Serdar Arseven

Serdar Arseven

Hrant Dink ve Leyla Şahin!..

Hrant Dink ve Leyla Şahin!..

Bugün, 11.00’de Ankara Adliyesi’nin önünde anlamlı bir eylem var.
Avukatlar Birliği Başkanı Ercan Poyraz önderliğindeki 200 kadar hukukçu, cübbeleriyle “referandum”a ilişkin basın açıklaması yapacak.
“Niçin evet?..”
Bunu, hukukçu gözüyle net bir şekilde ortaya koyacak.
İlgilenenlere duyurmuş olalım.

Evet, duyurular hep sona kalır.
Lâkin, ben “başa” çekeyim dedim.
Referanduma kaç gün kaldı şunun şurasında?

Duyuru tamam.
Gelelim başlığın işaret ettiği meseleye:
Gazeteci Hrant Dink’in ailesi Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne Türkiye aleyhine dava açınca, Dışişleri Bakanlığı, Leyla Şahin davasında olduğu gibi, “Kamu uygulamasını” savunmuştu.
“Leyla Şahin davasında olduğu gibi” dedik...
Bir fark var:
Bugün devleti temsil edenler; Dink’ten özür dilemek için kuyruğa girmiş durumda...
Dışişleri Bakanımız; “Hrant Dink savunmasını öğrendiğimde çok sıkıldım. -Kendimi- Yorgun hissettim. Oruç bile ağır geldi. İfade özgürlüğünde savunma yapmak ruhuma birçok krizden ağır geldi” bile diyor hatta.

Dink davası böyle...
Leyla Şahin ise öyle, bir köşede.
Derdiyle baş başa!..
Kimse çıkıp da; “Devlet, eğitim hakkı gaspını savunmakla yanlış yaptı” demiyor, diyemiyor!..
DOSTANE ÇÖZÜM TEKLİFİ!
Hatırlayacaksınız;
Leyla Hanımefendi ve (Sayın Cumhurbaşkanı’nın eşi) Hayrünnisa Hanımefendi; eğitim hakkı gaspından dolayı AİHM’e başvurmuş...
Hayrünnisa Hanımefendi, (dava devam ederken Dışişleri Bakanı olan) eşi Sayın Abdullah Gül’ün “devleti temsil etmesini” göz önünde bulundurarak davasını geri çekmişti.
Sonrasında...
Dışişleri’ne de; devletin “eğitim hakkı gaspına” gerekçe bulmak düşmüştü.

Böyle olunca...
AİHM, “Üniversitelerdeki türban yasağının, başvuruyu yapanların üniversiteye kayıt yaptırmak istemesinden önce de var olduğu”nu...
Anayasa Mahkemesi’nin; “Laiklik ilkesinin savunulması için bir kimsenin dini inancını göstermesine kısıtlamalar getirilebileceği yönünde görüş belirttiğini” öne sürerek...
Dışişleri Bakanlığı’nın savunması doğrultusunda...
Leyla Şahin davasını reddetmişti!
Bir başka ifadeyle başörtüsünü mahkûm etmişti!..

Biz bu süreçte defalarca;
“Hayrünnisa Hanım’ın çekilmesi ile iş bitmiş olmuyor. AİHM, iyice sahipsiz kalan başörtüsünü mahkum edebilir. Dışişleri, karşı olduğu başörtüsü yasakçılarına yarayacak bir adım atmamalı. En iyisi, dostane çözüm” demiştik...
(Nedir bu dostane çözüm?..
Şu:
“Gel” diyorsun davacıya; “Şu parayı al ve davanı geri çek.”
Davacı kabul ediyor, -sembolik de olsa- parayı alıyor, davasını çekiyor.
Devlet de mahkum olmaktan kurtuluyor.)

Türkiye, bu yolu daha önce kullanmıştı.
Mesela; Ahmet Altan’ın “ATAKÜRT” davasında, “dostane çözüm” teklifinde bulunmuş...
Kabul üzerine, bedel ödeyerek işi “tatlıya” bağlamıştı!..
Biz aynı formülü Leyla Şahin davası için de teklif etmiştik.
Devlet adına -o zamanki- Dışişleri Leyla Şahin’e sembolik bir bedel ödemeyi kabulle, eğitim gaspından yana olmadığını ortaya koyabilirdi!
Bu, mahkumiyet kararının çıkmasından çok önce verilmiş bir karar olacaktı.
Devletin o davayı “kazanması” yani “başörtüsünü mahkum ettirmesi” o noktada en azından kağıt üstünde “garanti” değildi.
Dolayısıyla; dostane çözüm teklifi, “Türkiye’yi mahkûm olma ihtimalinden kurtarmayı” hedefleyecekti.

Leyla Şahin davasında “dostane çözüm” olabilirdi.
Dışişleri’nin “muhtemel tepkileri” gereğinden fazla önemsemesinden dolayı...
Olmadı.

Şimdi...
Hrant Dink davasının Türkiye aleyhine sonuçlanmasından sonra...
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, Adalet Bakanı Sadullah Ergin ve İçişleri Bakanı Beşir Atalay bir araya gelip, “İfade hürriyetine ilişkin davalarda ‘dostane çözüm’ yoluna gidilmesini” karara bağlıyorlar...

Ne güzel;
Dink davası vesile oldu da, dostane çözümü daha verimli bir şekilde kullanmanın yolu açıldı.
Evet;
Bizim bir konuda adım atabilmemiz, feryatlara kulak verebilmemiz için işin bir tarafında mutlaka “yabancı”nın kıymet verdiği bir adamın, bir davanın olması gerekiyor!..

Neyse bir yol açılmış oldu.
Bu iş “ifade hürriyeti” ile sınırlı kalmamalı.
Devlet, her konuda suçunu kabullenmeli.
Hep “dostane çözüm” demeli!..
Referandum’da gönül dolusu “Evet” diyeceğiz...
Sonrasında da; istedikçe isteyeceğiz.
Hakkımız değil mi, bunca sabrettikten sonra!..


Önceki ve Sonraki Yazılar
Serdar Arseven Arşivi