Kurt kafasına koymuş: Kuzuyu yiyecek
Biliyorsunuz, buradaki yazılarda ben genellikle " okurlarımıza " hitap ederim. Onlara bir şeyler anlatmaya çalışırım.
Adı sanı belli bir kişiye nadiren yazarım.
Bugünkü yazı o istisnalardan biri olacak. Doğrudan Radikal gazetesi Yayın Yönetmeni İsmet Berkan'a hitap edeceğim. Hem arkadaşım, hem meslektaşım olduğu için de " sen " diyeceğim.
Sevgili İsmet,
Geçenlerde çıkan bir yazında, şöyle dedin: " AKP kendi savunmasını hazırlamak dışında başka hiçbir şeyle uğraşmamalı, aklını ve enerjisini savunmasını hazırlamaya saklamalıdır. " ( 24 Mart )
Böyle düşünebilirsin. Yerden göğe kadar haklı da olabilirsin. Bunu zaman gösterecek.
Ancak malum iddianameyi konu edindiğin bir başka yazıda başsavcının "kanunsuz suç " yarattığını söylüyordun.
Bu değerlendirmeye aynen katıldığım için de sormuştum: " Kanunlarda bir karşılığı olmamasına rağmen, herhangi bir sözü ya da eylemi suç ilan etmek " hukukun abc'sine aykırı değil mi?
Ama işte böyle hukukun abc'sine dahi uymayan bir zihniyetle hazırlanmış olan iddianame, biçimsel açıdan kabul edildi.
Diyebilirsin ki: " İyi bir savunma ile bütün bunlar ortaya çıkar, mahkeme de partiyi kapatmaz. "
Emin misin?
Eğer geçen yılki " 367 " vakası olmasaydı, bunu da kabul edebilirdim.
Hukuka benden daha meraklı bir kişi olarak herhalde takip etmişsindir: Prof. Sami Selçuk ve Prof. Kemal Gözler, 367 kararını lime lime ettiler.
Onlar hukukçu oldukları için bunu ancak karar verildikten ve gerekçe açıklandıktan sonra yaptılar. Ama neye yarar; iş işten geçmişti.
Ben ise oturduğum yerden " 367 gereklidir " kararının çıkacağını (ve yanlış olduğunu) biliyordum.
Nasıl mı? Sadece ve sadece Türkiye tarihinden, devlet-toplum ilişkilerinden, sınıflar ve zümreler arasındaki iktidar mücadelesinden az buçuk haberdar olduğum için...
Sen, kuşkusuz iyi niyetle, " Kızsak da, kararlarından hoşlanmazsak da bu mahkemeler sonunda BİZİM mahkemelerimiz " demektesin.
Elbette " bizim ", ona ne şüphe...
İyi ama aynı mantıkla, mesela, türban taktığı için üniversiteye gidemeyen kızlar da BİZİM.
Bu ciddi çekişmede, benim " bürokratik elit " dediğim kesim (ki ona senin güvendiğin yargıçlar da dahil), " Türbanlıların eğitim hakkını elinden almayalım, onlar BİZİM kızlarımız " diyor mu?
Demediği yetmiyormuş gibi tam tersini yapıyor: Kanunsuz suç yaratıyor, türban yasağına hukuki kılıf uyduruyor.
Yukarıda sözünü ettiğim sınıflar ve zümreler arasındaki çekişme zaten BİZİM aramızda. Bir kısım bizler ile öteki bizler kapışmış durumda.
Bence senin kullandığın " Bizim " söylemi, olayın esasını gizliyor.
Düpedüz yanlış bir kararı, siyasiideolojik kaygılarla veren bir yüksek mahkemeye ben nasıl güveneyim? (Sahi sen nasıl güveniyorsun?)
" Kuzu kuzu savunacaklar kendilerini " diyenler var... Bu "kuzu kuzu" sıfatının ağızlardan tesadüfen çıktığına beni inandırabilir misin?
Derenin yukarı kısmındaki kurt, aşağıdaki kuzuyu yemeye karar vermiş bir kere; " suyumu bulandırıyorsun " diye gerekçe yaratıyor. Sen ise kuzuya " kendisini hukukla savunmasını " öneriyorsun.
Bu dava, hukuk postuna bürünmüş bir siyasi dava; dolayısıyla savunma da öncelikle siyasi olmak zorunda.
Sevgiler...