Taha Akyol

Taha Akyol

Basın hürriyeti

Basın hürriyeti

GEÇEN pazar günü Adalet Bakanı Sadullah Ergin bir grup köşe yazarına HSYK ile ilgili gelişmeler hakkında bilgi verdi. “Yetersiz ama evet” eğilimindeki yazarlardı bunlar...
Sorular sorduk. Bakan, kurulan ‘sistem’in mantığını izah etti, Avrupa’daki HSYK benzeri kurullara siyasi organların nasıl üye seçtiğini anlattı... Yargı denetiminde yapılan seçimlere Bakanlığın “müdahale” edemeyeceğini söyledi.
Gazetecilerin çoğunluğu HSYK reformunu prensipte olumlu bulduklarını belirttiler; uygulama konusunda eleştirilerimiz oldu:
- Sistem eskisinden iyi, ama atamalarda tarafsızlığa özen gösterilmedi!
Afyon ve Kayseri Baro başkanlarının atanması bunun örneğidir...

AB sürecinde basın özgürlüğü
Basın hürriyetini ve gazetecilere açılan davaları ben sordum. Bakan’ın söyledikleri hukuken son derece önemlidir:
- Bu konuda, korunması gereken değerlerle korunması gereken özgürlükler arasında evrensel bir dengeyi bulmalıyız! Mesela özel hayatın gizliliği korunmalı mı? Evet... Gazeteci bunu ihlal ederse ne olacak? Makul denge nedir?!
Başka bir örnek:
- Soruşturmanın gizliliği, hem adaleti hem sanık haklarını korumak için konulmuş evrensel bir hukuk kuralıdır. Gazeteci bunu ihlal ederse ne olacak?
Bakan’ın bu sözlerini hiçbir hukukçu ciddiye almazlık edemez.
Ergin, akademisyen ve yüksek yargıçlardan oluşan bir heyetin, son beş yıllık uygulamayı ve AİHM içtihatlarını inceleyerek bir çalışma yaptıklarını anlattı. Bunun sonuçlarına göre basın özgürlüğüyle ilgili maddelerin tartışmaya açılacağını, “herhalde Türkiye’nin evrensel ölçülere ulaşması gerektiğini, bunu AB süreci içinde bir konu olarak gördüklerini” söyledi.

Ekşi’nin yazısı
Dünya Ekonomik Forumu “Küresel Cinsiyet Eşitliği 2009” raporunda Türkiye’yi kadın haklarında Suudi Arabistan’ın gerisinde göstermiş, Oktay Ekşi “1950’lerden beri Türkiye’yi muhafazakâr sağ iktidarlar yönetiyor da ondan” mealinde bir yazı yazmıştı.
Ben de eleştirmiştim: Türkiye’yi Arabistan’ın gerisinde gösteren sonuç, “istatistiksel”di, sosyolojik değildi. Forum’un rapor için kullandığı girdiler eksik olduğu için böyle bir sonuç ortaya çıkmıştı. (Milliyet, 15 Ekim)
Türkiye’de modernleşme süreci daha gelişmiş olduğu için, kadın-erkek ilişkileri “eşitleşme ve özgürleşme yönündedir” diye de yazmıştım.(Milliyet, 18 Ekim)
Buna itiraz edecek tek sosyal bilimci çıkacağını sanmıyorum.
Sonra, Sınır Tanımayan Gazeteciler adlı kuruluş, Türkiye’yi basın özgürlüğünde 138. sırada gösteren raporunu açıkladı ve Oktay Ekşi, kadın-erkek ilişkileri hakkında yazdığım bu “eşitleşme, özgürleşme” teşhisimi aldı basın konusuna aktarıverdi: Türkiye basın özgürlüğünde 138. sıraya düştüğü halde Taha Akyol “Türkiye’deki değişim, eşitleşme ve özgürleşme yönündedir” diye yazıyormuş!
Oktay ağabeyin Arabistan’daki kadınların durumunu Türkiye’den daha iyi gördüğünü sanmıyorum! Öyleyse “bağlam”ları karıştırmamak gerekmez mi?

Ak’lar ve kara’lar
Türkiye’de basın özgürlüğü konusundaki ‘gidişat’ta hem ak hem kara noktalar var.
“Fikir suçları” konularında önemli iyileşmeler olduğunu inkâr edemeyiz.
Eski 312. maddenin, hatta eski 301. maddenin geri gelmesini ister misiniz?!
Ama bunun yanında hem soruşturma makamlarının eski alışkanlıklarından hem iktidarın elindeki kamu gücünü otoriter bir anlayışla kullanmasından kaynaklanan önemli basın özgürlüğü sorunları da vardır.
Öbür yanda, “soruşturmanın gizliliği, özel hayatın gizliliği, kişilik hakları” gibi konularda biz gazetecilerin daima özenli ve sorumlu davrandığını söylemek o kadar kolay mı?! Bu konularda Ekşi’nin de yakınmaları olduğunu biliyorum.
Onun için diyorum ki, bağlamları karıştırmayalım. Raporların sansasyonel başlıklarına olduğu kadar içeriklerine de bakalım. Özgürlükle evrensel hukuki değerleri birlikte gözetelim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Taha Akyol Arşivi