Kont-gerilla yahut Gladyo
Türkiye ne zaman makus talihini yenmeye doğru adımlar atmaya başlasa, bir yerlerde düğmeye basılır…
İstikrar bozulur, ortalık karışır…
Bir bakmışsınız üniversitelerde sakin sakin okuyan öğrenciler sağ-sol diye bölünüp çatışıyor, (bu çatışmalar sırasında beş bin kişi öldü) bir bakmışsınız bin yıldır bir birleriyle ruh ve beden gibi kaynaşmış halk, Kahramanmaraş’ta ve çorum’da Alevi-Sünni diye ayrışıp bir birlerini öldürüyor.
Şu hikâyeye bakın…
19 Aralık 1978 günü Maraş'ta bir sinema meçhul kişiler tarafından bombalanır, biri ağır olmak üzere yedi kişi yaralanır…
“Alevi komünistler sinemaya bomba attı” söylentisi üzerine toplanan kalabalık, ortalığı cehenneme çevirir, bu arada meçhul kişiler bomba atanların Endüstri Meslek Lisesi'nden iki öğretmen olduğunu yayar, 21 Aralık gecesi bu öğretmenler evlerine giderken vurulup öldürülürler.
Ertesi gün cenaze törenleri sırasında olay tam anlamıyla “Alevi-Sünni çatışması”na dönüşür.
Dört gün süren çatışmaların sonuçları korkunç olur. Emniyet güçleri ve ordu olaylara geç müdahale ettiğinden, katliamın boyutları maalesef bir iç savaşı hatırlatacak boyutlara ulaşmıştır.
Resmi sayılara göre olaylarda 105 kişi ölür, 200’ü aşkın kişi yaralanır, 300’ü aşkın ev ve işyeri tahrip edilip yağmalanır.
Bu yüzden 11 ilde sıkıyönetim ilan edilir…
Sonra mı?..
Sonra olaylar yurdun çeşitli bölgelerinde tekrarlanır. çok kan akar, ama ihtilal da iyice olgunlaşır. Düzmece olayların etkisi ve ürküntüsü altında kalan halk, “kurtarıcı” beklemeye başlar.
Tabii fazla bekletmezler…
12 Eylül 1980’de gelip yönetime el koyarlar…
Milletin seçtiklerinin oturduğu koltukları kendi altlarına çekerler. Binlerce kişi işkenceden geçirilir…
çorum olaylarına gelince…
4 Temmuz 1980 tarihinde meçhul ağızların, “Alevi komünistler Alaeddin Camii'ne silah ve bombalarla saldırdı” şeklinde çıkardıkları bir söylenti ile galeyana gelen halk sokaklara dökülür.
Sünniler ile Aleviler arasında sokak çatışmaları başlar. Evler, iş yerleri karşılıklı olarak kundaklanır. Bebeler bile ölür.
Olaylar günlerce sürer. Resmi rakamlara göre 26 kişi yaşamını yitirir, çok sayıda vatandaş yaralanır. Yüzlerce aile başka kentlere göçer.
•
Dikkat, yine aynı oyun tezgâhlanıyor, aynı film vizyona sokulmak isteniyor!
Bir süre “türban” diye, “Türban anayasaya girerse üniversitelerde çatışma çıkar” diye, bizzat yöneticileri tarafından huzursuz edilen üniversiteler çatışma ortamına sürüklendi.
üniversite ile ilgisi bulunmadığı anlaşılan meçhul eller yine tetiğe dokundu.
Ve bütün bunlar, Türkiye’nin istikrarını bozup kaosa sürüklemesi kaçınılmaz vahim bir hareketin (AKP’yi kapatma davasını kastediyorum) hemen arkasından oluyor.
Türkiye’nin onca krizden ve fukaralaşmadan sonra, yeniden kalkınma sürecine girdiği, bu bağlamda enflasyonun yüzde seksenlerden yüzde sekizlere düştüğü, faizlerin gerilediği, inşaat ve otomotiv gibi lokomotif sektörlerin tekrar canlandığı, halka güven geldiği bir istikrar ortamında, üstelik bir genel seçim sonrasında ve bir yerel seçim öncesinde böyle bir kargaşa çıkmasının üstünde ciddiyetle durulmalıdır.
çünkü her kargaşanın arkasından darbeler gelmiş, halkın seçtiklerinin oturması gereken koltuklara darbeciler oturmuştur.
Kimilerine göre Türkiye kurtarılmıştır!..
Kurtarıcılardan Türkiye’yi kurtarıp şirazesinden çıkan dengeleri tekrar yerli yerine oturtmak ise, her defasında biraz daha zor olmuştur.
Darbelerden geriye de hiçbir hayır kalmamış, sadece acılar ve tortular kalmıştır.
Peki üniversiteleri kimler harekete geçirmiş, kim ya da kimler 1980 öncesini hatırlatan sahneleri tekrarlatıp hafızalarda iz bırakmasını ve bir güvensizlik ortamı oluşmasını sağlamaya çalışmış olabilir?
Suale cevap bulabilmek için, daha önceki kargaşalara bakmak gerekiyor.
Ecevit’in ağzından düşürmediği “Kontr-gerilla” ve “Gladyo” gücünü hatırlamak gerekiyor...
Hemen arkasından Susurluk’taki kaza (emniyetçilerle siyasetçileri ve eşkıyaları aynı arabada yakalayan meşhur kaza) ile şu haftalardır kamuoyunu meşgul eden Ergenekon’u ne idüğü üzerine kafa patlatmak icap ediyor.
Sözün tam burasında buyurun size eski bir masal…
Bir varmış bir yokmuş. Evvel zaman içinde kalbur saman içinde bir Sovyetler Birliği ve peykleri varmış. Bunların başta Türkiye olmak üzere İtalya ve Yunanistan gibi NATO ülkelerini işgal edecekleri var sayıldığı için bu ülkelerde “Kontr-gerilla”, yahut “Gladyo” denen özel teşkilatlar kurulmuş. Bunlar özel eğitimden geçiyor, özellikle olay çıkarmak ve yönetmek konusunda uzmanlaştırılıyorlarmış.
Gel zaman git zaman Sovyetler Birliği dağılmış. Soğuk savaş gündemden çıkmış. Böylece özene-bezene kurulan teşkilâtlar düşmansız ve işsiz kalmış.
Artık kullanan kullanana!..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.