İki futbol maçı seyri
Tüm dünyada aynı olduğunu zannediyorum.
Bir ülkeden bir ülkeye değişmez futbol maçı seyreden kitle.
Dili, dini, rengi ve ülkesi ne olursa olsun, futbol maçı seyreden fanatiklerin hepsi, benzer durumlarda benzer tepkileri gösterirler. Sanki bir “futbol milleti” ile karşı karşıyayız. Sosyologlar, psikologlar, sosyal psikologlar!... Uyuyor musunuz?... Yeni bir toplum şekillendiriliyor!... Şuna bir el atıp incelesenize... Bu yeni millet ne menem bir şey olacak?... Millet tarifini mi değiştireceğiz? Yoksa adına “millet” denen toplumsal oluşum kayboluyor da, yepyeni bir toplum oluşumuna mı şahit oluyoruz?
Benze durumlar karşısında, benzer tavırlar sergilemek...
Benzer mekânlarda, benzer kıyafetler...
Kendi içerisinde hiyerarşisi de hazır: Sahadakiler, şeref tribünündekiler, kapalı tribündekiler, açık tribündekiler, kale arkasındakiler...
Aralarındaki ilişki ve iş bölümü şekli, alıştığımız toplum şekillenmesine yakın. Aynı durumlarda sevinmeler... Aynı durumda üzülmeler... Hep birlikte aynı şeyleri söylemeler... Hem de âhenkli ve aynı ritmde...
Bilmem kaç yıl sonra, coğrafi ve siyasi sınırlar kalkacak ve aynı takımı tutanlardan oluşan yeni bir toplum mu oluşacak?... Ülkelerin milli gelirleri veya harcamaları, atılan gol sayısıyla mı ölçülecek? Bütçelerden en büyük payı, silahlı kuvvetler değil de, futbol takımları mı alacak? Bayrakların yerini takımların renkleri ve sembolleri mi alacak? Millî para yerini, maç biletleri mi alacak?...
Sorular... Sorular... Sorular...
Ne dersin sevgili Ünal?... Yeni bir toplum mu oluşuyor?...
Neyse...
Sevgili Ünal, sosyolojik birikimi ile bu konuyu araştıra dursun, ben başka konuya geçeyim...
Aslında, aşağıda yazacaklarımı yazmak için oturmuştum bilgisayarın başına. (Lafın gelişi “oturdum” diyorum; aslında akşamdan beri bilgisayarın başından kalkmamıştım ki.)
İki grup insanın maç seyretmelerinden söz edecektim güya yazımda ama tuşlara dokunmaya başladığım anda, yazının yönü, benim istemediğim bir yöne gitti.
Sözü çevirelim ve iki grup insanın maç seyretmesini anlatayım da, Pazar rehavetinize, benim de bir nebzecik katkım olsun.
İlk grubun maç seyri, gençlerin bulunduğu bir mekânda... Salon, kahvehane veya benzeri bir yer... Sandalyeler ıkış-tıkış, düzensiz... Sandalyelere oturan yok... Herkes ayakta... Gözler fal taşı gibi açık... Tüm gözler, delip geçercesine ekrana saplanmış... Başlar ekrana doğru uzatılmış... Sürekli tezahürât... Devamlı el kol hareketi... Rakip takıma hücumda, taraftarların neredeyse önündekini ezip geçecek şekilde yüklenmeler...
-Hadi!... Hadi!... Hadiii!...
-Vur arslanım!...
-Ver Hasan’a koçummm!...
-Tutma be ayağında!...
-Çak beee!...
Oyuncu vurur şutu... Top “out”a çıkar.
-Tüh beee!...
-Yuh!...
-bip bip bip...
-Lan bip bip bip...
İkinci grubun maç seyri... Tertemiz bir salon... Masalar ve sandalyeler tertipli düzenli... Seyirciler sandalyelere oturmuşlar ve bacak bacak üstüne atmışlar... Eller çenelerde... Bir kısmı orta yaş üzeri ve temiz düzenli spor kıyafetli... Sahada aynı pozisyon:
-Hücum enfes dii mi azizim?
-Şimdi vuracak mirim...
-Hasan’a pas verirse mutlaka gol olur üstadım.
-Ama ayağında tutmaması lâzımdı dii mi azizim?
Oyuncu şutu vurur... Top “out”a çıkar.
-Güzelim hücum heba oldu mirim.
-Yazık oldu azizim...
(Boşuna beklemeyin; bu salonda bip’lik bir durum yok.)
İlk salonda, hakemlere “Ne hakem, ne hakem!...” övgüleri; yenilgi durumunda futbolculara ve yöneticilere yapılan iltifatların neler olduğunu; galip takım taraftarlarının mağlup takım taraflarına centilmence sözlerini varın siz düşünün artık...
İkinci salonda “mirim”li, “azizim”li, “üstadım”lı sohbet devam eder.
Futbol milletinin iki kesiminin resmidir bu...
Bakalım, sevgili Ünal buna “gelir ve eğitim düzeyi”li, “varoş-merkez karşıtlığı”lı nasıl sosyolojik izahlar getirecek?...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.