attığı füzeleri gerekçe gösterdi. Oysa her şeyden önce siyonist saldırgan Filistin topraklarında işgalci konumunda olduğundan asıl savunma konumunda olan ve haklı mücadeleyi sürdüren taraf Filistin direnişidir. Dolayısıyla Filistin direnişi eylemlerini “cevap” tarzında gerçekleştirmiş olmasa bile işgal altındaki vatanını kurtarma mücadelesi verdiğinden dolayı haklıdır. Bu haklılığı bütün hukuk nizamlarında ve uluslararası anlaşmalarda onaylanmıştır. Kaldı ki direnişin son günlerdeki roket atma eylemleri işgalcilerin saldırılarına cevaptır.
Ama burada karmaşık bir olay işgal altındaki Eilat (Ummu'r-Raşraş) ve Ürdün'ün Akabe şehirlerine roket atılmasıdır. Bu iki şehir Kızıldeniz'in ucundaki Akabe Körfezi'nin kıyısında birbirine bakıyor. Biz “Filistin'e Yol Açık” sloganıyla gerçekleştirdiğimiz “Hayat Damarları 2” isimli kara konvoyumuzda Akabe şehrinde birkaç gün kalmıştık. Şehirde bazı gösteriler düzenlemiş ve kıyıdan Eilat'a doğru attığımız taşlarla sembolik anlamda siyonist işgali taşlamıştık. Hacıların sembolik anlamda şeytanı taşlamaları gibi.
Geçtiğimiz günlerde bu iki şehre roket atıldı. Ürdün yönetimindeki Akabe'ye düşen roket bir kişinin ölümüne neden oldu. Bu roketlerin Gazze'den atılmış olması ihtimali yok. Çünkü Gazze'deki direnişin elinde henüz bu kadar uzun mesafeye ulaşan roket yok. Atılsa bile yukarıdan aşağıya gelmesi gerekirdi ki söz konusu roketler aşağıdan atıldı. Yani Mısır kontrolündeki Sina'dan atılmış olması gerekiyor. Sina'da Hamas'ın veya Filistin'deki İslâmî direnişin herhangi bir yapılanması, eğitim çalışması olmadığı gibi ilkesel olarak da siyonist işgali hedef alan askerî faaliyetlerinde çevre ülkeleri üs edinmiyor. Ayrıca İslâmî direniş askerî eylemlerini sahipleniyor. Eilat ve Akabe'ye atılan roketlerle bir ilgisinin olmadığını, bu eylemlerin ilkeleriyle bağdaşmadığını bildirdi.
Bu eylemlerin ya Mısır içindeki bir örgütlenmeden kaynaklanıyor ya da provokatif amaçlı olması ihtimali var. Mısır yönetimi ise olayın bu ciheti üzerinde durmadan hemen Filistin direnişini suçlayarak işgalci siyonistlerin bileğini güçlendirdi, önlerini açtı ve onların aynı ağzı kullanarak suçlamada bulunmalarına imkân tanıdı. Zaten son dönemde Arap Birliği'nin işgalcilerin önünü açma amaçlı sözde “barış”, işgalcilerle doğrudan görüşmelerin başlatılması için Abbas'a yetki verme konusunda siyasi üs olarak Mısır'ı kullandığını, ayrıca son günlerde Hüsni ile Şimon Perez'in can ciğer ahbap olduklarını da unutmayalım.
İşgalci siyonist devlet sadece Gazze ve Lübnan'ı hedef alan saldırılar düzenlemekle kalmadı. 1948'de işgal edilmiş bölgede yer alan Nakab'daki köy yıkımlarını da işte bu olayların arasına katmayı başardı. Nakab'da Arakib köyünün tamamen yerle bir edilmesinin dünya kamuoyunun pek dikkatini çekmemesinin sebebi söz konusu saldırıların oluşturduğu sisli havadır.
Bir diğer önemli saldırı da Kudüs'te Me'menullah Kabristanı'nda yeni yıkımlar gerçekleştirilmesidir. Bu yıkımlar yeni başlamadı. Biz daha önce muhtelif yazılarımızda ve konuşmalarımızda Me'menullah Kabristanı'ndaki yıkımlardan ve kalan kabirlere yönelen tehlikeden söz etmiştik. Siyonist katillerin bu kabristanı ortadan kaldırma çabalarını hızlandırması Arap Birliği'nin doğrudan görüşmelere yeşil ışık yakmasının hemen ardından gerçekleşmesi de dikkat çekicidir. İşgalcilerin bu kabirleri ortadan kaldırmak istemelerinin amacı Kudüs'ten ve Filistin'in genelinden İslâm'ın izlerini tamamen silmektir.
İşgal devleti bir yandan bu saldırıları gerçekleştirirken bir yandan da İran'a, Lübnan'a, Gazze'ye ve genelde İslâm âlemine savaş tehditleri gönderiyor. Bu mesajları göndermede Arap Birliği'nin kendisine verdiği “barış” zarflarını kullanıyor. Arap Birliği aslında işgalcilere verdiği “barış” zarflarının savaş tehditleri içeren mektupların gönderilmesinde kullanılacağını, doğrudan görüşmelere yakılan yeşil ışığın siyonistlerin vahşi saldırılarına da yeşil ışık olacağını çok iyi biliyordu. Ama ABD'nin talimatlarına itiraz edemeyince siyonistlerin önünü açmanın adını “barış” ve “doğrudan görüşme” olarak koymak suretiyle kendini mazur göstermek istedi.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Ahmet Varol Arşivi