Milletin kalbindeki ‘yara’
Kalplerdeki asıl ‘yara’nın manevî yaralar olduğunun farkında olmalıyız, ama ‘derin’ olmasa da başka yaralarımız da var...
Bu yaralardan biri de ‘milletin kalbi’ mahiyetindeki TBMM’deki ‘yara’dır. Tam anlamıyla hür ve demokrat olmayı başaramadığımız için, yıllardan beri devam eden bu ‘kanama’yı da durdurabilmiş değiliz. Siyasetçilerin, seçim meydanlarında verdikleri güzel sözleri Meclis’e gittiklerinde bir anda unutması ve başka bir kimlik ve kişiliğe dönüşmesi ‘oy veren’leri her zaman şaşırtır. ‘İyi’ bildikleri temsilcilerin, o çatı altına girdiklerinde ‘kötü kararlar’a imza atması, sık karşılaşılan bir durum...
“İyi” vekillerin bir anda değişmesinin sebebi ‘belgeli’ olarak bilinmese de tahmin edilir. Çünkü Meclis’te, uzun yıllar önce açılan ve günümüze kadar kapanmayan ‘derin bir yara’ vardır. Bu yarayı başka isimlerle de isimlendirmek mümkün. Sözkonusu yara, bir bakıma Meclis’i vesayet altına alan bir uygulama olarak devam edip gelmiş.
Ankara’da yaşayanların belki de ‘normal’ karşıladığı bir durum var: Başşehrimiz devasa devlet binalarıyla ‘süslenmiş’ durumda. Bu devasa binaların çoğu ‘bürokrasi’nin kaleleri durumunda. Milletin temsil edildiği—meselâ—başbakanlık binası ise o azamet karşısında köşeye sıkışmış gibi durur. Ankara’ya ara sıra gidenlerin hissettiği bu hali gündeme taşıyan bir yazıda şöyle denilmiş: “Ankara’da devlet binalarının dış cepheleri bile, Türkiye’nin siyasî kültürü(nü)n aynaları. Genelkurmay, Kara Kuvvetleri, Hava Kuvvetleri, Deniz Kuvvetleri, dalga dalga azamet ve kudret yayan devasa mekânlara meskûn. Başbakanlık adeta, Millî Savunma Bakanlığı’nın tepeden baktığı bir müştemilat. (Sezin Öney, Taraf, 7 Ağustos 2010) Kimileri bu durumu önemsemeyebilir, ama Türkiye tam anlamıyla hür ve demokrat bir ülke olacaksa; ‘görüntü’ de çok önemli. Tersi olması gerekirken niçin böyle olmuş ve bu yanlış sürüp gelmiş?
Benzer ‘yanlış görüntü’ Meclis’teki ‘koruma görevli’ taburun varlığıyla da yaşanıyor. “En sivil” olunması gereken yerde “bin kişilik tabur”un görev yapması; hür ve demokrat bir ülke ‘görüntüsü’ne yakışıyor mu?
“Meclis’teki asker” konusu bilhassa 12 Eylül 1980 darbesinden sonra sıklıkla gündeme gelen bir konu. Demokrat iktidarlar ve demokrat siyasetçiler her fırsatta bu konuyu gündeme taşıyıp TBMM’nin ‘görüntüsü’nün düzelmesi için gayret sarf ettiler. Ancak her defasında bir mani çıkıp bu hayırlı adım atılamadı. Anlaşılıyor ki millet menfaatine olan bu adımları engelleyen güçlü bir ‘lobi’ ‘milletin kalbi’ sayılan Meclis’te yer etmiş. Konu ile ilgili yazıda şu bilgiler yer almış: “Mecliste uçan sineği bile gözetleyen birkaç çift Genelkurmay gözü var. Fiilî bir ‘lobi bürosu’ olarak nitelendirilebilecek, gayriresmî bir Genelkurmay denetleme ve müdahale birimi yani. TBMM’de, Genelkurmay tarafından görevlendirilen bir binbaşı bir de sivil memur her daim hazır bulunuyor. ‘Sözde’, Mecliste resmî görevleri bulunmuyor. (...) Askerî kanattan olanlar, diledikleri her komisyonun toplantısında hazır bulunuyorlar. (...) Her ‘kritik’ alandaki milletvekili çalışmalarda bu ‘göle lobi’ takipte. (...) TBMM’deki her kanun tasarısı, yasama sürecine ilişkin hemen her önemli belge, bu ilgili birimin vasıtasıyla, Genelkurmay’a iletiliyor.” (agg., 7 Ağustos 2010) Bu bilgiler her halde ‘iş olsun’ diye Genelkurmay’a iletilmiyor. Çok önemli anlarda ‘sürpriz’lerin yaşanması her halde bu çalışmaların sonucu yaşanıyor.
Şunu bilmek lâzım ki, bu ‘iş’leri düzeltmeden hür ve demokrat bir ülke olmak mümkün olmayacak. “Milletin kalbi” mahiyetindeki Meclis’i saran bu ‘yara’ların acilen tedavi edilmesi lâzım vesselâm...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.