Birlik sendromu
Bizim coğrafyamızla yakından ilgilenen devletlere bakınca, Orta Doğu’da olmayan şeylerin, Hıristiyan ülkelerde varlığını görmek sıkıntı veriyor..
Çağımızın baş aktörü durumundaki ABD’ye bakın.. Adının açılımı, Amerika Birleşik Devletleri değil mi? Çekik gözlü Çinlisinden Japon’una, Avrupalı milletlerin her birine, kara derili Afrikalıya varıncaya kadar onlarca farklı ırktan ve yüzlerce ayrı mezhepten insanları bir araya getirip “Amerikalı” olmanın gururunu duyar hale getirmeye çabalamışlar.. Artık elli iki eyalete, yenilerini eklemekle meşguller.. Ve ekledikleri yeni eyaletler, nedense hep İslâm ülkelerinden. Afgan, Irak kaleleri bir bir düşürülüyor. Sıradakilerin kimler olacağı da gizlenmiyor.. Çünkü “güç bizde”, diyecek bir düzeyi yakalamışlar. “Vahşi Kapitalizmin”, bundan sonra insan olmasını beklemenin beyhude olduğunu, yanı başımızdaki günlük yüz-yüz elli insan öldürülüşünden anlamak mümkün..
Amerika’nın kaynağı, tabii müttefiki olan Avrupa ülkelerinde de benzer oluşum var. Bir defa her ülke, özelde kendisini merkeze alarak milletler topluluğunu oluşturuyor. Diyelim ki, Birleşik Krallık olarak İngiltere’nin başını çektiği İngiliz Milletler Topluluğu (Commonwealth of Nations) 1931 ile 1999 arasında 53 devleti birlik içine katmış bulunuyor. Her kıtadan, İngiltere ile geçmişten günümüze ilişkileri bulunan devletler, devletçikler ki aralarında, 1961’de birliğe dâhil olan Güney Kıbrıs Rum Kesimi de bulunuyor. Dünyayı kuşatır tarza resmedilen ortak bayrakları, olimpiyat türü "İngiliz Milletler Topluluğu Oyunları" düzenlenmekte, katılan ülkelerin askeri ve siyasi yetkilileri, bazı anma günleri ve törenlerinde bir araya gelmekte, çok yönlü işbirliği ve dayanışma faaliyeti içinde olmaktadırlar. Commonwealth’ın “ortak çıkar, fayda” anlamına gelmesi, devletlere “bağımsız” olduklarının söylenmesi, birlikteliğe engel olmamıştır.
Benzeri bir durum diğer Avrupa ülkeleri arasında da bulunmaktadır. Diyelim ki Fransızca konuşan milletler topluluğu, yirmi yedi ülkeden oluşmakta; İspanyolca konuşan milletler topluluğuna yirmi ülke katılmaktadır. Almanca konuşanların da kendi aralarında tarihî dayanışmaları açıktır. Üstelik bu ülkeler, ayrıca bir de Avrupa Birliğini kurmuş bulunmaktadırlar. Avrupa Birliği, artık 1940’lı yılların Kömür-Demir Birliği değildir. Ortak parlamento oluşturulmuş, ortak para birimi yürürlüğe girmiş, şimdi de ortak ordunun kurulmasına çalışılmaktadır. Hıristiyan Medeniyetine mensup ülkelerdeki birlik aşkını, Rusya’da gözlemek de mümkündür. Glasnosttan hemen sonra Rusya’nın, kendisinden kopan, bağımsızlığını ilân eden devletlerle Bağımsız Devletler Topluluğu’nu (BDT) kurma yolunda kat ettiği mesafe büyüktür. Böylece dünya üzerinde dev bir güç olduğunu yeni birliktelikler kurarak ortaya koymaktadır. Bağımsız devletler topluluğuna bu anlamda Şanghay İşbirliği Teşkilatı’nı da eklemek gerekmektedir. 15 Haziran 2001’de Rusya, Kazakistan, Çin, Kırgızistan, Tacikistan ve Özbekistan’dan oluşan altı ülkenin katılımı ile çok yönlü bir yeni oluşum, dayanışma ve birliktelik gerçekleştirilmeye başlanmıştır.
İçinde bulunduğumuz coğrafyada ise, birlikteliklerden çok ayrılıklar öne çıkmaktadır. Osmanlı coğrafyası, altmış dört parçaya bölünmüştür. Hıristiyan unsurların bölünmede önü çekmesi, Haçlı Medeniyetinin önceliği onlara vermesindendir. Ama Sırp, Rum, Bulgar, Ermeni bölücülüklerinden sonra sıra İslâm unsurlara getirilmiştir. İşgallerle koparılan Fas, Cezayir, Tunus, Mısır, Libya’dan sonra Arnavutluk gitmiştir. Sona kalanlar içinde, tek devlet ve Hilâfet vaadi ile bölünen, bin bir entrika ile ırkçılık-ayrımcılık aşılanan Arap ülkeleri, yirmi iki parçaya bölünmüştür. Türkiye, Osmanlı Devleti’nin varisi, o 64’ten biri olarak yaşamak istemektedir. Ama Türkiye’yi yeniden parçalama çalışmaları hız kazanmış bulunmaktadır. PKK, Talabani, Barzani; dün İngiliz kör aleti olan bazı Arap ileri gelenlerinin günümüzdeki tipleri durumundadır. Dünkü Arnavut, Arap ırkçılığı kışkırtmalarının yerini Kürt ırkçılığı almak üzeredir..
Soru zihinlere düğüm atmaktadır: Niçin Hıristiyan dünyası kendi içinde birlikler kurarak, güçlenip dünyayı, özellikle İslâm Âlemini birer birer sömürge toplulukları içine katarken, İslâm Medeniyeti’nin sahipleri durumundaki toplumlar bölünmeye bu kadar teşne olmaktadırlar? Dünyanın en zekileri hep emperyalistler de en akılsızları, onların karşısındaki toplumlar mıdır? İsrail zulmü karşısında bir türlü dayanışmayı beceremeyen, vatan düşmanı ile uğraşacağına birbirini eriten Filistin örgütleri, Kuzey Irak, Afgan elleri, Pakistan hali pür melâli yukarıdaki soruya “evet” mi dedirtmektedir? Avcıların tuzaklarına düşmeye bu kadar “teşne” olmak; akıl, vicdan, izan, iman, insan sorunu değilse nedir?
Güçlü saldırganlar, güçlerine güç katacak birliktelikler oluştururken, mazlum toplumların ayrışmasının bir sebebi hikmeti var mıdır? Mazlum toplumlardan akıl sahiplerin bir daha düşünmesi, tartışması dileğiyle..