Siyaset ve Sabır
Türkiye’de değişmeyen konular temcit pilavı gibi tekrarlanıp duruyor.
Bunlardan halk bıktı ama kuvvetler ayrılığını temsil edenler bıkmadı.
Oysa, hepsi yetkiyi halktan alıyorlar ya da aldıklarını iddia ediyorlardı.
Başörtüsü bağlamında konuşulan şu son sözlere ve yapılan şu son görüşmelerin sonuçlarına bakılırsa, bunun hiç de böyle olmadığı bir kez daha görülmüş oldu.
İşin aslı şuydu:
Halk’ın iradesini üstün tutanlar ile devletçi statüko’yu savunanlar, kılıçları kınlarını hiç koymadılar, koyacağa da benzemiyorlar.
***
Devlet’in tanımıyla ilgili Anayasa’da belirtilen özellikler herkesçe biliniyor.
Özellikle siyaset dünyasında bu özellikleri inkar eden veya karşı çıkan yok!
Esasen tartışma da buradan kaynaklanmıyor.
Tartışılan şey şudur aslında;
Devlet mi halkı yönetmeli, yoksa halk mı devleti?
Tartışmanın bir tarafında olanlar devlet’i, diğer tarafında olanlar da halk’ı temsil ediyorlar.
Bu tartışmanın benzer bir sorusu da şudur:
Devlet mi halk için vardır, yoksa halk mı devlet için vardır?
Halka rağmen devletçiliği savunanların safında yer alanlar, bu günlerde başörtüsü tartışmaları sebebiyle laiklik adına yine seslerini yükseltmeye başladılar.
“Laik Cumhuriyet değerlerinin zedelenmesine izin vermeyeceğiz” diyorlar.
Üstelik, Parti amblemindeki oklardan biri “halkçılık” olan CHP, bu kampanyanın başını çekmeye devam ediyor.
Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı başta olmak üzere Yüksek Yargı mensupları da bu koroya iştirak etmekteler.
Bunlar hukukçu ama nedense devlet yapılanmasının halkın iradesi ve tercihleri doğrultusunda olması gerektiği gerçeğini görmezden geliyorlar.
Bu gerçek, sanki okudukları hukuk kitaplarının sayfalarında kalmış gözüküyor.
Çünkü, hukuk ve sosyal siyaset başta olmak üzere ilgili tüm derslerde üniversite hocaları öğrencilerine hep şunu öğretirler:
“Çocuklar, demokratik rejimlerde en temel esas, halkın iradesi ve yönetime iştirakidir.”
***
Halk yönetime nasıl iştirak eder, bu da bellidir.
Seçme ve seçilme hakkını kullanan halk Meclis’te temsil hakkını elde eder.
Devletin en yüksek karar organı olan Meclis de, halk adına devleti yönetir.
Ve bu Meclis, çıkardığı ve çıkaracağı kanunlarla yürütme ve yargı erkini işler hale getirir.
Yani, Yürütme ve Yargı’yı dizayn eden Meclis’tir.
Böylece halk, kendi iradesi ve tercihleriyle ve bu kurumlar eliyle Devlet’i yönetmiş olur.
Bu kurumların hiç birisi halka ters düşemez, halkla çatışamaz.
Hal böyle iken, belli bir kesim bunun böyle olmaması gerektiğini söyleyip duruyor.
Şu andaki Meclis yapılanmasını bir türlü hazmedemeyenler, Meclisin çıkarmak istediği yasal değişikliklere açıkça karşı çıkıyor, millet iradesini hiçe sayıyorlar.
Bu yapılanlar, halka karşı bir hakaret, hukuka karşı bir cürümdür.
Başörtüsü serbest olacak diye ortalığı ayağa kaldıran ve Türkiye’yi bir kaos ortamına sürüklemek isteyenler şunu unutuyorlar:
Artık halk ve bilinçli siyasetçiler, bu oyuna gelmeyecek kadar deneyim sahibi olmuşlardır.
Bu süreçte, onlara karşı en büyük silahları da; sabır ve kararlılık olmalıdır.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.