Yavuz Bahadıroğlu

Yavuz Bahadıroğlu

Manzara i umumiye

Manzara i umumiye

Eskiler “manzara i umumiye” derlerdi…
Yani, genel görünüm…
Genel görünüm şu ki, savaşın, terörün, uyuşturucunun, fuhşun odağındaki dünya artık bunaldı…
Herkes sağlam bir çıkış yolu arıyor.
Batı dünyası ile Batı’yı taklitte varlık arayan toplumların kafası çok karışık. İşlerin bir türlü yoluna girmemesi, “Aydınlanmacı”ların öngördüğü mutluluk tablolarının bir türlü oluşmaması insanları tereddüde sevk ediyor.
Bir yalana kurban gidip gitmediklerini düşünüyorlar.

19. yüzyılda Batılı “aydınlanmacı”ların öne sürdüğü iddiayı biliyorsunuz: Materyalist bir dünya kuracaklar, Allah’ı dünyaya karıştırmayacaklardı (haşa)…
Bu temelde maddiyat eksenli bencil bir dünya kuruldu.
Bu dünyanın tüm gelirinin yüzde yetmişini yüzde otuzluk bir “kaymak tabaka” götürüyor, geriye kalan yüzde yetmişlik ekseriyet ise dünyadan yalnızca yüzde otuz pay alabiliyordu…
Dünya nüfusunun neredeyse yarısı açlık sınırındaydı. Milyonlar ne doğru dürüst doyuyor, ne de sağlıklı içme suyuna ulaşabiliyordu…
Bir kısım dünyalı fazla gıda almaktan, diğer kesim dünyalı ise açlıktan ölüyordu! Ahlâkî normlar da zaten hızlı üretim-tüketim kıskacında yaralanıp berelenmişti…
Bu son derece dramatik olgunun değişmesi hayli zor görünüyordu. Göstergeler geniş kitleleri umutsuzluğa düşürdü.
Umutsuzlukların içinden terör bir yöntem olarak ortaya çıktı.
öte yandan insanlar üretim-tüketim açmazına sıkışmıştı.
Bir bölümü çok çalışıp aç yatarken, bir kısmı az çalışıp çok kazanıyor, ultra lüks yaşıyor, fakirin hakkını kemiriyor, hukukunu gasp ediyor, sonuçta “Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar” atasözü hükmünü icra ediyor, paylaşımsız zenginlikle sabırsız fakirlik arasındaki uçurumlardan komünizm doğuyordu.
“Onlarda her şey var, ama bizde hiçbir şey yok” diyenler ayaklanıp zenginleri fukaralaştırıyordu ama bir devlet kapitalizmi doğmasını da engelleyemiyordu.
Komünizm, ya da faşizm, ismi ne olursa olsun, beşeri sistemlerde servet sadece el değiştiriyordu. Bir bakıma patronun kimliği değişiyor, ancak fukaranın kaderi değişmiyordu.
Aslında zenginler de savaş ve terör tehdidi altında mutsuz ve huzursuzdular…
Zaten paranın satın alabildiği şeylerle sağlanan mutluluk çok kısa sürüyordu. Yürekler bomboştu.
Hâsılı, Yaratıcı ile aralarındaki bağı koparmak, Batılı insana çok pahalıya mal oldu.
Madde için mânâyı dışladılar, ancak maddiyatın sağlayabildikleri sınırlıydı; para insan ruhunu tatmin edemiyordu. Doyumsuz ve şaşkın kitleler uyuşturucu ile ölüm arasında gel-git kurdu.
Uyuşturucu ve çılgın eğlence partilerinde aradıklarını bulamayanlar ise ya sahte bir peygamberin izinde toplu intihar seansları yapıyor, ya da Rio Karnavalı örneğinde görüldüğü gibi “değişiklik olsun” diye kendilerini çılgın boğalara öldürtüyorlar!
Görünen o ki, fani lezzetlerle sınırlı materyalist hayat telakkisi mukadder noktaya geldi.
Materyalizmin müritleri bir süre zevk-u sefa ile oyalandıktan sonra, kendilerini ve kendi geleceklerini yemeye başladılar.
Batılı gelişmiş toplumlar şu sıralar ölümlerden ölüm beğenme durumunda. çünkü fanî zevklerin çoğunu tattılar.
Sanayinin ve teknolojinin kendilerine sunabileceği imkânların yanı sıra her türlü eğlenceyi yaşadılar. Böylece dünyevi maksatlarının ve hedeflerinin çoğuna ulaştılar…
Dünyevi maksatlarının ve hedeflerinin çoğuna ulaştıktan sonra da maksatsız ve hedefsiz kaldılar. Artık hayattan fazla bir beklentileri kalmadı.
Yanlış çizgide denenen yeni lezzetler, yeni zevkler ise ölümün kapısını aralıyor: Uyuşturucu, içki, fuhuş (AIDS) gibi ölümcül eğlenceler Batılı toplumları ruhsal anlamda bitiriyor.
Her anlamda şiddet, boşluğun, başıboşluğun, nemelâzımcılığın ve hayata isyanın çocuğu olarak gelişiyor. Sırada muhtemelen başka ölüm tuzakları, başka Nemrut ateşleri de var.
Kısacası, Batılı toplumlar şu sıralar maddeyi aşmanın ve mânâ ile buluşmanın sağlıklı bir yolunu bulamazlarsa, içten içe çürüyüp gidecekler.
Eğer yeni bir “yaşam biçimi” geliştirilemezse, kadim Yunan, Roma ve Hıristiyanlık terkibinden doğan Batı medeniyeti, öncelikle kendi çocuklarını, sonra da taklitçilerini (bizim durumumuzdakileri) felakete ve helâkete (yokluğa) sürükleyebilir.
Her şey “yeni bir oluş ihtiyacı”nı gösteriyor.


Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Yavuz Bahadıroğlu Arşivi