Maaşallah Opereyşın
Sudan’daki Türk Göz Hastanesi’nin bahçesindeyiz. Genişçe bahçenin içi, kum gibi siyah insan kaynıyor. Siyah incilerin arasında 30 - 40 civarında beyaz inciler dolaşıyor. Siyahlar biz beyazlara, biz beyazlar da siyahlara çekingenlikle bakıyoruz.
Biz beyazların ilk işi, siyahlarla yan yana fotoğraf çektirmek oluyor. Bütün fotoğraflarda beyazlar gülümsüyor, siyahların yüzünde hayret ifadeleri. Beden dillerindeki soru şu: “Kim bu beyazlar, nereden geldiler ve niye bizim yanımızdalar.”
Ellerimize bakıyorlar, “İncil” yok. Gözlerimize bakıyorlar, “Şefkat ve merhamet” var. İngilizce ve Arapça bilenler, kafa göz yararak konuşmaya çalışıyor, dil bilmeyenler de tercüman kullanıyor. Sözlerin ilki “Nasılsınız iyi misiniz” oluyor. Ve eller omuzlara dokunuyor, elleri tutuyor, saçlarda geziniyor, sevgi seli bahçeye çöl fırtınası gibi yayılıyor.
Sudanlılar rahatlıyor. Belki bir an neden orada bulunduklarını bile unutuyorlar. Biraz geçince bu sefer onlar soru sormaya başlıyor. “Nereden geldiniz, kimsiniz?” Cevap için, “Türkiye’den” demeniz yeterli oluyor. Gözlerdeki yabancılık ve çekingenlik, yerini kardeşliğe bırakıyor ve renklerdeki farklılık birden kayboluyor.
Katarakt hastalığının belli bir yaşı yok. Her yaştan insan, bu hastalığa yakalanabiliyor. Bu sebeple hastane bahçesinde gördüğümüz her yaştan insan, ameliyat olmak ve dünyayı diğer insanlar gibi görmek için sırada bekliyor.
Sudanlı yetkililerin önderliğinde kaydı yapılan hastalar, ameliyata alınıyor ve “çöl Doktorlarının” hızlı ve titiz ameliyatıyla evlerine gönderiliyor. Ha bir de çok uzaklardan gelip kalacak yeri olmayanlara da İHH ve Dayanışma Vakfı barınacak yer temin ediyor.
Bir de ameliyat olduktan sonra gözlerini açtırmak için geri hastaneye gelenler var. Onların da biraz sonra görmenin sevincini yaşamanın hazzı içerisinde heyecanları doruk noktasında. İşte bu an ne yazılabilir ne anlatılabilir. Ancak görülmesi ve yaşanması gerekir.
Türkiye’den giden heyeti, ameliyatları izlemek üzere gruplar halinde ameliyathaneye alıyorlar. Ben izleyemediğim için içeri çok fazla giremedim. Beden dili uzmanı olmanın acısını orada çektim. çünkü hastaların yüzüne baktığımda duygularını tahmin etmem, bana geri adım attırdı. Yüreğim kaldıramayacağı için tam olarak ameliyatı izleyemedim.
Bir de bayramın başladığı saat var ki, işte o saat, dünyanın en büyük ve en zengin ikramiyesinin sunulduğu saat. Gözlerdeki bantların açılması ve ışığa kavuşulma anı, yine herkesin öyle kolay kolay izah edebileceği bir sahne değil.
Yine gruplar halinde göz bantlarını açma salonuna geçiyoruz. Bizim doktorlar ameliyat olmuş hastaları sıraya dizerek gözlerini açmaya başlıyor. Hanım doktor hastasına büyük bir şefkatle yaklaşıp, önce halini hatırını soruyor ve tercüman yardımıyla gözündeki bandı açacağını söyleyerek dikkatli durmasını istiyor.
O şefkatli eller, dikkatle gözdeki banda uzanıyor ve açılıyor. Hasta heykel gibi, çünkü ne yapacağını bilmiyor ve talimat bekliyor. Hasta ilk önce doktorun gözlerini görüyor, doktor da onun gözlerini. Hiç görmeyen bir göz, ilk önce beyaz bir yüz görünce, elbet ürküyor ve tedirgin oluyor.
Kısa süren bu tedirginliğin arkasından doktor, hastaya iki parmağını uzatarak kaç olduğunu soruyor, doğru cevap alıyor. Beş parmağını gösteriyor yine doğru cevap alıyor, başka cisimler gösteriliyor ve yine doğru cevaplar alınıyor.
Bu noktada hastanın da doktorun da sevinçleri dorukta ve gözyaşları, kimi zaman içlerine, kimi zaman dışlarına akıyor ve doktorlar büyük bir mutlulukla hastanın da anlayacağı şekilde yüksek sesle şunu söylüyor. “Maaşallah Operayşın.” İngilizce “Operationun” söyleniş biçimini “Maaşallah” ilavesiyle duyan kişi, derin bir nefes alıyor ve kimsenin yardımı olmadan hastaneden çıkıyor ama geldiği gibi değil, mutluluk çığlıklarıyla gidiyor.
İHH İnsani Yardım Vakfı’na 100 YTL bağışlayan her hayırsever, bu sahneleri gariban ve çaresiz insanlara yaşatıyor. Bu konuda emeği geçen herkesten Allah razı olsun.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.