İstanbul Camilerinde Sanat ve Zanaat Atölyeleri
İstanbul'da üç bin cami olduğunu tahmin ediyorum. Belki de bu rakam daha fazladır. Bu camilerin hepsinde WC bulunmaktadır. Kalabalık mevkilerdeki camilerin WC'leri birer ticarî işletme, bazısı darphane gibi çalışmaktadır.
Bu üç bin caminin hiçbirinde, Diyanet'in başlattığı ve devam ettirdiği sanat ve kültür faaliyetleri yapıldığını zannetmiyorum.
İstanbul camilerinin en az 300'ünde işe yarayan, faydalı ve etkili olan sanat faaliyetleri yapılmalıdır.
Camilerin müştemilatında sanat atölyeleri açılmalı, ehliyetli öğretmenler ve ustalar istidatlı ve kabiliyetli gençlere geleneksel sanatlarımızı kısa zamanda öğretmeli; böylece hem onlara iş ve aş kapısı açılmalı, hem de ülke kültürü ve sanatı yükseltilmelidir.
Bazı örnekler verelim:
Bir camide el yapımı kağıt atölyesi açılacak. Bu işi için Hindistan'dan veya Çin'den ehliyetli bir usta getirilecek. On beş fakir öğrenci bulunacak. Daha birinci aydan itibaren (kaba saba da olsa) üretime geçilecek, satışa başlanacak. Bu kağıtları hattatlar, ressamlar kullanacak. İleride ihraç edilecek.
Dikkat: Bu sanatların hiçbiri zenginlere ve aylaklara hobi maksadıyla öğretilmeyecek. Hobiciler bunları hayata geçirmezler, devam ettirmezler, emekler boşa gider.
Yine bu kurslara ve atölyelere sakinleşsinler diye hasta alınmayacak, kabul edilmeyecektir.
Sanatlar ve zanaatlar fakir, işsiz, muhtaç kimselere öğretilecek. Onlar öğrenir öğrenmez var güçleriyle üretime yönelecekler ve para kazanacaklar.
Başka bir konu: Bir camide bir çömlek, seramik atölyesi kurulacak. Üzeri kabartmalı İstanbul hatırası tabaklar yapılacak, bunlar boyanacak. Ayasofya, Sultan Ahmet, Galata Kulesi vs... Bu tabaklar turistlere satılacak. Müzelerdeki bazı çömleklerin replikaları da yapılabilir.
Başka bir konu ve atölye: Orta boy ağaç kütükleri üzerlerinde kabukları kalmış olarak üç sm. kalınlığında kesilecek, bir yüzleri temizlenip zımparalanacak ve üzerlerine yağlı boya tarihî anıtların vs'nin resimleri yapılacak, bunlar da turistlere satılacak.
Başka konular: El dokuması kumaşların üzerine tahta kalıplarla desenler basılarak, bunlar tabiî boyalarla boyanarak yazmalar yapılacak... Sanat boyutu olmasa da yağlı ve sulu boya tablolar yapılacak...Cam sanatı... Tahta oyma sanatı... Mısır'dan getirilmiş papirüsler üzerine hatlar, resimler...
Kültür Bakanlığı, Belediyeler bunların satışına yardımcı olacaklar. Sadece bu sanat ürünlerinin satılması için turistlerin bol olduğu mekanlarda, üreten sanatçılara satış ruhsat ve izni verecekler.
Başta Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar, devlet ve iktidar önde gelenleri zaman zaman bu gibi sanat atölyelerini ziyaret edecekler, alış veriş yapacaklar. Medya bunları duyuracak. Teşvik edilmiş olacak.
Müslüman zenginler gelip alış veriş yapacaklar.
Bu atölyelerde yapılan sanat ve zanaat ürünleri, benzeri Çin ve Hint mallarıyla rekabet edecek derecede ucuz olacak. "Ben ucuza eser satmam. Acımdan gebersem bile ucuza vermem..." gibi manyaklıklara meydan verilmeyecek.
Ülkemize yılda 25 milyon turist geliyormuş. Bunların pek azı ülkelerine dönerken böyle ucuz hatıra el sanatı eşyası alsalar yine de kurtarır.
Tekrar ediyorum: Bu sanat ve zanaatlar kesinlikle hobicilere öğretilmeyecek, iş yapıp para kazanmaya muhtaçlara öğretilecektir.
Başarılı olunmak isteniyorsa nice sanat ve zanaatlar için dışarıdan usta, üstat, öğretmen getirilmelidir.
Bu sanatlar ve üretimler hiçbir şekilde köşeyi dönme, kısa zamanda para kazanma, vurgun vurma hırslarına âlet edilmeyecektir. Gaye ekmek yenilsin, sanat öğrenilsin, kültür seviyesi yükselsin.
İşi gevşek tutarsanız, mesela el yapımı kağıt işi yıllarca nazarî olarak gösterilir, üretim yapılmaz. Yukarıda belirttiğim gibi kağıt atölyesinde birinci aydan itibaren üretim yapılacak ve satışa sunulacaktır.
Kağıt atölyesi açtınız, baktınız ki, ipe un seriliyor, dostlar alışverişte görsün kabilinden faydasız çalışmalar yapılıyor. Birinci ayın sonunda, mukavele gereğince hocayı hemen kapı dışarı edeceksiniz, yerine iş bilen, iş öğreten, iş bitiren çalışkan birini getireceksiniz.
İstanbul'da Mimar Sinan yapısı Piyale Paşa camii imamlarından birinin sedef atölyesi var ve uluslararası çapta sedefli mobilya üretimi yapıyor, yanında 18 işçi çalıştırıyor. O imam bu işi yapıyorsa, başka imamlar da başka işler yapabilirler. Yeter ki, niyet edilsin, teşebbüs edilsin, başarılı olmak için gereken bütün şartlara ve sebeplere tevessül edilsin.
Kocamustafa Paşa'da Hakimoğlu Ali Paşa camiinin eski tarihî kütüphane binasında son derece başarılı bir güzel sanatlar mektebi çalışıyor.
Bugünkü Türkiye toplumu genel olarak sanattan, kültürden kopmuştur.
Dünyanın en ileri, sanayii en güçlü ülkelerinden biri olan Japonya'ya da sekiz yüz seneden beri geleneksel usullerle çömlek üreten, eserlerini bütün dünyaya satan atölyeler var. Bizde ise çömlekçilik can çekişiyor.
Diyanet bu konuda öncülük edebilir.
Bu anlattığım işleri kimler yapacak?.. Nasıl yapacak?.. Nasıl başarılı olacak?.. Bu iş ve hizmetler için ortaya konulan bütçeler hırsızlara nasıl kaptırılmayacak?.. İşte bütün mesele burada.
* (İkinci yazı)
Kendimizi İslam'aUydurmak
Bu devir Müslümanlarının en büyük yanlışı şudur: Kendileriniİslam'a uydurmaya çalışmıyorlar, İslam'ı kendilerine uydurmaya çalışıyorlar. Bu yüzden ortaya bir yığın sapkınlık, yanlışlık, isyan, günah, tuğyan, fitne ve fesat çıkıyor.
İslam'ı kendi heva ve hevesimize göre anlıyor ve yorumluyoruz. Halbuki dinimizi Allah'ın istediği şekilde, Peygamberin (Salat ve selam olsun ona) anladığı ve anlattığı şekilde, Selef-i Sâlihîn efendilerimizin uyguladığı şekilde anlamamız ve uygulamamız gerekir.
Aksi takdirde bid'atlere düşer ve sapıtırız.
Biz bu devirde bozuk ve sapık Batı medeniyetinin çekim dairesi içinde, sudan çıkmış balıklar gibiyiz. Vahşi kapitalizm iktisadiyatına gırtlağımıza kadar batmışız. Her hususta gayr-i müslimleri körü körüne taklit ediyoruz. Neredeyse, onlar sıçan deliğine girseler biz de gireceğiz. Parayı, malı, maddiyatı en büyük değer olarak kabul etmişiz. Halkın çok büyük bir kısmı namazı bırakmış, şehvetlerine uymuş. Bütün İslam dünyasında bir tek örnek ve model İslam devleti ve toplumu yok. Batılılar lükse, konfora, aşırı tüketime, sefahate, şatafata taptıkları için biz de tapar olmuşuz, hattâ bu hususta onları geçmeye çalışıyoruz.
Kur'ana, Sünnet'e, icmâ-i ümmete, Şeriat'a, ahlaka, hikmete aykırı bir yığın harama, günaha, isyana, bidate batmışız. Batı medeniyetinin geçici ve aldatıcı dünya oyuncaklarına meftun olduğumuz için kendimizi İslam'a uydurmaya çalışmak yerine, İslam'ı kendimize uydurmaya çalışıyoruz.
Gaflet ve dalalet içindeyiz. Dinimiz İslam; medeniyetimiz, ahlakımız ve yaşam tarzımız Batı medeniyeti ve nizamıdır diyenler var. Bu felsefe necata (kurtuluşa), selamet ve saadete götürmez.
Yapacağımız ilk iş İslam'ı doğru anlamak ve kendimizi bu ilahî dine uydurmak ve ona yüzde yüz uymaktır. Yoksa korkunç ve öldürücü zarar ve ziyanlara uğrayabilir, maazallah ebedî saadetimizi yitirebiliriz.