One minute mi, excuse me mi?
Mavi Marmara hadisesinden sonra, Batı, “Türkiye’de eksen kayması”nı tartışmaya başladı. Gerçek şu ki, bu Yahudi propagandandan başka bir şey değildir. Yavuz hırsız ev sahibini bastırırmış… Ne yalan söylemeli, zeytinyağı gibi üste çıkma taktiğini ne büyük maharetlerle uyguladıklarına bir kez daha tanık oluyoruz. Tanrım sen aklımıza mukayyet ol; şaşkınlığımızı mazur gör; hayretler içerisindeyiz.
Dileğimiz AK Parti kadrolarının bu kara propagandanın etkisinde kalmamasıdır. Endişemiz ise, ne yazık ki, bu propagandaya yakalarını kaptırdıkları yönündedir.
“Türkiye’de eksen kayması var mıdır?” konusu, Batı’nın dahi görüş birliğine varamadığı tartışmalı bir konudur. Ne ki güçlü bir olasılıktan söz etmek mümkünse o da şudur: Bu propaganda, bu yoğunlukta devam ederse, yakında Erdoğan’ın şâkülü kayabilir. Çünkü psikolojik harp sanatı incelikli ve ustalıklı bir şekilde sahnelenmektedir.
Yüzde 58’lik bir referandum sonucuna / zaferine rağmen, Başbakan’ın konumundan pek emin olamadığı görülmektedir. Erdoğan tam da Cumhurbaşkanlığına kilitlenmişken bir yol kazası yaşamak istememektedir. Milliyet’te Mehmet Ali Birand da yazdı; Amerikan istihbaratı ‘eksen kaymasını’ tartışmış… Başbakan’a açık uyarı niteliğindeki şu cümleler dikkat çekiciydi: “Ya derdimizi iyi anlatmalıyız veya kendimizi olası yol kazalarına hazırlamalıyız”…
Aslında Garp Cephesinde yeni bir durum yok. Ne ki gelen haberlerin bu kadarı bile endişe kaynağı olmaya yetmektedir.
Benim şahsi gözlemlerime göre, “eksen kayması” tartışmaları, Başbakan ve ekibi üzerinde beklenen etkiyi fazlasıyla yapmaktadır. Doğrusu bu kara propagandayı çok fazla ciddiye alıyorlar. Bunun sonucu olarak da ister istemez yaşadıkları iç gerilim artıyor, tansiyon yükseliyor. Anlatırsak, anlarlar sanıyorlar. Anlamazlar, anlamayacaklar… Çünkü maksatlıdırlar.
Böyle giderse, haklı oldukları halde, alacaklı pozisyonda bulunmalarına rağmen, yakında borçlu çıkacaklar. Sırf eksen kaymasının olmadığını ispatlayabilmek ve güya yanlış anlamaları giderebilmek adına taviz üstüne taviz verecekler. Umarız böyle olmaz. Ama perşembenin gelişi çarşambadan bellidir; pozisyon alışlarına bakıldığında, gelişmelerin bu yönde seyredeceği o kadar aşikâr ki…
Başbakan’ın referandum gecesi yaptığı açıklamalar, birçoklarına göre sürprizlerle doluydu. Meydanlarda esip gürleyen o aslan yeleli adam gitmiş, yerine bambaşka biri gelmişti adeta. Düşünsenize Başbakan özür bile diledi. Referandum sonuçlarını, kendi hanesine yazılan seçim zaferi gibi değerlendirmemesi doğruydu; açıkçası bilge adam havası vardı. Fakat tavrı biraz abartılı değil miydi? Kendi tarzının dışına dahi çıktı. Sanırım bunda “aman bir arıza çıkmasın” yaklaşımı etkiliydi.
Belli ki önümüzdeki dönemde Başbakan gülücük dağıtmaya devam edecek. Sümela Manastırı’ndaki ayinden sonra, Akdamar Kilisesi’nde de ayin düzenlenmesi, bir parça dışa karşı ‘Biz değişmedik’ demenin, yaranma kaygısının tezahürü değil midir?
Bütün bunların toplamı olarak Başbakan’ın azınlıklar üzerinden imaj tazelemeye çalıştığı söylenebilir. Nitekim, Patrik Bartholemeos’un ekümeniklik iddiası da rahatsızlık doğurmuyor. Sümela Manastırı ve Akdamar Kilisesi’nde düzenlenen ayinler ve Patriğe bahşedilen ekümeniklik payesi “eksen kayması” ile ilişkilendirilemeyecek bağımsız politikaların bir uzantısı ise, Başbakan’ın hiç değilse adımlarını kontrollü atması tavsiye edilir. Ki, uluslar arası ilişkilerde karşılıklılık esası geçerlidir. Bunun gereği olarak, muhatapların adımlarını beklemek icap etmez mi?
Kontrolsüz adımların, belki iç politikada telafisi mümkün olabilir, ama dış politikada bu kadar bonkör olmaya gerek yok; bu tür hataların getireceği mukadder son bellidir: Savruluş! İnsanın ağrısız başını ağrıya sokar. Nitekim Yunanlıların Ayasofya’da ayin provakasyonu, verilen tavizlerin daha büyüklerini isteme cüretkârlığına sebep olabileceği tezine bir kanıt niteliğindedir.
Başbakan’ın seçimlere giden süreçte eksen kaymasına bağlı olarak bir ‘kaza’ yaşamak istememesi aslında anlaşılabilir bir politikacı refleksidir. Üstelik insani bir kaygıdır. Fakat dışarıdan gelen tazyiklerle testiyi çatlatmaktan endişe edilirken, Başbakan’ın karizmasına bağlı olarak verdiği veya vereceği tavizler nedeniyle hem imajını zedelemesi hem de testiyi çatlatması ihtimal dışı olarak görülmemelidir.
Başbakan, ‘eksen kayması’ tartışmalarını, Yahudi propaganda mekanizmasının mamülü olarak görmeli ve yaranma psikolojisine girmemeye dikkat etmelidir. Açık angajman içine girilmiştir; Türkiye Mavi Marmara’dan dolayı İsrail’den özür beklerken, kara propaganda ürünü olduğu besbelli olan ‘eksen kayması’ abukluklarıyla, diz çöktürülmek istenmesi, tam da Yahudi lobisine yaraşır mostralık bir yüzsüzlük ve dahi arsızlık örneği değil midir?
One minute diyen Başbakan, acaba şimdi de Excuse me der mi? Hazır referandum gecesi özür dilemeye dili alışmışken…