Oruç ve İnanç
İmanımızı koruma ve kuvvetlendirme, İslamî şahsiyetimizi güçlendirme yollarından biri de oruç tutmaktır. Hiç şüphesiz iman ile oruç arasında çok yakın bir ilişki vardır. Zaten orucu emreden ayeti az sonra göreceğiz, orada oruçtan amacın “takvaya ermek” olduğu açıkça zikrediliyor.
Bilindiği gibi İslam’ın temel esaslarından biri de oruç ibadetidir. Sözlükte orucun Arapçası olan “savm”, “tutmak” anlamındadır.
İslam’da oruç deyince, tutmaya ehil olan insanların niyet ederek ikinci fecirden itibaren güneşin batışına kadar orucu bozan şeylerden korunmalarıdır. Yani oruç, belli bir süreyle, yeme, içme, ilaç kullanma veya cinsel ilişkilerden uzak durmaktır.(Hamdi Döndüren, age. s. 415; Ö. N. Bilmen, age. s. 270.)
Fert ve topluma maddi manevi birçok faydaları olan oruç, farz, vacib, nafile ve mekruh çeşitlerine ayrılır. Bizim burada ehemmiyetini anlattığımız, Kur’an ve sünnetle farz kılınan ve Ramazan ayında tutulan farz oruçtur. Bu oruç için Rabbimiz şöyle buyurmuştur:
”Ey iman edenler! Oruç, sizden önceki ümmetlere farz kılındığı gibi size de farz kılındı. Ola ki korunup sakınasınız.”( Bakara, 181)
Orucun sevap ve hikmetlerini anlatan binlerce hadis ve eser vardır. Ali Muttaki, “Kenz’ül Ummal” isimli muazzam eserinde 8. cilt 433 ila 669. sayfalar arasında oruca dair tam 1076 hadis ve eser rivayet eder.
Yine M. Hatip Tebrizi, “Mişkat’ül Mesabih”de I. 60 la başlayıp 152 hadis rivayet ederken, Mansur Ali Nasıf, “Tac”da II. 44 ile 105 arasında 61 sahifede, Münziri, “Tergib ve Terhib”de II. 79 ila 152 arasında 71 sahifede oruçla ilgili rivayetleri derlemiştir.
Biz konuyu uzatmak istemiyor, sadece tutulmadığında imana olan zararına işaret etmek istiyoruz. İşte sahih bir hadis:
“İslam’ın esası ve dinin direği üçtür. İslam bunlar üzerine kurulmuştur. Her kim bunlardan bir tanesini terk ederse kafir olup kanı helaldir: Kelime-i Şehadet, farz namazlar ve Ramazan orucu.”( Seyyid Sabık, Fıkh’us Sünne, II. 16)
Yine Efendimiz buyuruyor: “Her kim Ramazanda Allah’ın verdiği ruhsatlardan bir ruhsat almadan orucunu yerse, kalan bütün seneyi oruçlu geçirse bile bir günün yerine geçmez.”(a.y.)
Zehebi ise şöyle demiştir: “Bütün mü’minlerce kabul edilen görüşe göre, “hasta olmaksızın Ramazan orucunu terk eden kimse, devamlı içki içen ve zina edenden daha kötüdür. Bilakis müminler o kişinin Müslümanlığından şüphe eder ve onu zındıklık ve helali haram (haramı helal) sayan kişi olarak kabul ederler.”(a.y.)
Fıkıh kitaplarımızda Namaz bahsinin sonunda, namazı kılmayanın hükmünü açıkladıktan sonra, oruç tutmayanın da aynen böyle olduğunu beyan edilir.
Ülkemizde Hanefiler çoğunlukta olduğu için kısaca Hanefilere göre durumu bir kere daha belirtecek olursak, tembellik yüzünden orucu terk eden kimse, orucu inkar etmediği sürece dinden çıkmaz, ancak günahkar, fasık olur.
Kendisi bu konuda uyarılarak tevbeye çağırılır, kötü örnek olmaması için toplumdan tecrid edilir ve te’dib amacıyla dövülür.
Hanefiler dışındaki mezheb imamlarına göre ise, özürsüz orucunu terk eden kimse, mürted olduğu gibi İslam toplumuna karşı gelmiş sayılır ve tevbe etmezse en ağır şekilde cezalandırılır.( H. Döndüren, age. s. 195)
İşte oruç, yaşayarak öğrendiğimiz gibi, bizi çepeçevre sarıyor ve kişiliğimiz ile toplumsal gerçeklerimizi bildiği gibi örüyor. Biz onunla yeni, farklı ve çok güzel bir millet ve ümmet olduğumuzu keşfediyoruz.
Ne kadar zevkli şu nefse hakim olabilmek, irade zaferimizin tadına varabilmek. Ve Allah Teâlâ’nın kulluğu karşısında gerçek özgürlüğümüzün bilincine erebilmek…
www.cemalnar.com
www.ilimistan.com