Faizcilerin eline düşmeyin
Yaşlı çift evliliklerinin kırkıncı yıl dönümünde paraya kıymışlar, Avusturalya’da tatil yapmaya karar vermişlerdi. Uçağın penceresinden saatlerdir okyanusu seyrediyorlardı. Sessizliği pilotun anonsu bozdu: “Sayın yolcularımız! Korkarım size kötü bir haberim var. Motorlarımızdan biri sustu, diğeri de susmak üzere. Acil iniş yapmak zorundayız. Neyse ki altımızda haritada görülmeyen bir ada var ve sahiline inmeye çalışacağız. Bunu başarabilirsek tek sorunumuz bizi bulabilmeleri için duâ etmek olacak.”
Uçak başarılı bir iniş yapar, kimsenin burnu kanamaz. Uzun bir rahatlama sessizliğinden sonra adam karısının ellerini tutar, gözlerine endişeyle bakar:
“Mona, bu ayki kredi kartı borcunu ödemiş miydin?”
“Hayır sevgilim, unutmuşum. Kızdın mı?”
Adam endişeyle yine sorar:
“Araba kredisinin taksitini ödemiş miydin?”
“Özür dilerim canım, onu da ödememiştim.”
Yaşlı adam karısına sarılır ve gayet samimî ve yüksek bir ses tonuyla:
“Aferin karıcığım, aferin sana!”
Karısı şaşkın, korkarak sorar:
“İyi misin tatlım?”
“Hiç olmadığım kadar. Çünkü, bankacılar bizi kesin bulur!”
«««
İslâm’da alış veriş helâl kılınmış, faiz yasaklanmıştır. Kur’ân’ın dilinde “fazlalık” demek olan riba-faiz, “ödünç verilen mal veya para karşılığında şer’an yasak olan kârın, fazlalığın alınmasıdır” şeklinde târif edilir.
Faiz, iktisat hayatını allak-bullak eder. Bunun içindir ki, çağdaş Avrupa ekonomileri, faizi “sıfır”lamaya çalışıyor. Bediüzzaman’ın ifâdesiyle faiz, “Sen çalış, ben yiyeyim” felsefesini yaygınlaştırır. Gerek banka, gerekse bankerler vasıtasıyla toplanan küçük tasarruflara, cüz’î bir pay, “faiz” verilse de, onlar tarafından birkaç defa devir yoluyla çalıştırılmakta, başkasının sırtından kat kat kâr elde edilmektedir.
Para ile para kazanıldığından sanayi ve yatırımlar durmakta; bu arada, üretim düşmekte, mal pahalanmakta, bunun bedeli de tüketiciye yansıtılarak ödetilmektedir. İşte dehşetli bir zulüm!
Faiz, sermayenin tek elde toplanmasına sebep olur ve piyasa, umumun ihtiyaç ve taleplerine göre değil, sermayedarların hırs ve kanaatsizliğine göre teşekkül eder. Hırsın ve kanaatsizliğin sınırı yoktur. Bu da, hem ticarî hayatı, hem de ticârî ahlâkı zedeler.
Faiz, zengini daha zengin, fakiri daha fakir ve küçük tasarrufçuyu, faiz müesseselerinin bir kölesi durumuna düşürmektedir. Bu, toplumun saadetini de yok etmektedir. Çünkü, hangi toplum olursa olsun, kendi standartlarına göre, fakir ve zengin tabakaları, orta hallileri vardır. Bunlar arasındaki mânevî köprü ve irtibat, “zenginlerden yardım ve şefkat, fakirlerden hürmet ve duâ” sayesinde kurulmaktadır. Oysa faiz, “baskı, zulüm, kin ve nefret” tohumları eker.
Faiz, hazırcılığa alıştırır. İnsanları tembelleştirir. Çalışma, ticaret, alış veriş, özetle teşebbüs ruhu ve şevkini kırar. Aynı zamanda güveni sarsar. San'at, ticaret gibi meşrû ve tabiî geçim yollarını dumura uğratır.
Faize bulaşan insanlar, borçlarını ödeyebilmek için, hangi yollara başvuracaklarını şaşırırlar. Ülkemizde, eskiden beri, faiz ve borçların yaygınlaşması ile, banker iflâsları, intiharlar, cinayetler, kumar ve fuhşun nice insanları mahvettiği, nice yuvaları yıktığı bilinen bir gerçektir.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.