Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Prof. Dr. Namık Açıkgöz

Her ‘hayır’da bir şer vardır

Her ‘hayır’da bir şer vardır

Bu bildiğiniz “hayır” değil... Yani “hayır-hasenat”taki hayır değil.
Bu, “olmaz” demek olan “hayır”... Yani partizan cumhuriyetçilerin, partizan cumhuriyetçilere payanda olanların ve bölücülerin, yüzde 50.01 çıksın diye gece-gündüz yırtındıkları “hayır”.
Şayet yırtınanlar başarırsa, (ki ihtimal vermiyorum) gerçekten de bu “hayır”dan şer çıkacak...
1950’den beri demokratik kazanımlarımızın “delete” edileceğinin resmidir “hayır”...
1965-70 arası çiçeklenmeye başlayan ve ancak 1985’lerde meyve vermeye başlayan özgürlük ağacımızın kökten kesilmesidir “hayır”...
1990’lardan itibaren, kaderini kendi eline alan Anadolu insanının, ellerinin bileklerinden kesilmesidir “hayır”...
Son 8 yıldan beri kat edilen demokratik ve insan haklarına dayalı anti-militarist toplumsal dönüşümün köküne kibrit suyu dökülmesidir “hayır”...
Her “hayır”, partizan cumhuriyetçilerin egemenliklerinin devam etmesidir...
Her “hayır” çürümüş 20. yüzyıl buyurgan değerlerinin hortlamasıdır...
Her “hayır”, ülkenin bölünmesi için karşılıklı el ovuşturan “düşman kardeşler”in ekmeklerine yağ sürmektir...
Her “hayır”, yüksek yargıdaki egemen zihniyetin devam etmesi, garip bir Anadolu kasabasında adalet dağıtan yargıcın iradesinin yüksek yargıya yansımasının yok edilmesi demektir...
Her “hayır”, Anayasa Mahkemesi’nin Meclis üstündeki hükümranlığına devam etmesi demektir...
Her “hayır”, atanmışların millî iradeye tahakküm etmesi demektir...
Her “hayır”, Ergenekon’un devam etmesidir, vesayettir, kahırdır, zulümdür; daha bir sürü “şer”dir...
Bu referandumla, özgürlüğe ve Anadolu insanının kendi kaderine hükmetmesine kapı açılacaktır; bu yüzden her “hayır”, açılan bu kapının ebediyen kapatılması demektir.
Evet... Mevcut değişiklikler, şahsen beni kesmiyor... Engel aşılınca, Türkiye yepyeni ufuklara kanatlanacaktır. Bu referandum sürecinde, 20. yüzyılın modernist-pozitivist zihniyetin duvarları çatlamıştır: Sandıktan “evet” çıktığında, bu duvar yıkılacaktır. Demokratik ve özgürlükçü toplumsal değişimler asıl o zaman başlayacak; partizan cumhuriyetçiler ve kankileri, tüm 20. yüzyıl değerleriyle, bu duvarın altında kalacaktır.
Asıl Anayasa tartışması 13 Eylül günü başlayacaktır.
13 Eylül günü ve hatta 12 Eylül akşamı, başta bizzat kendisi olmak üzere, egemenliğin paylaşılması uzun uzun tartışılmalıdır. Yetkisini doğrudan halktan almayan atanmışların egemenliğinin sarsılması, 13 Eylül sabahında başlayacaktır.
Şâyet mevcut egemenlik anlayışında karar kılınırsa, bu asla bölüştürülmemeli, sadece ve ancak, yetkisini halktan alan yasamanın elinde bulundurulmalıdır. Milletin, yanlışın hesabını sandıkta sorabileceği bir sistem kurulmalıdır.
Ancak o zaman rahmetli babam, mezarında rahat uyur ve o zaman ben oğlumun ve ileride doğacak olan torunumun/torunlarımın hayatlarından emin olabilirim.
Şimdi tam bir fırsattır...
12 Eylül’de olmazsa bir daha asla olmaz... Kimse bir daha Anayasa’yı bu şekilde değiştirmeye cesaret edemez...
En büyük “kurucu irade” millî iradedir. Millî iradenin önü kesilip “hayır” çıkarsa, bu ‘hayır’dan en büyük şer çıkacaktır... 40 yıldan beri okuduğum kitaplara, 35 yıldan beri yazdığım yazılara, ettiğim sohbetlere yazık olacaktır.
Tekrar ediyorum; bu “hayır”da şer vardır...
Şimdi olmazsa bir daha asla!..

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Prof. Dr. Namık Açıkgöz Arşivi