Şimdi kim suçlu?
Şampiyonluk mücadelesi veren takımların maçlarının ve dipteki müthiş mücadelenin analizini teknik olarak yapmak yerine, neden bizi hakemlerle ilgili yazı yazmaya mahkum ediyorlar? Aslında bana ne? Ben bu kulüplerin yöneticisi değilim ki… Bana ne zararı dokunur, ne de kârı olur bu hakemlerin… Ama mesele başka…
Bakın nedir… Bu ülkede bazı sapkınlar, bazı kafası kumda duranlar, yanlışlarını, hatalarını başkalarının omuzlarına yükleme alışkanlığı olanlar, öteden beri hep federasyonu hedef göstermişlerdir. Onlara göre hakemler sahaya talimatlı çıkarlar… Onlara göre, şampiyon lig başlamadan önce federasyon başkanı veya yönetimince belirlenir… Onlara göre kaybedilen maçın suçlusu hakem, kazanılan maç ise kendilerinden menkuldur… Dün Haluk Ulusoy’u yerin dibine batıranlar, bugün ve yarın Hasan Doğan’a aynı muameleyi reva göreceklerdir. Görmeye de başlamışlardır… Yarın mı? O koltuğa oturacak her kimse, bundan payını alacaktır… Bundan kaçmak mümkün değildir… O kotluğa oturacak uzaylı bile olsa, dünyaya indiğinde mutlaka bir yerlere bulaşmıştır…
Evet, Fenerbahçe, Kayserispor’a kaybederken hakem Sivriselvi imdada yetişmiştir. Ama bu arkadaşımızın hakemliği bu kadar diyelim… Diyelim de, Saidou ile Ragıp’a gösterdiği kartlar neyin nesi? Kaleci İvankov’a daha maçın başında kale sahası içinde atılan kündenin faulle cezalandırılmaması nedir? İşte buradan bakınca, öyle olmazsa böyle olacak senaryosu ortaya çıkmaz mı? Kezman, tek uç adamlı oyun formatının adamı mı? Uğur’un 81. dakikada oyunda ne işi var? Hem de Aurelio’nun yerine… Kazım, Beşiktaş ve Chelsea maçlarında kötü mü oynadı ki, yine, hem de rotasyon isteyen maçın ilk on birinde yok? Ama Semih var ya… Yaşasın büyük stajyer hoca! Kayserispor, ilerde topu tutabilse, ya da tutmaya çalıştığında aldığı darbelere çalınsa, acaba ne olurdu?
Galatasaray-Gençlerbirliği maçını, bizim ülkeyi tanımayan bir futbol meraklısına izlettirseniz, der ki, “Yahu, birinci veya ikinci ligde maç yok muydu da beni bu üçüncü lig maçına getirdin…” Saha bozukmuş… Hadi canım… özellikle yağmur yağdıktan sonra oynanır hale geldi. Emre ile Servet ve de kaleci Aykut olmasa, Galatasaray ayakta kalabilir mi? Lincoln, yine ayakta durmakta zorlandığı maçta bir topa vurdu, Galatasaray yaşamaya devam etti. Hasan Şaş, sağlamsa ki, öyle, ayakkabısını koysa oynar… Her şey bir kenara, 103 yıllık Galatasaray, sanırım, tarihinde ilk defa, ligin bitimine altı hafta kala, sahaya emanet teknik adamlarla çıktı. Bu ayıp da yeter…
Sivasspor-Beşiktaş maçı mı? Bülent Uygun kardeşim tabii ki başarılı… Ama güçlü takımlara karşı, hem Mehmet Yıldız, hem Mohamed, hem de Cvetkov’la oynanmayacağını hâlâ kestirmedi… Bunu kestirebilse, belki de şimdi herkesten fazla daha yakındı şampiyonluğa… Beşiktaş’ı da dağıtan, sahaya dengeli yerleştiremeyenin savruk adam Delgado olduğu ortaya çıktı. Tello, Cisse’den koparak öne doğru müthiş bir çağdaş ön liberoluk görüntüsü verdi. Ali Tandoğan’ın sakatlığı ağırsa, bu Beşiktaş adına geri kalan maçlardaki en ciddi eksiklik olacaktır. Şu Aydın için bu ülkede, taaa geçtiğimiz Temmuz ayından beri “Mutlaka oynamalıdır” diye yazıp söyleyen tek adamım… Nasıl, yanılmış mıyım ? Eski yönetici Sinan Vardar bu çocuğu aldırana kadar kilo vermişti… Aydın, Sevilla’daki Capel’in bir kopyasıdır. Tabii oynatılırsa… İbrahim Toraman maçtan sonra; “Benim yerim stoper veya olsa olsa ön liberodur” dedi… Ertuğrul hoca ve aynı kafadaki büyük otoritelere duyurulur…
Yoruldum… Bu kadar…
Chelsea-Fenerbahçe maçı mı? Onu çoktan yazdım, söyledim… İki maçta toplam üç gol olur dedim... Ama şimdi tek endişem var... O da Fenerbahçe’yi daha turu geçmeden havalara uçurdular. Kim mi? Tabii ki spor basını…
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.