Refik Erduran

Refik Erduran

Erkeksek...

Erkeksek...

Bilgisayarımda bir Eş Anlamlılar Sözlüğü var. Programı hazırlayanların kafa yapılarını merak ettikçe açıp eğleniyorum.
Geçen gün bir sürü cinayet haberi üst üste geldi. Hepsini erkekler işlemiş. Hepsi de "erkeklik" uğruna. "Vay sen bana omuz attın", "Vay sen bana yol vermedin", "Vay sen beni boynuzladın" türünden, vay'lı ego tepkilerinden kaynaklanmış.
Bilgisayara "erkeklik" sözcüğünü girdim, eş anlamlı karşılıklarına baktım. Hep "cesaret", "acarlık", "babayiğitlik" gibi şeyler çıktı. Yardımseverlik, koruyuculuk, şefkat anlamındaki özelliklerden eser yok.
"Normaldir, erkeklik o değildir" demeyin sakın. Doğanın parçasıyız; normallik düşünülünce ona bakmak gerekir. En yakın akrabalarımız olan maymun türlerinde erkek davranışlarını incelerseniz şunu görürsünüz:
Sırasında şiddete yatkındırlar elbette. Ama karakterlerinin müşfik yanı da vardır. Sürüyü korumak için canlarını tehlikeye atar, başı sıkışana yardım eder, yavruların beslenmesi ve eğitilmesine katkı sağlarlar.
Yanlış koşullanmalarla huyu suyu bulandırılmamış insan erkeklerinin de öyle davranması normaldir.


***

Ataerkil toplumlarda babaların bebeklere bakması söz konusu bile edilmez; denenmesi gülünç sayılır.
Oysa bilimsel araştırmalar öyle bir görev paylaşımının çocukları çok olumlu yönde etkilediğini gösteriyor. Karı-koca yeni neslin yetiştirilmesinde işbirliğine ne kadar erken başlar ve ne kadar uyumlu davranabilirlerse, çocuklar bütün ömürlerince o kadar dengeli ve mutlu oluyorlar.
Bu bilgiyi pratik uygulamaya geçirmede İskandinav ülkeleri başı çektiler. İsveç'te, hayli eski bir yasa uyarınca, çalışan çiftler yeni bebek yapınca 390 günlük maaşlı izne hak kazanıyorlardı. Yasaya 1995 yılında getirilen bir değişiklikle o iznin 30 gününün erkek tarafından kullanılması şart koşuldu. Yoksa o kadarlık izin yanıyor, günler 360'a iniyordu.
Uygulama öyle yararlı oldu ki, 30 günlük şart 2002 yılında ikiye katlandı. Daha önce doğum sonrasında dört aylık izin kullanan İsveçli babaların oranı on yılda yüzde dörtten yüzde seksene çıktı.
Başka ülkeler de başarılı uygulamadan kopya çektiler. Almanya 2007'de, Japonya geçen yıl aynı yönde yasalar çıkardılar. İngiltere de o yola girince, eşinin doğurduğu kız bebeğe bakmak için Başbakan David Cameron üç hafta maaşlı izin yaptı.

***

Böyle değişikliklerin yaşandığı yerlerde başka bir gelişme de görüldü:
Bebek bakan erkeklerle alay edenler oluyordu önceleri. (Bizim "Çocuklar Duymasın" dizimizdeki taşfırın babanın mülayim tavırlı bacanağına boyuna "Sen 'light' erkeksin" diye takılması gibi.)
Ama yasadaki değişikliğe uyan ailelerde bebeklerin daha sağlıklı yetiştiği, ebeveynle daha rahat uyum sağladığı, daha çabuk yürüyüp konuştuğu, okula başlayınca daha başarılı olduğu görüldükçe tavırlar da değişti.
Söz konusu ülkelerde birçok şirketin yöneticileri erkek çalışanlarına "Daha az mesai yapmana razıyız, çocuklarınla daha çok vakit geçir" diyorlar. Çevre de öyle davranmayan babalara iyi gözle bakmamaya başladı. Bebeğin altını değiştirmeyen, çocuğu gezdirmeyen, bulaşığa yardım etmeyen erkek ayıplanıyor düpedüz.
Bunların haberleriyle yorumlarını yabancıların basınlarında ve ekranlarında izlerken ben şunu da düşünüyorum. Gündemimize gitgide daha sık gelmekte olan mahalle baskısı ve devlet açılımı kavramları var ya. Babalık konusunda yaşananlar o ikisinin arasındaki etkileşimin çarpıcı bir örneği:
Devlet müşfik erkeklik anlayışını yasal açılımlarla teşvik ediyor. Ortamda iyi sonuçlar görüldükçe o yönde mahalle baskısı oluşuyor. O baskı aynı yönde açılım sürdürülmesini kolaylaştırıyor. Kısır döngünün tersi. Doğurgan döngü!
Öyle bir olayı başka konularda da yaşayamaz mıyız? Örneğin devlet açılımları azınlıklara şefkatle yaklaşılmasını teşvik etse, tersini yapanları ayıpladığımızı göstersek, oluşan mahalle baskısı bütün partileri o yola sokmaya başlasa, açılımlar güçlense, onlar güçlendikçe baskı yoğunlaşsa...
Erkeksek deneyelim!

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Refik Erduran Arşivi