11 Eylül’den dokuz yıl sonra...
11 Eylül hadiselerinin üzerinden dokuz yıl geçti. Dünkü güne rastlayan dokuzuncu yıldönümü, “Beklenen en gergin 11 Eylül” türü başlıklar ile medyada yer aldı. New York’ta, hadiselerin meydana geldiği ‘sıfır noktası’na çok yakın bir yere yapılması düşünülen kültür merkezi (Cordoba Hause) inşaatı bahanesiyle 11 Eylül’e gelinirken, konu, geçmiş yıllara nispetle çok daha hararetli tartışmalara sebep oldu ve ABD kamuoyunun bu konudaki hassasiyeti günbegün artırıldı. Öyle ki Cuma günü muteber bir kalem, Amerikalı bir dostundan nakille “Durum geçmişe göre çok daha vahim!” tespitini yaptı.
Bu tespitleri yaptırtan meseleyi biliyorsunuz: Florida eyaletinin Geinasville şehrinde görevli 58 yaşındaki Terry Jones isimli Evanjelik bir rahip, 11 Eylül’de açık havada Kur’an-ı Kerim yakacağını ilan etti. Tüm tepkilere rağmen bu ‘anayasal hakkı’ndan vazgeçmeyeceğini de ifade etti. Başkan Obama dâhil tüm dünya bu şeytanca plan karşısında tepkisini dile getirdi ama fanatik rahip, New York’taki kültür merkezi inşaatının başka yerde yapılacağı sözünü alıncaya kadar kararından dönmedi.
Endonezya ve Afganistan başta olmak üzere İslam dünyasından bu duruma karşı ciddi tepkiler geldi. Geldi gelmesine de asıl sıkıntıyı ABD’de yaşayan ve sayıları on milyona yaklaşan Müslümanlar çekiyor. Kuzey Amerika Müslümanlar Birliği (ISNA) Başkanı Ingrid Mattson, bir haber ajansına, “Ülkedeki çok sayıda Müslüman vatandaşın kendilerini 11 Eylül’den beri hiç bu kadar tedirgin ve güvensiz hissetmediklerini” söyledi. Oysa geçtiğimiz Temmuz başında Chicago’da görüştüğüm Mattson, Obama dönemindeki memnuniyetlerini ifade ediyordu. Bush dönemi cinnet halinden kurtulduktan sonra “ilk defa rahatça kim olduğumuzu rahat bir şekilde anlatabiliyoruz” diyordu.
Bu uğursuz olay da, 11 Eylül hadiseleri de, 2005’te Danimarka’da patlak veren karikatür krizi de, Hollanda’da dozu gittikçe artan ve milletvekili Wilders’in başını çektiği bir dizi fitne de münferit meseleler gibi değerlendirilemez kesinlikle. Bazı odaklar Avrupa ve özellikle ABD’nin bir takım hassas noktalarını harekete geçirerek hem kendi ülkelerindeki Müslümanları rahatsız ediyorlar hem İslam’ın yayılışını yavaşlatmak istiyorlar hem de İslam coğrafyasındaki operasyonların zeminini güçlendirmek peşindeler. Sırf bu amaçları gerçekleştirmek için bini aşkın düşünce kuruluşu sabah akşam karanlık senaryolar yazıyorlar. Hollywood, milyonlarca dolar kaynağı sırf bu amaçları gerçekleştirmek için filmlere akıtıyor. Yine tüm dünyaya bulaşıcı hastalıklar gibi yayılan medya marifetiyle İslamiyet hakkında çirkin ve çirkef bir propaganda hız kesmeden devam ediyor.
Time, 30 Ağustos 2010 sayısını “Is Amerika Islamophobic?” (Amerika İslamofobik mi?) başlığı ile yayınladı ve bir kamuoyu araştırmasına da bu sayısında yer verdi. 16-17 ağustosta 18 yaş ve üstü Amerikalılardan 1002 kişinin katıldığı araştırmaya göre, ‘sıfır noktası’nda bir cami yapımına karşı olanların oranı % 61, taraftar olanlar % 26, % 13 cevap vermemiş. Ama % 55’lik bir kesim yaşadığı yerin yakınına bir cami yapılmasına taraftar olmuş. Yine katılanların % 55’i Amerikan Müslümanlarının vatansever olduğunu ifade etmiş. İlginç bir sonuç da şu: Hâlâ, % 24’lük hatırı sayılır bir kesim Başkan Obama’nın Müslüman olduğuna inandığını ifade etmiş.
Bütün olumsuz şartlara ve yukarıda sıraladığım kara propagandacıların tahrip gücüne rağmen ABD hâlâ Müslümanlar için oldukça hür bir memleket. Bu hürriyetin nimetlerine mukabil, iki yıldır pek çok yönden araştırma ve gözlemler için uzun süreli gittiğim ABD’de Müslümanlarda hep bir tedirginlik halini gözlemledim. Özellikle İslam dünyasının bu hadiselere verdiği tepkilerin mahiyeti ve bu tepkilerin buradaki yansımaları Amerikan Müslümanlarını ciddi manada rahatsız da ediyor.
Bu noktada sağlıklı düşünmeye ihtiyaç var: 11 Eylül hadiseleri, karikatür krizi, Hollanda’da baş gösteren Fitne rüzgârı ve ABD’deki son meş’um olay ile istenilen şey tahriklere kapılıp cam çerçeve kırmak, kan akıtmak, aynı şiddette tepki vermek mi yoksa? Bu şekilde tepkiler vererek karanlık odakların amaçlarına hizmet edilmiyor mu?
Yoksa İslam’ı doğru tebliğ ve etkin temsil edecek mekanizmalar kurmak ve Batıda yaşayan Müslümanları da destekleyecek iyi düşünülmüş tepkiler vermek mi makbul olan ve provokatörlerin istemedikleri?
Asıl soru ise şu: İslam ülkelerinden ‘İslamofobya’ illetine karşı günübirlik değil, sürekli, üzerinde ciddi kafa yorulmuş bir proje çıktı mı, bilen var mı? Yoksa günlük, geçici reflekslerle enerjiler heba mı ediliyor?
11 Eylül’den dokuz yıl sonra cevaplandırılması gereken sorular bunlar. İslamofobikleri sorguladığımız kadar kendimizi de sorguladığımız gün meseleler bir bir hallolacak!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.