Bugün o gündür işte...

Bugün o gündür işte...

Bu köşede 20 Aralık 2006 günü yayımlanan yazının sonu şöyleydi: "Sözün geride kalan kısmını, vakti gelince tamamlarız artık!" Dört yıl geçti, vakti geldi; bugün o gündür işte...

Yazının başlığı, "Nuri Demirağ Havaalanı meselesi"ydi ve genişletilerek uluslararası nitelik kazandırılan Sivas Havaalanı'nın isimlendirilmesiyle ilgiliydi. Yeni pistin tamamlanması sebebiyle düzenlenen törene Ulaştırma ve Tarım bakanlarıyla o tarihte Başbakan Yardımcısı ve Devlet Bakanı Abdüllatif Şener de katılmıştı. Herkes o törende, ev sahibi sıfatıyla Şener'in açıklama yapmasını bekliyordu fakat sızan haberler bir garipti. Abdüllatif Şener, bu isimlendirmeye soğuk yaklaşmış, ilgilenmemişti bile.

Aradan dört sene geçti; köprülerin altından çok sular aktı. Talihin rüzgârı nice harmanlar savurdu ve neticede iki gün önce Bakanlar Kurulu, "Nuri Demirağ" tabelasını Sivas Havaalanı'na çaktı. İyi oldu, hak yerini buldu. Bu memlekette hiçbir kurum ismi, Nuri Demirağ Sivas Havaalanı kadar, "mehel", münasip ve hak edilmiş değildir. Hükümete ve hassaten Ulaştırma Bakanı'na bu vefadar ve nazik davranışından ötürü teşekkür ediyorum; bu jest, elini taşın altına koymaktan, risk üstlenmekten çekinmeyen hakiki Türk sanayicisinin ve işadamının boynuna takılmış bir gurur çelengidir.

Yeri gelmişken söyleyelim: Nuri Demirağ, vaktiyle devlet ihaleleriyle zenginleşmiş bir işadamıydı. Kazandığını yatırıma dönüştürdü; Türkiye'de sadece sivil havacılığın değil, havacılık sanayiinin de temellerini attı ama vaktiyle zenginleşmesine izin veren devlet, uluslararası havacılık lobisinin de tesiriyle, Demirağ'ın vizyonunu resmen engelledi. Demirağ, bunun üzerine, şu günlerde hayli örneğini gördüğümüz "iyi gün dostu" işadamı ve işveren kuruluşu üyelerinin yaptığı gibi, darda kalınca mütebasbıs ve müdâhin, soluğu genişe çıkınca "kuul", aristokrat ve gerekirse küstah rol modellerinden birini tercih etmedi.

Gitti kendi partisini kurdu. Adı Milli Kalkınma Partisi, sene 1945.

Nuri Demirağ, havacılıktan, uçak motorundan, işletmecilikten, sanayiden, geleceğe yatırım yapmaktan anlıyordu fakat kötü bir politikacıydı. Partisi başarılı olamadı, kendisi bir dönem DP milletvekilliği yaptıysa da siyasette iz bırakmadı fakat havacılıkta, o günlerin Türkiye'sine birkaç numara büyük gelecek derecede çığır açıcı bir öncü oldu. Nu D adını verdiği model, ilk Türk yolcu uçağıdır ve inanmayacaksınız, Demirağ bunlardan, kendi fabrikasında düzinelerle imal etmişti.

Hikâye uzun, ayrıntı isteyenler, Fatih Dervişoğlu'nun kaleme aldığı, "Nuri Demirağ, Türkiye'nin Havacılık Efsanesi" (Ötüken Yay.) isimli araştırmayı okuyabilirler. Demirağ'ın hatırasını kendi memleketinin havaalanında yaşatmak kadirbilirliliktir fakat bu adam sıradan bir taşralı değildi, memleket çapındaydı ve imkân bulsa kesinlikle ilk uluslararası markamız olacaktı. Düşünmeli ki, 1935 yıllarında Türkiye'nin en zengin adamıydı ve o yıllarda Vehbi Koç henüz Ankara'da bakkaliye ile uğraşıyor, Hacı Ömer Sabancı ise muhtemelen Adana'da kendi çapında pamuk ticaretiyle meşgul bulunuyordu. Demirağ vizyonunun duvara çarpmasıyla, sonrakilerin "alıp başını gitmesi" tarihin ince nüktelerindendir. Söylemiştik, rahmetli kötü politikacıydı ama iyi adamdı.

Bugün bazı zengin işadamları yüz binlerce dolar ödeyerek satın aldıkları uçaklara kendi isimlerini veriyorlar ama onlardan hiçbiri kendi fabrikalarında, kendi teknisyenleriyle, kendi sermayeleri ile sıfırdan imal ettirdikleri bir uçağa kendi adlarını yazdıramadılar.

Bir kişi hariç: Nuri Demirağ.

Ee, boşuna söylememişler: Adam ölür eseri kalır...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Arşivi