Müslüman Kendi Hevâ ve Re'yi ile Hüküm Vermez, Değerlendirmez...
İSLÂM'ın kendi ölçüleri, kıstasları, hükümleri vardır. Bir Müslüman olup bitenleri, hadiseleri, gidişatı, insanları, toplumu bunlara göre değerlendirir. Müslüman kendi re'yi ile, kendi hevâsı ile değer hükmü vermez.
İslam'a göre bir insanın iyiliğinin veya kötülüğünün birinci ölçüsü onun inançlarıdır. İmanlı ise, bu imanı-itikadı sahih (doğru) ise,
İmandan sonra âbid (ibadet eden) bir kul ise; başta namaz olmak üzere İslam'ın anlattığı ibadetleri eda ediyorsa,
Ahlaklı ve faziletli bir insan ise,
İlim, irfan, hikmet (bilgelik) sahibi ise,
Nefsanî-beşerî ihtiraslarını gemliyorsa,
Kendisinde paylaşma, yardımlaşma ahlakı varsa,
İnsanlığa hayrı dokunuyor, zararı dokunmuyorsa,
Adaletli ise, zulm etmiyorsa,
Yalan söylemiyorsa,
Halkı aldatmıyorsa,
Haram yemiyorsa,
Paraya, maddeye, zenginliğe tapmıyorsa,
Verdiği sözleri tutuyorsa,
Emanetlere ihanet etmiyorsa,
Güvenilir bir insansa,
Kendisi ve yakınları aleyhinde de olsa doğru şahitlik yapıyorsa,
İyi bir eş ve iyi bir baba ise,
İyi âmir veya memur ise,
Vazifelerini yerine getiriyorsa...
İşte bu kişi iyi bir insandır, iyi bir Müslümandır, iyi bir vatandaştır.
Haram yiyorsa,
Hırsızlık yapıyorsa,
Rüşvet alıp veriyorsa,
Riba alıp veriyorsa,
Gururlu ve kibirli ise,
Sefahat ve lüks içinde yaşıyorsa,
Gerekenden fazla yiyen obur bir kişiyse,
Komşusu aç iken kendisi tok ise,
Çocuklarını iyi insanlar olarak yetiştirmiyorsa,
Paraya put gibi tapıyorsa...
İşte böyle olan kişi kötüdür.
Müslüman iyiliği ve kötülüğü, güzeli ve çirkini, doğru olan ile yanlış olanı kendi kafasına, kendi heva ve re'yine göre değerlendirmez.İslam'ın ölçülerini kabul eder, onlara göre değerlendirir.
İslam'ın ölçüleri, hükümleri, kıstasları şu kaynaklardan çıkartılmıştır:
Allah'ın Kitabı olan Kur'ân-ı Kerîm'den.
Peygamberin Sünnetinden. Sahih hadîsler de bir tür vahiydir. Sünneti, sahih ve mütevâtir hadisleri inkar eden dinden çıkmış olur.
İcmâ-i ümmetten.
Başta Selef-i sâlihîn olmak üzere gerçek ulema, fukaha, mürşidlerin, evliyaullahın, gerçek Ehl-i Beytin uygulamalarından.
(İtikadı sahih olmayan, namaz kılmayan, âşikâre fısk ve fücur işleyen, Allah'ın yap dediklerini yapmayan, yapma dediklerini yapan, Efendimizin sünnetine uymayan kimseler gerçek Ehl-i Beyt'ten sayılmazlar. Onlara uyulmaz, peşlerinden gidilmez.)
Bu devirde bazı Müslümanların İslamî ve şer'î ölçü, hüküm ve kıstasları bırakıp; nefislerine, hevâlarına, re'ylerine, mensup oldukları cemaatlerin (İslam'a uymayan) bid'atlerine, yanlış prensiplerine uydukları görülüyor. Onların bu hali hem kendileri, hem de Ümmet için son derece zararlıdır.
Fırkasını ve hizbini İslam ile özdeşleştiren, onu dinden yüksek gören kimse Müslüman değil, sapıktır.
Ruhbanları, din baronlarını putlaştıran, erbab (rabler) haline getirip tanrılaştıran sapıktır.
Din ve mukaddesat ticareti yapan şerir ve şaqîdir.
Kur'ana, Sünnete, Şeriata zıt ve muhalif olan her şey hederdir.
Bütün doğru inanç ve düşünceler, bütün iyi hareket ve ameller, bütün güzel şeyler İslam'da ve İslam Şeriatındadır.
Aklı olmayanın dini de yoktur ama sıfr (salt) akılla insan doğruyu, iyiyi, güzeli bulamaz ve bilemez. Bulup bilseydi binlerce yıldan beri filozoflar, bilgeler birbiriyle çelişen bin türlü sistem ve doktrin icat edip çekişmezlerdi.
İnsanı dünya ve ahirette ebedî saadete ulaştıracak tek hedy (rehberlik, kılavuzluk) Allah'ın Resulü Muhammed Mustafa aleyhissalatü vesselamın hedyidir.
Peygamberin varisleri, vekilleri, halifeleri; Müslümanların itaat etmekle mükellef olduğu ülü'l-emr icazetli ulema, icazetli fukaha, icazetli gerçek meşayih ve kâmil mürşitlerdir.
Bir rehbere muhtaç olduğu halde böyle bir rehber edinmeyen, ona intisap etmeyen kimse Şeytan'ı kendisine şeyh edinmiş olur. Nitekim...
Bid'atçileri, münafıkları, muslih görünen müfsidleri rehber edinenin akıbeti kötü olur.
İcazetli ulema, fukaha, meşayih ve kâmil mürşidler, ucu Resullerin Seyyidine (Salat ve selam olsun ona) ulaşan gerçek silsilelere sahiptirler. Kur'anın ve Sünnetin, din ve şeriatin en doğru yorumunu onlar yapar.
Rabbanî alimlere, kamil mürşitlere itaat ve biat eden kişi, zaman ve mekandan ve diğer noksan sıfatlardan münezzeh olan Rabbülalemîn'in rızasına yaklaşmış olur, O'nun lütfuyla ebedî saadeti bulur.