Yeni Güneydoğu Projesi!..
ülkemizi sarıp sarmalayan gelişmelerin “Güneydoğu meselesi”nden bağımsız olduğunu düşünmüyorsunuz herhalde…
Bir süredir “gerginleştirme” politikası takip eden, dava için malzeme üretmeyi de birinci görev belleyen medya grubuna bakın:
Akdeniz üniversitesi’ndeki provokatif olayları verirken döne döne “Güneydoğulular” vurgusu yapıyor,
“Güneydoğuluların diğerlerine saldırısı…
Diğerlerinin de Güneydoğululara karşılığı” biçiminde!..
Her gelişmenin bir şekilde “Güneydoğu’yla irtibatlı” olması ya da irtibatlandırılması tesadüfi değil!..
İsterseniz, çok öncelerden bugünlere doğru bir yolculuk yapalım. Kronolojiye de pek o kadar riayet etmeksizin, bir göz atalım gelişmelere…
Mesela; şu, Atatürk Barış ödülü sahibi 12 Eylül darbecisinin; “Eyalet Sistemi”ni ortaya atışını neye bağlamıştınız?..
Geçen sene, aşağı yukarı bu zamanlar; Türkiye’nin sekize bölünmesini teklif etmişti, darbeci…
Ve yine o günlerde… “İSTİHBARAT” nasıl bir değerlendirmede bulunmuştu...
üst düzeyden, aynen şöyle: “Bulunduğumuz dönem, gelecekte birçok ulus devlet ve milletin hızlı bir şekilde tarih maratonunu kaybetmeye başladığı süreci anlatacaktır…”
Yeni ve Eski İstihbaratçıların birbiri ardına, “Güneydoğu Sorunu”na ilişkin geleneksel politikaların terk edilmesinin zaruretine dikkat çekişi, anlamsız mıydı yani?..
“Hassas çevrelerin mesaj kanalı” olarak kritik görev ifasında bulunan meslektaşımız Fikret Bila’nın birbiri ardına “Eski Paşa röportajları” patlattığını da parçalara ekleyelim…
Bir moda başlamıştı değil mi?..
Muvazzaflıkları döneminde “Ya bitecek ya bitecek” formülünce amel edenlerin ağırlıkta olduğu paşalar sıraya girmiş… Adeta “Pişmanlık” izhar ediyorlardı!..
Tam da Kuzey Irak’a operasyon öncesinde, “bugüne kadarki politikaların PKK’ya taban kazandırmaktan başka bir işe yaramadığını…”
“Baskıcı, inkârcı yaklaşımlarla bir yere varılamayacağını” söylüyorlardı…
O günlerde düşündük değil mi: Ne olmuştu acaba?.. İmana mı gelmişlerdi?..
ömürlerini belli kalıplar ve alanlar içinde geçirmiş bu tür zatlar için, “Kırk Yıllık Kâni Olur mu yani” özdeyişi biçilmiş kaftansa…
öyle akıllarına esti diye ya da Fikret Bila’nın gazeteciliğine katkı olsun diye bu tür netameli konulara girmeleri mümkün değilse…
Neydi acaba birbiri ardına “itiraflarda bulunmalarının” sebebi?..
Neyse… Eski paşaların birbiri ardına verdikleri mesajları da, İstihbarat önde gelenlerinin, 12 Eylül darbecisinin “GüNEYDOĞU” mevzuundaki ani söylem değişikliklerinin yanına koyun…
Sanki… Bir şeyler empoze ediliyor, değil mi?..
Hem empoze, hem de “nabız ölçme” faaliyeti gibi…
“Bakalım, kamuoyunun hangi kesimi bu meselelere nasıl bakıyor, nasıl tepki veriyor?..”
“Anlaşılsın” değil mi?..
Parçaları bir araya getirmeye devam.
Kronolojiye riayet etmeksizin; dağıtarak gidiyorum…
Hadi bir soru: “Suriye ile savaşın eşiğine gelmiş olmamızın sebebi neydi?..”
Evet. Hatırladınız. öcalan’ı topraklarından atmadığı takdirde, savaşı bile göze aldığımızı ilan etmemiş miydik?
Niçin bu kadar önemliydi Apo?.. “O ele geçtiğinde örgüt başsız yılana dönecekti” öyle mi?..
çok yazık. Gelişmeler hiç de öyle olmadığını gösterdi…
öcalan’ın “paketlenerek teslim edilişinin” bazı mutabakatların ardından gerçekleştiğini ve İmralı’daki “ikametin” örgütü maalesef daha da sıkıntı verici hâle getirdiğini gördük…
Kabul edin etmeyin; siyasallaşmalarının çok önemli bir adımı oldu, bu!..
İmralı’dan kanlı örgütüne çatır çatır talimat verdi adam… Ve süreci, Bekaa’da olduğundan çok daha “sıkı” ve “etkili” bir şekilde kontrol etti!..
öcalan’ın teslim alınması örgütün –maalesef– yararına olurken, bu işten DSP ile MHP’nin de sebeplendiğini biliyoruz….
DSP’nin başı Ecevit, zamanında Vahşi Kapitalizme kök söktürmüş bir ulusal solcuydu… Bu solcuyu İktidara getirerek ve “ithal bakan” davet etmeye mecbur bırakarak, “ulusal solun” iddiasını tüketmiş oldular!..
Az iş mi: öcalan’ın da dahil olduğu “sol”dan bir akımın tasfiyesi!..
MHP ise…
Malûm; bu parti iktidar ortağı yapılmasaydı, APO’nun teslimine ilişkin mutabakatın gereği yerine getirilebilir miydi?.. MHP’nin muhalefette olduğu bir dönemde, “öcalan’a idam affı” mümkün olabilir miydi?..
Bu parçayı da diğerlerinin yanına bırakıp geçelim bir başka meseleye…
Self Determinasyon hakkını, yani, “Azınlıkların kendi geleceğini tayin hakkı”nı, yine Anasol ME döneminde kabullendik…
Birleşmiş Milletler’in “İKİZ Sözleşmesi”ne, 15 Ağustos 2000’de -tekrar edelim- MHP’nin ortak olduğu dönemde “tamam” dedik.
Böylece 34 yıl boyunca “Azınlıklara kendi kaderlerini tayin hakkı”na dair sözleşmelere imza atmamakta direten Türkiye bu inadından vazgeçmiş oldu…
Bunlar çoğu uzmana göre; Türkiye’yi parçalama yasaları, Türkiye’nin Yugoslavyalaşması sürecini başlatan yasalar, yeni Sevr Antlaşmaları, Emperyalizmin elindeki en etkili koz ve silah...
Türkiye bu görevini de yerine getirdi hatırlaşmış olduk!..
Yine hatırlatalım; Kürtlerin azınlık olup olmadıklarını da çok tartıştık değil mi?
AB; bu ülkenin en az “Türkler” kadar sahibi olan “Kürt kardeşlerimizi” ille de “azınlık” kategorisine almak isteyince, hep birlikte tepki gösterdik… Gösteriyoruz…
Başbakan Erdoğan da son İsveç ziyaretinde “Avrupalı, Kürt kökenli vatandaşlarımızı azınlık gibi görüyor. Kürt kökenli vatandaşlarımıza ‘Siz azınlıksınız’ dediğinizde, sizi tekme tokat dışarı atarlar” tepkisini vermişti, malûm…
Bakın; AB, ABD, BM, AİHM, bütün şer odakları ve George Soros gibi “darbe” odakları, yanlarına Türkiye’deki sözde ulusalcıları da almışlar… Hep birlikte “Güneydoğu” meselesine yoğunlaşmış durumdalar…
Türkiye’de bir “etnik çatışma”nın zemini hazırlanıyor;
Yapılanlar, “laiklik-irtica” gibi laflarla ifade ediliyorsa da bu aldatmaca;
Her yol bir şekilde Güneydoğu’ya çıkıyor…
Akdeniz üniversitesi’ndeki son çatışmalar bile, kışkırtıcı medya organları tarafından bir şekilde “Güneydoğu”ya bağlanıyor!..
“AK Parti kapatılacak olursa” hiç şüphe yok ki, ayrılıkçı akımlar kuvvet kazanacak!..
Bağımsız uzmanlara kulak verin; “Güneydoğu’yu hele Kuzey Irak’ta ‘kötü emsal’ varken, asla bir arada tutamayız” çerçeveli uyarılarını sıklaştırıyorlar.
Bir adım geriye çekilip de baktığınızda; tehlikenin farkına varıyorsunuz…
ülkeyi 367 krizine sürükleyen sözde ulusalcıların sloganı da buydu, değil mi?..
Evet, evet… İyi çalışıyorlar!..