Se!.. Se!.. Bir!.. Ki... De-ne-me!.. Provokasyon deneme!
Biliyorsunuz... Herhangi bir "mevlid", "konferans" veya "eğlence" etkinliği öncesinde; "ses"in pürüzsüz çıkması, yani "kulak tırmalayıcı parazitler"in oluşmaması için, "hazırlık" yapılır...
"Mikrofon"dan tutun da, "hoparlör"lere varıncaya kadar, "ses" aktaracak bütün araç-gereçler elden geçirilir... Son olarak da, "mikrofon" ele alınır ve "Se!.. Se!.. Bir!.. Ki... De-ne-me!.. De-ne-me!" denilerek, "ses ayarı" yapılır!.. Ki; "mevlid", "konferans" veya "müzik-eğlence" esnasında bir aksaklık yaşanmasın!..
Ses, "cızırtılı" değil, "net" ve "anlaşılır" olsun!..
Şahsen ben, son günlerde meydana gelen olayları, bu kapsamda değerlendiriyorum... Yani, "deneme" kapsamında!.. "Askerî darbe" planları yapıp da başarılı olamayan "mahfil" ve "odak"lar, "AK Parti hakkında açılan kapatma dâvâsı" ile de tatmin olmayıp, "yeni tezgâhlar" hazırlıyorlar gibime geliyor!.. Kamuoyunun büyük bir bölümü tarafından "Yargı Darbesi" olarak değerlendirilen "kapatma dâvâsı"nı yeterli bulmayanlar, ya da "kesin kapatma kararı verilmesi"ni sağlamak isteyenler "eylem denemesi" yapıyorlar!..
Tabiî, bu "deneme"ler "kulak tırmalayıcı ses çıkmaması" için değil, tam aksine "kulakları tırmalatmak" ve "ahenk ve istikrarı bozmak" için yapılıyor!..
BUNLAR "ALIŞTIRMAK" İçİN Mİ?
İşte ben;
Son günlerde, “kulağı kirişte” bekliyorum...
“Tik-tak”lara da, “poşet hışırtıları”na da!..
Ha patladı, ha patlayacak!..
Evet, “şüpheli paketler”den, “çocuk”lara attırılan "molotof kokteylleri"nden, "göz göre göre sıkılan kurşunlar"dan söz ediyorum.
Bana öyle geliyor ki;
İnsanımızın “bomba manyağı” olmasını arzulayan birileri, “özellikle” böyle davranıyor!..
Bir yerlere “çanta” bırakarak, “bavul” veya “paket” bırakarak, bunları “kanıksamamızı” sağlamaya çalışıyorlar!..
Biliyorlar ki;
Bir süre sonra, oraya -buraya “unutularak”(!) bırakılmış “şüpheli paket”lere "alışacağız!"
Alışacak ve önemsemeyeceğiz!..
öyle ya;
Paketlerin içinden ya “elbise” çıkıyor, ya da pet şişe!.. çoğu da “boş” çıkıyor!..
Korkum ve endişem o ki;
Bir gün “çok büyük bir patlama” ile uyanacağız!..
İşte o gün; belki de, “çok önemli biri” veya birileri "ortadan kaldırılmış" olacak!..
Maksat, ortalık karışsın;
Bu işi de;
Belki bir “terör örgütü” üstlenmiş olacak!..
Ama biz; “pimi çeken el”in gerçek sahibini hiçbir zaman ve hiçbir şekilde öğrenemeyeceğiz!..
İşte, bundan korkuyorum!..
"Alıştırılıyoruz!.."
Bu olayların her gün tekrarlanmasından ve o paketlerin genellikle “boş” çıkmasından dolayı, “umursamaz” ve “aldırmaz” hâle getiriliyoruz!.
İçimden bir ses;
“Bunlar, asıl patlamanın provaları” diyor!..
Evet, bir "deneme" yapıyorlar; "Se!.. Se!.. Bir!.. Ki!.. De-ne-me!.. Provokasyon deneme!"
Dilerim, korkulan olmaz!..
Ama ben, yine de “kulağım kirişte” bekliyorum!..
Ha patladı!..
Ha patlayacak!..
“Derin odaklar işbaşında” gibi geliyor bana!..
İşte onlar;
"Milleti hazmedemiyor"lar!..
Evet, hazmedemiyorlar!..
“Dekolte elbiseli” bir kadınla, “tesettürlü” bir kadının; ya da “kulağı küpeli” bir delikanlı ile “başı takkeli” bir delikanlının “iletişim” kurabilmesini kesinlikle hazmedemiyorlar!.
“Gerilim”den rant sağlayan, “korku”lardan beslenen birileri, bu “iletişim ihtimali”ni bile ortadan kaldırabilmek için, “canhıraş bir gayret” sarf ediyor!..
İstiyorlar ki;
“Farklı dünyalar” oluşsun bu ülkede!.. Farklı dünyaların insanları da, birbirlerine “tahammül” edemesin!.. Birine “dokunulduğunda”, öteki “ohh” desin!.. Biri yere düştüğünde, bir tekme de öteki vursun!..
Maalesef öyle istiyorlar!..
“Yakınlaşma ihtimali”ni bile ortadan kaldırabilmek için, “kırmızı çizgi”ler çiziyorlar insanların ve düşüncelerin aralarına!..
O çizgiyi aşanlara yapıştırılan “yafta” da hazır:
“İşbirlikçi!”
Ya da, "bölücü" veya "irticacı!"
BUNLAR HASTALIKLI KİŞİLER!
Belki “paranoya” derecesinde bir “evham” olacak, ama şahsen ben; son günlerde artan “bomba süsü verilmiş paketler”in, ortalık yerlere bırakılan "numarası silinmiş bombalar"ın ve "çocuk"lara attırılan "molotof kokteylleri" ile "kameralar önünde kurşun sıkan provokatörler"in asıl amacının “sivilleşme” ve “özgürleşme” yolunda atılacak adımları engellemeye yönelik “misilleme çabaları” olduğunu düşünmeye başladım!..
Birileri, “ortalığı bulandırmak” ve “birbirlerini anlamaya çalışan” insanların oluşturacağı “barış havası”nı kirletmek istiyor gibi geliyor bana!..
Peki, kim yapıyor bunları?..
Ayan-beyan ortada ki;
“Gerilim”den medet uman, kendinden olmayana yapılan “baskı ve dayatma”lardan “orgazm” derecesinde doyumsuz bir zevk alan “hastalıklı” kişiler!..
O “zift ruhlu” kişiler ki; ülkede oluşabilecek bir “barış havası”na asla tahammülü yok!..
öyle ya;
ülkeye böyle bir “hava”nın hâkim olması demek, “hortum musluğu”nun kesilmesi, “menfaat çarkı”nın durması demek!..
Oysa onlar;
“İstanbul Boğazı”ndan geçebilecek her şeyi “kendi boğazlarından” geçirip, hazmetmeye odaklıdır!..
Gelin görün ki;
“Göbeği açık”la “başı örtülü”nün, “saçı tokalı” ile “başı takkeli”nin aynı mekânda bulunmasını, hele hele aynı havayı teneffüs etmesini hazmedemezler!..
Bir de, “iletişim kurabilme” ihtimali ha!!!
Al sana bomba!..
İşte, “bomba süsü” verilmiş paketler, bu yüzden korkutuyor beni!..
“Kulağım kirişte” endişeyle bekliyorum!..
Sanki, “derin”lerde gizlenmiş birileri; “gerçek bomba”nın provasını, "deneme"sini yapıp, bizi ona “alıştırıyor” gibi geliyor bana!..
TAM DA ERGENEKON'CA BİR EYLEM!
Meselâ, Akdeniz üniversitesi'nde meydana gelen son olaylar... Bu üniversitenin "üs" olarak seçilmesi, size de ilginç gelmedi mi?..
Biliyorsunuz; Akdeniz üniversitesi’nin rektörü olan Prof. Dr. Mustafa Akaydın, aynı zamanda üniversitelerarası Kurul Başkanı’dır...
Kendisi, "azılı bir başörtüsü düşmanı" olduğunu "söylem" ve "eylem"leriyle ortaya koydu...
Ve yine, "PKK renkleri"ne ne kadar "hoşgörülü" olduğunu da her platformda gösterdi!..
Böyle bir "hoşgörü"nün egemen olduğu üniversitede, elbette "PKK sempatizanları" da boş durmaz!..
Nitekim, durmamışlar!..
Antalya'ya gidip, "olay yeri"nde incelemelerde bulunan bizim Serdar Arseven'in tesbitlerine göre, PKK sempatizanları hemen her fırsatı değerlendirip, hani neredeyse, "Kurtarılmış Bölge" haline getirmişler üniversiteyi!.. Tabiî, böyle bir "örgütlenme" olunca, "karşıt görüşlü öğrenciler" de "misilleme"de bulunmuş!..
Ondan sonra?!?.. Sonrası malûm!..
Tam da, "Ergenekon'cuların istediği" türden bir kamplaşma, kaos, çatışma, provokasyon!..
Ne diyordu "Ergenekon"cular;
"ülkü Ocakları'nın etkisindeki ve başıboş gençler, Aydınlık grubu olarak bilinen ulusalcı gençlerle kaynaştırılarak eylemlerde kullanılmalı."
Ya sonra?.. Sonra ne yapılmalı?..
"Toplumun duyarlı olduğu her konuda provokasyonların oluşumuna zemin hazırlanmasının sağlanması, her şey olup bittikten sonra da provokasyonu gerçekleştirenlerin deşifre edilmesi yöntemi ana prensipler arasındaki değişmez yerini korumaktadır."
Nasıl; Akdeniz üniversitesi'nde, tam da "stratejiye uygun" bir "eylem" yaşanmadı mı?..
önce "gençler çatışması" organize edildi, sonra "eli silahlı bir provokatör" sokuldu aralarına!..
O provokatör, o kadar fütursuz ve o kadar pervasızdı ki; başkalarına gerek kalmadan, kendi kendini "teşhir" ve "deşifre" etti!..
Aynen, "Ergenekon taktiği"nde emredildiği gibi!..
AMAç, DAHA BüYüK EYLEM Mİ?
Yalnız, benim kafamda hâlâ bir "soru işareti" var!.. Tamam, Akdeniz üniversitesi, "daha büyük provokasyonlar" için bir "üs" olarak, bir "pilot bölge" olarak, bir "deneme alanı" olarak seçildi seçilmesine de, "eli silahlı provokatör"e kilitlenen Türkiye'ye, "madalyonun öteki yüzü" niye gösterilmedi?..
öyle ya; öte tarafta da, "eli döner bıçaklı"lar var, "eli sopalı"lar ve "eli satırlı"lar var!.. Onların varlığı, niye görmezden gelindi, onlar niye ikinci plâna atıldı?..
Ya da, şöyle soralım:
Türkiye, "eli silahlı adam" ile bu kadar meşgul edilirken, meselâ "çocuk"lara attırılan "molotof kokteylleri" ile, yine "çocuk"lara bıraktırılan "numaraları silinmiş bomba"larla niye yeterince ilgilenen olmadı?..
Acaba; medya, "Ergenekon'dan tırsıyor" mu?..
Yoksa o da, "Organize İşler"in içinde mi?..
Sözün özü a dostlar;
"Korku, endişe ve panik" içinde bekliyorum!..
"Akdeniz üniversitesi'ndeki olaylar"ın, "çocuklara attırlan molotof kokteylleri"nin ve "duvar diplerine bıraktırılan bombalar"ın, birer "deneme" olmasından, arkasından "daha büyük provokasyonlar"ın gelecek olmasından korkuyorum!..
Bana öyle geliyor ki;
"Se!.. Se!.. Bir!.. Ki!.. De-ne-me!
Büyük Provokasyon denemesi!"
Gibi, bir "hazırlık" içindeler!..
-------------
O zamanlar neredeydin?
Israrla "illegal" demeyi sürdüreceğim Basın Konseyi'nin başkanı Bay Oktay Ekşi, dün düzenlediği basın toplantısında; "Ergenekon soruşturması esnasında yaşadığımız bilgi kirliliği tek kelime ile rezalettir" demiş ve eklemiş: "Zanlı denilebilecek isimler ile bazı kurumlarımız pervasızca suçlu ilân edildi!"
Bay Ekşi'nin, bu "basın toplantısı"nı, "Ergenekon zanlısı İlhan Selçuk" ile görüşmesinden hemen sonra yapması, hayli ilginç geldi bana... Demek ki, Bay Ekşi; İlhan Selçuk'un, Doğu Perinçek'in veya Kemal Alemdaroğlu'nun "suçlu" gibi gösterilmesinden rahatsız!..
Şimdi kalkmış, "kişi ve kurumlar"ın "suçlu gibi gösterilemeyeceğini" söylüyor!..
İyi, hoş da; ben, şimdi sormaz mıyım Bay Oktay Ekşi'ye, "Danıştay cinayeti sonrası" nerelerdeydiniz?.. "Başyazı" yazdığı Hürriyet başta olmak üzere diğer kartel gazeteleri ve televizyonlar, "Vakit hedef göstermişti" diye höykürürken, Oktay beyimiz nerelerdeydi?..
"çokoprens" almaya mı gitmişti acaba?..
Oktay Bey’imiz; o "başlık"lar ve yarım saatte bir tekrarlanan "şablon cümleler"le Vakit'i "linç" etmek isteyenlere karşı, niye aynı tepkiyi göstermemişti?.. Buna, "çifte standart" mı derler, yoksa "İllegal Basın Konseyi'nin standartsızlığı" mı?!?..