Okumada Tavsiye Kitaplar ve Listeler
Pazar günlerini ilim, sanat, kültür yazılarına ayırmıştık. Bugün de üstünde üç haftadır durduğumuz okuma işinde tavsiye kitaplar konusuna şöyle bir bakalım isterseniz.
Her insan kendi okuyacaklarını zaman içinde belirler. Bu onun ilgi alanına, mesleğine, meşrebine göre değişir. Bu seviyeye gelen birisine bu konuda söz söylemek bence biraz fuzulidir gibime geliyor.
Okunacak kitaplara dair bir liste sunmak, belki yeni başlayanlar için faydalı olacaktır. Bu iyi ve zevkli bir çabadır. Yeni okumaya başladığımızda bu tür listeleri heyecanla karıştırır, okuduklarımıza rastlayınca sevinir, bazılarının da altını çizerdik, “bunu mutlaka satın almalıyım” diyerek.
Dedim ya, bu biraz da meslek ve meşrep işidir, inanç ve gönül işidir. Bu yüzden birçok yazarın verdiği yazar listesine bakarım, beğendiğim yazarları bulamam. Mesele inanç ve gönül işi ise, bıyık altından gülerim sadece. Yok meslek işi ise, hak veririm elbette. Bunu bir yere kadar yadırgamam da.
Söz gelimi bir edebiyatçının listesinde Serahsi’nin Mebsut’unu zor bulursunuz. Mesela adam Türk diline aşıktır, uzmanlarını sayar, fakat adamın listesinde Elmalılı Hamdi Yazır yoktur. Çünkü tefsir ilminden sanki habersizdir, nerden bilecek? Eğer bilseydi, Elmalılı’yı bir de dil açısından okuyabilir ve dil zevkini görebilirdi.
Kimileri bu işin kolayını bulmuşlardır. Kolaycılığa karşı değiliz elbette. Bir yararı varsa, işin kolayını tercih etmek aklın gereğidir. Ama kolaycılığın korkunç tuzakları da vardır. Örnek mi?
“Ne okuyacağız?”ın cevabını çok satanlar listesinde arayanlar mesela. “Ünlüler neler okuyor?”u takip edenler de öyle değil mi? Ya bir ideolojiye kendini kaptırıp da aklını “abilerine” teslim edenler? Bu tür örnekler, “uzmanlık ve rehberlik” kavramlarını işlevsiz bırakacak olumsuzlukları da beslerler ayrıca.
Bir zamanlar Milli Eğitim Bakanlığı sınıf öğretmenleri arasından seçtiklerine “Din Kültürü” dersinden branş öğretmeni yetiştirmek için kurslar açmıştı. Ben de birkaçında öğretim üyesi olarak görevlendirilmiştim. Bir defasında kurs sonunda ortaklaşa hazırlayacağımız bir kitap listesi yapmak istedik. İlkelerde anlaştık.
Fakat daha biz bir araya gelip işe başlamadan kursiyerlerin elinde dolaşan bir liste gördüm. “Bu nedir?” dediğimde, “Sizin tavsiye ettiğiniz kitaplar” cevabını aldım. Listeye bir göz attığımda içim cız etti. Liste bir cemaatin yayınevinin listesiydi. Hatta Rauf Denktaş’ın kitapları bile vardı tavsiye kitaplar içinde.
“Böyle olmaz, hani ortak yapacaktık?” dedim arkadaşlara. “Evet, ama falan adam dinlememiş, ne yapılabilir ki? Ondan hesap soracak kadar cesur değiliz” dediler. “Deli cesur olur” demişler ya, ben sordum adama, hiç oralı olmadı ve gayet sakin, “Beğenmiyorsan bir liste de sen yapar ve dağıtırsın” dedi…
Bu ve benzeri davranışlar ne kadar zararlı ise, istişare ve danışmayı bütün bütün terk etme bencilliği de, “kişiliği koruma” adına düşülen tehlikeli çukurlardır. Özellikle de yolun başında iken daha çok düşülen bu tür tehlikelerden korunmak gerekir ama nasıl? Bu işler çok zor herhalde. İnsan, özgürlüğünü giderek kavrar ve daha bir değer verir.
Fakat bu tür şartlandırmalar olacak diye yetişme çağlarındaki kişilerin bu işin uzmanı sayılan hocalarına bağlılığını normal saymayarak bunu bağımsızlıkta bir kusur görmek, kusurun ta kendisidir.
www.cemalnar.com
www.ilimistan.com