Diyarbakır'da söylenecek "yeni" söz
Cumhuriyet tarihi boyunca Kürt sorununun çözümüne yönelik en cesur çıkışı, Başbakan Erdoğan tam beş yıl önce Diyarbakır'da yapmıştı. "Kürt sorunu benim sorunum." demişti.
O gün, bu sözlerin söylendiği miting alanında Diyarbakırlılardan neredeyse hiç kimse yoktu. Dükkânlar kapalıydı. Belediye, çöpleri toplamayarak koca şehri bir çöp yığınına çevirmişti. Üstelik herkes, Başbakan'ın çok ileri bir adım atacağını biliyordu. Daha ötesi bu sözler yeni bir başlangıç teşkil edecekti.
Bugün Başbakan'ın ne söyleyeceğini merak edenler, beş yıl öncesini mutlaka hatırlamalı. PKK-DTP bir kanatta, MHP ve askerler öbür kanatta ayağa kalktı. Statüko derin bir sarsıntı geçirdi. PKK'nın tehditleri ile kepenkler kapatıldı, Diyarbakırlılar evlerine hapsedildi. Muhalefet, daha tehditkâr ifadelerle Başbakan'ı muaheze etti. Başbakan'ın Diyarbakır ziyaretinin ve sözlerinin etkisini yok etmek için kocaman bir makine devreye girdi.
Başbakan Tayyip Erdoğan söylenecek sözleri söyledi. Hükümet yeni adımlar attı. TRT Şeş tek başına Kürt sorununa çok yüksek bir çözüm çıtası getirdi. Demokratik açılımın önü hâlâ aydınlık. Terörden beslenen ve varlığını teröre borçlu olanlar dışında herkes barış ve uzlaşma arıyor. Öyleyse Başbakan'ın bugün söyleyeceği sözlerin pek fazla haber değeri yok. Asıl önemli olan, Diyarbakırlıların söyleyeceği söz. Yenilik bütünüyle bu sözde, bu mesajda aranmalı.
Bölgenin önde gelen STK'larının temsilcilerinin Diyarbakır Belediye başkanını ve BDP genel başkanını Başbakan'ın bugünkü ziyareti konusunda uyardığına dair, Sabah'ta bir haber yayımlandı. Bu haberde Diyarbakır Sanayi ve Ticaret Odası Başkanı Galip Ensarioğlu, GÜNSİAD Başkanı Şahismail Bedirhanoğlu, eski Baro Başkanı Sezgin Tanrıkulu'nun Osman Baydemir'i iyi bir ev sahipliği yapmaya davet ettiklerine dair sözler yer alıyordu. Güneydoğu'nun önde gelen bu STK temsilcileri bu haberi yalanladılar. Ancak daha önce referanduma evet desteği veren bu isimlerin, beş sene önceki manzaraların tekrarlanmasını istemedikleri zaten sürpriz sayılmamalı.
Mesele AK Parti, BDP veya MHP meselesi değil. Referandum, durgun denizi dalgalandırdı. Bilindik sularda seyretmeye alışık siyasî aktörler, şimdi her şeyi yeniden gözden geçiriyorlar. CHP'nin "genel af, Muğlalı kışlası, seçim barajı ve herkesle görüşülmeli" önerileri, Kürt sorununun ileri bir noktaya taşındığını göstermiyor mu? STK temsilcileri bir siyasî parti adına değil, Kürtler adına ve çözümden yana tavır sergiliyorlar. PKK'nın içinde bile bu tavrın bir karşılığı var. Herkesin kendi örgüt çıkarlarını bir kenara bırakıp, doğrudan çözümden yana olmaları, çıkar hesaplarını bir kenara bırakmaları artık kaçınılmaz bir zaruret. Bu zaruret, çözümün önünde engel olarak duran MHP'nin sadece siyah ve beyaz renklerden müteşekkil dünyasına zengin bir renk tayfı sunabilir mi? Hamaset ve ihanet söylemini aşıp, devlet aklını harekete geçirebilir mi? Kim bilir? Referandum belki, bu soruya da bir cevap getirecek.
Türkiye son 26 yılda, yıpratıcı bir savaşın içinden geçti. MHP'nin basit bir kalıp halinde tekrarladığı hamasî retorik, son 26 yılın ana hatlarını bile içinde barındırmıyor. MHP, bu sorunu çözmek için atılacak her adıma karşı çıkmayı politika yapmak zannediyor. Halbuki bugün herkes farklı bir noktada. Son 26 yılda, Kürt sorununu çözmek adına atılan büyük adımların hiçbirinin, PKK'nın silahlı üstünlüğünün eseri olmadığına dikkat etmek bile, varılan noktayı anlamak için çok önemli. Her ileri adım, savaşın yoğun olduğu dönemlere değil, silahların sustuğu ara kesitlere ait.
Bugün Diyarbakır'da Başbakan'ın söyleyeceklerini ilgiyle dinleyeceğiz. Peki ya Kürtlerin sözleri? Yeni şeyler söyleyecek olanlar onlar. Başbakan'ın Diyarbakır ziyaretinde, Kürtlerin epeyce yeni şey söylediğini herkesin fark etmesi lâzım. Söz dediğim, bir duruş ve bir tavır elbette.