Kültür elçiliği yapan çocuklar
Elli bir yıldır Türkiye Avrupa Birliği’ne girme mücadelesi veriyor. En ciddi girişim ve hareketlilik ise son birkaç yıldır ivme kazandı.
Bilginin, bilgiyi öğrenmenin, öğrenilen bilgiyi öğretmenin, öğrenilen bilgileri bir kültür taşımacılığı yaparak başka kültürlere aktarmanın yaşı yoktur.
Eğitimde ve kültürde çalışkan milletlerin başarı grafiğini, genç nesiller yükseltir. Okuma yazma oranı yüksek olan memleketlerde durum böyledir.
Büyüklerimiz Avrupa Birliği’ne girmek için olağanüstü çaba sarf ederken, küçüklerimiz çoktan yol almış ve ilerlemekteler.
¥
Önceki gün Çamlıca Coşkun İlköğretim Okulu’nun proje koordinatörlüğünü yaptığı; “Avrupa Birliği Hayat Boyu Öğrenme Programına” davet etmişlerdi.
Davete icabet edip programa katıldım. 15 Avrupa Birliği ülke okulundan, toplam 65 öğretmen, öğrenci ve konuyla ilgili yetkililer bir hafta süreyle gözlemlerde bulunacakmış.
Çamlıca Coşkun İlköğretim Okulu öğrencileri, gelen heyete hemen her konuda kültürel değerlerimizi anlatan gösterilerde bulunarak projelerini sundular.
Şimdiki çocuklar bir harika. Zihni temiz olan çocukların zekâ seviyeleri de yüksek oluyor. Zihin temizliği, fikri kirlenmemiş ebeveynlerin eseri tabii.
Daha bu yaşta kültür elçiliğine soyunan çocukların kendileri küçük ama büyük dünyalarından anlatmaya çalıştıklarını izlerken aklımdan şunlar geçti.
¥
“Nereden nereye” dedim önce kocaman bir iç geçirerek, sonra övündüm.
Genç bir öğrenci, Aşık Veysel’in “Uzun İnce Bir Yoldayım” eserini seslendirirken, Avrupa’dan gelmiş 65 eğitimci, pür dikkat dinliyordu. Ben de onları seyrediyordum.
Kültürümüze ait diğer folklorik gösterileri de yine dikkatle takip ettiler. Başka bir dünyaya ışınlanmış gibiydiler. “Kültürel köprüler kurmalıyız” diyerek kalktılar yerlerinden.
Şimdi gelelim neden iç geçirmeme ve övünmeme.
Aşık Veysel’in kendisi ve sözlerini yazdığı türküsü, bir zamanlar Ankara’nın Ulus semtinden öte geçemezken, şimdi Avrupa Birliği’nin sınırlarını aşmış durumda.
Anlatacaklarımı bilenler bilir, bilmeyenler için bir daha yazayım.
Cumhuriyetin 10. yılı kutlamaları için Aşık Veysel Ankara’ya çağırılır. Veysel üç ay yaya olarak Sivas, Çorum Ve Çankırı üzerinden Ankara’ya ulaşır.
Ulus’ta bir otele yerleşir. Ertesi gün sazına tel almak için çevredeki dükkânları dolaşır ama istediğini bulamaz. Ulus’tan öte, Kızılay’a geçmek ister.
Yanındaki yol arkadaşı İbrahim ile harekete geçer ve daha bir iki adım atmadan önlerine polisler dikilir.
-Nereye?
-Kızılay’a
-Hayır gidemezsiniz. Kıyafetleriniz köylü kıyafeti, bu elbiselerle o tarafa geçiş yasak.
-‘Ben Veysel, Cumhuriyetin kutlamalarına geldik’ dese de fayda etmez. Yol verilmez.
Evet, hikâye uzun. Biz gelelim bugüne. Şimdi artık Ulus’tan öte değil, uluslararası ötelere; zihni temiz, fikri temiz insanlarımız, kültür “elçiliği” ve “işçiliği” yaparak geçiyor.
İç geçirmem geçmişe idi, övüncüm ise şimdiki zamana. Kültür elçiliği ve işçiliği yapmadan, diğer toplumlara değer yargılarımızı anlatamayız.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.