CHP 3 parça... Kılıçdar- oğlu’cular, Sav’cılar, Baykal’
CHP’yi neresinden tutarsanız tutun, lime lime dökülüyor... Bugüne kadar; “söylem”leri başka, “eylem”leri başka olmakla eleştiriyorduk bu partiyi... Ama, şimdi bırakın “söylem-eylem” çelişkisini, artık “söylem”ler de birbirini tutmaz oldu!..
“Her kafadan bir ses” çıkıyor CHP’de... Kim “doğru” söylüyor, kim “yalan” savuruyor, belli değil!..
Hani, “Söz de yalama oldu” deriz ya, bu söz, sanki “CHP’liler” için söylenmiş...
“Kurumsal” veya “bireysel” o kadar açıklama yapılıyor ki; daha sözün tükürüğü kurumadan hemen “yalanlama” yapılıyor...
“Açıkla!.. Yalanla!..”
“Açıkla!.. Yalanla!..”
KONUŞ!.. YALANLA!
Artık, “yalanlama”lar da “yalama” oldu!.. Yalanlama bir “gelenek” midir, yoksa “moda” mı, belli değil!..
Muhabirimiz Kenan Kıran, CHP’deki bu “çelişki”leri araştırmış... Buyurun, “yalanlama”lardan iki örnek sunalım:
Meselâ; İstanbul’un Avcılar ilçesinde; “Müslüman kadınların rahibe gibi örtünmesi için Evet” yazılı afişler asılması olayı... Malûm; Kemal Kılıçdaroğlu, afiş olayı hakkında konuşmuş ve “Bu provokasyon. Bizim böyle bir afişimiz yok. Zaten kiraladığımız reklam panosu da yok” demişti.
CHP’li Avcılar Belediye Başkanı Mustafa Değirmenci ise, Kemal Kılıçdaroğlu’nu aramış ve kendisine “İstanbul il yönetimi ile Avcılar ilçe yönetiminin bilgisi dahilinde ve talebiyle bu afişin bastırılması sorumluluğunu üstlendim. Afiş belediyenin görüşünü değil, il ve ilçe yönetiminin görüşünü yansıtıyor” demişti.
İkinci olay CHP İstanbul İl Başkanı Berhan Şimşek’in iddiaları... Malûm, İstanbul Bahçelievler ilçesinde referandum çalışmaları kapsamında mahallelerde broşür dağıtan “CHP’li 3 kadın”ın saldırıya uğradığını, bu kişinin AK Partili olduğunu iddia etmiş ve bunu Kemal Kılıçdaroğlu’na aktarmıştı.
Kemal Kılıçdaroğlu da; “(Evet) çıkarsa AKP’nin getirdiği baskıyı toplum yaşayarak görecek. Dün İstanbul Bahçelievler’de ‘hayır’ bildirisi dağıtan 3 genç partiliye fiziki saldırıda bulundular. Bu tabloyu bütün yurttaşların görmesi lazım” demişti.
AK Partili olduğu iddia edilen Düzce doğumlu Mesut Er’in, DSP’li olduğu ortaya çıkmıştı. Mesut Er; “Ben AK Partili değilim, DSP’ye sempatim var... Ben kadınlara saldırmadım, asıl onlar bana sopayla saldırdı” demişti.
ANA MÖNÜ: İNCE
Ve, son örnek.
“CHP Grup Başkanvekilliği” gibi, “kurumsal” bir görevi de bulunan Muharrem İnce, malûmlarınız olduğu üzre, önceki gün “CHP’yi karıştıran” bir açıklama yaptı ve dedi ki;
“Cumhurbaşkanı, iki resepsiyonu niye bire indirdi?.. Bu kamuda, ilköğretimde türban taktırmanın başlangıcı mı?.. Onun için, CHP, 29 Ekim’deki resepsiyona katılmayacaktır!”
Bu sözler, gündeme bomba gibi düştü... Tabiî, Kılıçdaroğlu’nun önceki akşam Ortaköy’deki Radisson Hotel’de verdiği “akşam yemeğinin de ana mönüsü” oldu!..
Kılıçdaroğlu’nun asıl amacı, gazetecilere “Yeni CHP’yi” anlatmaktı... Ama, Muharrem İnce’nin, “Genel Başkan’ın bile haberi olmadan” yaptığı bu açıklama, Kılıçdaroğlu’nun hevesini kursağında, yediği lokmaları boğazında bıraktı!..
Öyle ya;
Sırası mıydı?.. Tam da böyle bir günde, böyle bir “sivri çıkış”ın sırası mıydı?..
Her şey bir kenara bırakılıp, “Resepsiyon boykotu” soruldu Kılıçdaroğlu’na!..
O da “yalanladı” İnce’yi:
“29 Ekim’e, daha çok zaman var... Kararımız henüz kesinleşmedi... Resepsiyon, şimdiden ulusal sorun haline getirilmesin!”
Bu sözün Türkçesi şu:
“CHP tartışılmasın!”
Kılıçdaroğlu, kendi açısından haklı...
Öyle ya;
Medya, “Yeni CHP’yi” yazacakken, Muharrem İnce’nin yaptığı açıklama “pişmiş aşa su katmak”tır!..
Çünkü medya, “Yeni CHP’yi” yazmak yerine, “resepsiyon kavgası”nı öne çıkardı...
ÖRTÜ KARŞITLARI ATAKTA
Peki, Muharrem İnce; yaptığı ve “Kılıçdaroğlu’nu zora soktuğu” bu açıklamada “yalnız” mıdır?.. Yani, bu tavır “bireysel bir çıkış” mıdır yoksa CHP’de “cadı kazanı”nın kaynadığının bir göstergesi mi?..
Görünen şu:
Muharrem İnce, sözünün arkasında ki; dün şunları söyledi:
“Genel Başkanım ne dediyse doğrudur. Hiçbir itirazımız yoktur. Takdiri Genel Başkanıma aittir. Eğer bir yanlış yapmışsam, yarın istifamı ister, ben de istifamı veririm.
Ben yanlış yapmadığımı düşünüyorum. Söylediğim sözden geri adım atmam, 29 Ekim resepsiyonuna katılmayacağım... Katılıp katılmayacağımızı nerede, kaç kişiyle konuştuğumuzu ben de biliyorum, genel başkan da!..”
Cümleler iyi okunursa;
Bir; “İnce’nin yalnız olmadığı”, iki; “resepsiyon boykotu”nun parti kurullarında görüşüldüğü gerçeği ortaya çıkar!..
Evet, Muharrem ince, “yalnız” değildir!.. Bu çıkışı da “fevrî” değil, “hesaplı”dır!.. Ve ayrıca, “genel kanaat”i açıklamıştır!..
İnce, bir anlamda “CHP Politbürosu’nun sözcülüğü”nü yapmıştır!.. Ki, arkasında Önder Sav’ın bulunduğundan kuşku yok!.. Arkasında Önder Sav var, Onur Öymen var, Canan Arıtman var!.. Yani var oğlu var!..
Ki, hepsi de “başörtüsü karşıtı!”
Özellikle “başörtüsüne özgürlük” konusunda Kılıçdaroğlu’na karşılar!..
Demek oluyor ki;
Özellikle “başörtüsü” konusunda, CHP’de bir “çift başlılık” var...
Bir yanda Önder Sav’cılar!..
Bir yanda Kılıçdaroğlu’cular!..
Tabiî, partideki “ayrışma” bununla da sınırlı değil... Bir tarafta da; “partinin ipleri”ni yeniden ele geçirmek isteyen “Deniz Baykal’cılar” var!..
O halde, rahatlıkla şunu söylemek mümkündür: “CHP, 3 parça!”
Kemal Kılıçdaroğlu’cular!..
Önder Sav’cılar!..
Deniz Baykal’cılar!..
OKAY NİYE YOKTU?
Bunu görebilmek için, önceki akşam verilen yemeğin “fotoğraf”ına iyi bakmak gerekir!
Bakıp, sormak gerekir;
“O yemekte Hakkı Suha Okay niye yoktu?”
Sormak gerekir, çünkü Hakkı Suha Okay aynı zamanda “Medyadan Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı”dır!..
Düşünebiliyor musunuz;
Genel Başkan, “medyaya yemek” veriyor ama o yemekte “medyadan sorumlu” yardımcısı yok!..
Dahası; Hakkı Suha Okay, aynı zamanda “CHP Sözcüsü”dür!.. Okay, o yemeğe katılmalı ve yemek sonrası sorulacak sorulara “CHP Sözcüsü” olarak cevap vermeli değil miydi?..
Ama, yemekte yoktu!..
Sadece bu bile; “Genel Başkan” ile “CHP yöneticileri” arasında, alttan alta bir “sürtüşme” yaşandığının göstergesidir!..
Acaba, Hakkı Suha Okay mı yemeğe gelmek istemedi, yoksa Kılıçdaroğlu mu onu yanında görmek istemedi?..
Bu, şu açıdan önemli:
Hakkı Suha Okay parti içinde “Baykal yanlısı” olmasıyla tanınır!..
Kimbilir, Kılıçdaroğlu, belki de; yanında “Baykal yanlısı” birini görmek istememiştir!..
KILIÇDAROĞLU, TOST GİBİ!
Bana öyle geliyor ki;
CHP adına konuşanların “makyaj” ve “pudralama” amaçlı “yüzeysel” açıklamalarına değil, “CHP’deki derin hesaplaşma”ya bakmakta fayda var!..
Kim, ne derse desin;
CHP’de bir “hesaplaşma” yaşanıyor!.. Deniz Baykal’cılar ve Önder Sav’cılar partideki “açılım” çabalarına ayak diretip, Kılıçdaroğlu’nu sık sık “çark etmek” zorunda bırakırken, Kılıçdaroğlu, bütün “çelmeleme”lere rağmen, “partinin rotası”nı değiştirmek ve “halka yönelmek”ten yana!..
Tabiî, bu konuda ne kadar “samimi”dir, onu elbette bilemeyiz!.. Ama, en azından böyle bir “görüntü” vermeye çalışıyor!..
İster “samimi” olsun, ister “oy hesabı” yapıyor olsun; “CHP’nin eksenini kaydırıyor” suçlamalarına rağmen, Kılıçdaroğlu’nun çabalarını önemsemek lâzım...
Ama, rahat bırakmıyorlar...
Herkes bir tarafa çekiyor...
Dolayısıyla, Kılıçdaroğlu, “Sav’cılar ve Baykal’cılar” arasında “tost” olmuş durumda!.. Üstten-alttan, habire bastırıyorlar...
İnsanlar, kimin sözüne itibar edecek, kime göre karar verecek, belli değil!..
BİREYSEL DEĞİL, KURUMSAL!
Yardımcısı Gürsel Tekin, dün dedi ki; “CHP’de herhangi bir çatlak söz konusu değildir... Muharrem İnce, sadece kendi düşüncelerini ifade etmiştir... Henüz MYK’da resepsiyona katılım ile ilgili bir görüşme gerçekleşmemiştir... Resepsiyon konusunda kurumsal bir karar alınmamıştır.”
Muharrem İnce’nin konuşmaları nasıl “kendi düşüncesi” olabilir ki?.. Bu adam “CHP Grup Başkanvekili” değil mi?.. Bir “Grup Başkanvekili”nin açıklamaları partiyi nasıl bağlamaz?!?..
Derkeen, CHP Bursa Milletvekili Onur Öymen’den bir açıklama geldi:
“Sayın Muharrem İnce’nin açıklamalarını memnuniyetle dinledik.
Anlaşılıyor ki, kendi başına söylenmiş sözler değildir. Herhalde partinin görüşünü yansıtan bir açıklama yapmıştır. Onu da memnuniyetle karşıladık.”
Dedik ya; İnce’nin açıklamaları “kendi başına söylenmiş” sözler değil!.. Arkasında bir “odak” var!.. O odağın başında da, Önder Sav’ın bulunduğunu bilmek için, müneccim olmaya gerek yok!..
Bir yanda Önder Sav’cılar,
Bir yanda Baykal’cılar!..
Bu durumda Kılıçdaroğlu ne yapsın?.. İster istemez; “Dön baba dönelim” oyunundaki rolünü oynuyor!..
Açılıyor!.. Kapanıyor!..
Açılıyor!.. Kapanıyor!..
Adamcağız, “Aç-Kapa” rolü oynamaktan “Artema musluğu”na döndü!..
“MUHALEFET” GENLERİNDE!
CHP’nin “3 parça” oluşu, yine o meşhur tesbiti hatırlattı bana.
Malûm, “Genel Başkanlık” koltuğunda kim oturursa otursun, bu partinin “gen”lerinde “muhalefet” etmek vardır... CHP için muhalefet bir “tutku”dur, bir “şehvet”tir, hatta bir “orgazm hali”dir!..
Onlar “muhalefet” etmeden yaşayamaz!..
Buyurun, geçmişten bir örnek:
Adnan Menderes hükümetlerinde çeşitli bakanlıklarda bulunan ama en çok Milli Eğitim Bakanlığı’ndaki icraatıyla ün yapan Tevfik İleri, Yüksek Adalet Divanı denilen Yassıada’daki mahkemede “Anayasa’yı ihlâl” davası görülürken der ki;
“Biz geldik, gidiyoruz... Bu memleketin menfaati için temenni ediyorum; Allah hiçbir iktidara, hatta bizzat Halk Partisi iktidarına bile, Halk Partisi gibi bir muhalefet göstermesin.”
Aynı Tevfik İleri, sözlerinin devamında der ki;
“Allah, CHP iktidarını bile CHP muhalefetinden korusun!”
İşte, böyle bir “muhalefet” anlayışına sahiptir CHP... Demokrat Parti’ye o kadar “çektirmiş”, o kadar “İllallah” dedirtmiştir ki; Tevfik İleri’ye o sözü söyletmiştir.
“Allah, CHP iktidarını bile CHP muhalefetinden korusun!”
CHP’deki son gelişmelere bakınca, merhum Tevfik İleri’ye hak vermemek mümkün değil!..
Gerçekten de;
“Allah, CHP iktidarını bile
CHP muhalefetinden korusun!”
Adamlar, “muhalefet” yapmaktan “icraat” yapmaya fırsat bulamıyor!..
Bu “muhalefet”tir ki; yakında “Kılıçdaroğlu’nun başını” da yer!..
====================
Akit’i niye davet etmediler?
“Gazete”lerden ve “ajans”lardan arayıp, görüş soruyorlar: “Kemal Kılıçdaroğlu, genel yayın yönetmenlerine verdiği yemeğe, Yeni Akit’i niye davet etmedi?”
Bilmem ki... Bunu, Kılıçdaroğlu’na sormak gerekir... “Ayıp”, onların ayıbı!.. Ayrıca; “AK Parti’yi taklit” edip, böyle bir toplantı yapan, kendileri!.. Bizi çağırmışlar, çağırmamışlar, hiç önemi yok... Biz, “onurumuzla” devam ediyoruz yolumuza...
Ama, iyi bir “taklitçi” olmadıkları belli... Çünkü Tayyip Erdoğan, hiçbir “ayrımcılık” yapmadan, herkesi davet etmişti.
Ben, CHP’nin durumunu; “kekliği taklit etmek isteyen saksağan”ın durumuna benzetiyorum... Malûm, “kekliği taklit” edip, onun gibi “seke seke yürümek” isteyen saksağan; keklik gibi yürümeyi öğrenemediği gibi, kendi yürüyüşünü de unutmuş!.. O günden beridir ki; zıplaya zıplaya yürürler!..
Demek oluyor ki; “çok başarılı bir taklitçi” de olsan; asla “asıl”ın yerini tutamaz, “tel maşa” ve “çakma” kalmaya mahkûm olursun!..
Bay Kılıçdaroğlu, “medyada ayrımcılık” yapacağına “CHP’deki ayrışma”ya bir çözüm bulsa, çok daha iyi eder!..