Namaz kılmaya mı, iktidar olup saltanat sürmeye mi geldik?
Şeytanın işbirlikçisi nefsimize namaz çok ağır gelir. Bunun içindir ki, Kur’ân’da “Şeytan içki ve kumar yoluyla aramıza düşmanlık ve kin sokmak ve bizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister” 1 diye beyan edilir.
Namazın önemi, farz kılındığı Mi’rac’da muhteşem bir hadisede de vurgulanır: Önceleri 50 vakit emredilen namaz, Hz. Musa’nın (as) Peygamberimize (asm), “Ümmet’in buna güç yetiremez, kısaltılmasını talep et!” demesiyle; 40, 30, 20, 10 ve nihayet 5 vakte kadar indirilir. Tek seferde olabilecek bir mesele, neden böyle uzatılıyor? Bu gidiş-gelişlerden, aslında namazın kâinat çapında bir ibadet olduğu ve sema ehline dahi ilân edilerek önemine dikkat çekilmek istendiği hakikatini çıkartabiliriz. Yoksa, tek seferde beş vakte tahsis edilebilirdi.
İkinci vurgu: Peygamberimiz (asm) ölüm-kalım savaşı Bedir’de değil namazı terk, cemaatle kılmanın ehemmiyetini ifade için şu formulü geliştirir: Bir grup iki rekâtı kılıp savaşa katılıyor, diğerleri ise son iki rekâtı tamamlıyor!
Namazın, bütün varlıkların, sınıfların ibadetlerini ve sair ibadetleri içine alan bir fihriste ve kâinat çapında bir ehemmiyeti olduğunu ifade eden Bediüzzaman, “Kâinatta en yüksek hakikat imandır, imandan sonra namazdır” der.
Eğer, aynı zamanda bir “zaman programlaması” olan namazın psiko-sosyal ve sâir anlamlarının derinliğine inerek onu tadil-i erkân ile kılsaydık; bugün İslâm âlemi olarak içinde bocaladığımız sıkıntıların pek çoğunu asgarîye indirecektik. Nefsimize şu hususları kabul ettirmeliyiz:
Gerçekten kıbleye, gerçekten namaza yönelmeli.
İbadetin ruhu, bir anlamda yakıtı, elektriği ihlâstır. İhlâs, bir ibadetin sırf Allah rızasını gözeterek yapılmasıdır. Diğer faydalar ve güzellikler, onu ancak teşvik edebilirler. Zira, Hakim-i Mutlak, yarattığı her şeye pekçok özellik, güzellik, fayda ve netice takmıştır. Emrettiği ibadetlere de sayısız ferdî, içtimâî, ahlâkî, hatta ekonomik güzellikler, özellikler takmıştır. Zira, Cenâb-ı Hak değil bizim ibadetimize, hiçbir şeye muhtaç değildir. Ama, biz ibadete muhtacız.2
Ayrıca, ibadet, dünya ve ahiret saadetlerine vesile olduğu gibi, maaş ve maade, yani dünya ve ahiret işlerini tanzime sebeptir ve şahsî ve nev’î kemalata vasıtadır ve Hâlık’la abd arasında pek yüksek bir nisbet ve şerefli bir rabıtadır.3
Hepimizin derdi, namaz kılanları, namaz kılınan mekânları çoğaltmak değil mi? Allah’ın evlerini yeryüzüne inşâ etmek değil mi? Müslüman bu dünyaya namaz kılmak ve namazı tebliğ için gelmiş. Yoksa, iktidar olmak, saltanat sürmek için değil!
Namaz ve mescid bizatihi İslâm şeâiridir, hükmüdür, sembolüdür. Bunları ihya etmek veya ihyâları için mücadele vermek bizatihî hizmettir. Farzlarda riya yoktur. Namazı açıktan kılmak, bizatihî tebliğdir.
Dipnotlar:
1- Kur’an, Mâide, 91.
2- Lem’alar, s. 142
3- İşaratü’l-İ’caz, s. 140.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.