Günay'a kolay gelsin
Bir şeyleri karıştırmaya yarayan mikser (mixer) diye bir mutfak aleti var ya. Onu bizim icat etmiş olmamamıza şaşıyorum. Çünkü elmalarla armutları, sapla samanı, at iziyle it izini karıştırmakta üstümüze yok. En çok da kavramları...
Milliyetçilik insanın kendi kişiliğine duyduğu saygıdan kaynaklanır. Kendi işini iyi yapma özeni de girer o kişiliğin içine.
Mesut Özil sporculuğunda doruğa çıkma fırsatını Almanya'da bulmuş. Dünyanın en iyi takımlarından birine girdi, tam profesyonel oldu. Orada iyi oynadığı gibi, Alman millî takımında da kusursuz oynadı. Başarısını Türk milliyetçiliği adına ıslıklamak hangi akıl karışıklığının belirtisidir?
"Bizim yetiştirdiğimiz delikanlı nasıl Türk takımında oynar!" diye Almanlar Hamit Altıntop'u ıslıklasalardı ne düşünürdük?
Cuma akşamı yediğimiz goller beni üzdü ama utandırmadı. Futboldur; bugün yeriz, yarın atarız. Sergilediğimiz tepki ilkelliği ise yüzümü kızarttı.
Mesut'u yuhalayanlara yuh!
***
İşini yaparken kavram kargaşasıyla en çok boğuşmak zorunda kalan vatandaşlarımızdan biri Kültür ve Turizm Bakanı. Kendisinin de ihmalleri ve saplantıları yok değil ama her gün ne saçmalıklarla karşılaştığını gördükçe şaşmıyorum yanlış düzeltecek vakit bulamamasına.
Makul ve güzel bir niyeti var: Topkapı Sarayı çevresinde bot ve battaniye depolamak için kullanılan bir binayı müze yapıp kültür turizmine açmak istiyor. "Orası askeriyeye ait" diye savsaklanmakta plan. Günay'ın durumu kamuoyuna yansıtmasına da Milli Savunma Bakanı tepki gösteriyor.
Bakanlıklar arasındaki sorunların bakanlar arasında çözülmesi ilkesi ve herkesin kendi işine bakması gerektiği düşüncesi doğru kavramlardır ama, sorunların sürüncemede bırakılmasının gerekçesi olamaz. Askeri kültür düşmanı gibi görünmekten korumak da özen isteyen bir kavramdır.
Son karıştırma örneği Kusturica olayı. Din ve saf değiştiren o film yönetmeni Bosna faciası sırasında yaşananların abartılmaması gerektiğini söylediği için üstüne hayli lanet çekmişti yıllar önce.
Bugün "Ben falanca olayları kastetmiş, filancaları kastetmemiştim" diye tevil çabalarının geçerli yanı yoktur. Bosna'da sayısız delikanlı elleri bağlanıp kafalarına kurşun sıkılarak öldürüldü, sayısız kadının kızın ırzına geçildi devlet emriyle. Sayı tartışarak bunun nesini abartacak ya da abartmayacaksınız?
Hayvanlık ve rezillik kapanmış konu da değil. Alçaklığın komutanı Radko Mladiç'in el yazısıyla tuttuğu günlüğü İtalyan La Repubblica gazetesi yayımladı geçenlerde. Fotokopilerinin Belgrad sokaklarında satılmakta olduğu bildirilen o sayfalarda iğrenç herif hempalarıyla birlikte Müslüman kadınlara yaptıklarını "eğlencelerimiz" diye ballandıra ballandıra anlatıyor.
Şimdi... "Sanatçı ile ürünleri ayrı değerlendirilmeli" görüşüne katılırım. Sofrada mide bulandıran bir ressamı yemeğe çağırmam da, tablosunu duvarıma asabilirim. Wagner'in müziğini dinlerim ama tuttuğu akımı desteklemem.
Kusturica'nın da filmlerini beğenebilirsiniz. O ayrı. Ülkemizdeki Altın Portakal festivaline çağırıp onurlandırmak bambaşka bir şey. Mantığı nedir?
Efendim, daha önce Bursa'daki bir festivale de çağırılmış ama kimse itiraz etmemiş. Olabilir. Oradakiler de halt etmişler. Gözden kaçmış. Bir yanlış başka yanlışı doğru kılmaz.
Şimdi Ertuğrul Günay Kusturica Efendi'nin sırtının sıvazlanmasına katkı sağlamadı diye Antalya Belediye Başkanı ateş püskürüyor. Sanata politika karıştırmakmış bu. Birtakım yorumcularımız da Bursa'daki davet sahiplerinin iktidar partisinden, Antalya'dakilerin ise muhalefetten olduğunu ileri sürerek değerlendirme yapıyorlar. Asıl bu değil mi sanat konusuna politika karıştırmak?
İşin tuhafı, Antalya'da Müjdat Gezen dostuma da "Sanatta Sosyal Sorumluluk Ödülü" verildi. Demek öyle bir kavram geçerli görülüyor. Çok yakın geçmişteki iğrenç hayvanlıkları hafife almaya çalışan yabancı sanatçılar sosyal sorumluluktan muaf mıdır?
Kültür kesimimizin bir an önce akıl karışıklıklarına karşı muafiyet kazanması dileğiyle...
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.