İstismar
Türkiye’de hiçbir kutsal yoktur ki, istismar ediliyor olmasın. Buna rağmen, istismar dendiğinde, kara propagandanın etkisi ile hep dindarlar akla gelmiştir. Namaz kılanlar, namaz kılmayanlarca, başını örtenler, başını örtmeyenlerce, velhasıl inananlar inanmayanlarca istismarla suçlanmışlardır, garip değil mi? Yıllar yılı, dindarların haklı özgürlük talepleri, ‘istismar’ olarak nitelendirilmiş ve bu yafta ile dindarlar hem geri püskürtülmüş, hem de sindirilmişlerdir.
Önce açıklık getirmek gerekiyor: Dindar olup da, dini özgürlüklerle ilgili taleplerde bulunmak istismar değildir. İstismar inanmadığı halde, inanıyormuş gibi yapmaktır. Bir anlamda mürailik; iki yüzlülük de diyebiliriz buna. Dindarlara gelinceye kadar, Ticanileri piyasaya sürenlerin, Yaşar Nuri ya da benzerlerinden medet umanların, çarşaf açılımı yapanların; sonrasında ise çarşaf yakanların istismarla suçlanması gerekmez mi?
Statükonun muhafızı sayılması lazım gelen zinde güçler, hem milletin ensesinde boza pişirip hem de özgürlükçü görünmeyi istemektedirler. Yok öyle yağma! Özgürlük, hak, hürriyet, demokrasi ve hatta laiklik üzerine yaldızlı birkaç laf etmenin özgürlükçü görünmeye yeteceğini düşünmekle, acaba kendilerini mi kandırmaktadırlar, yoksa bizi kandırabileceklerini mi düşünmektedirler? Hiç bakmazlar mı aynaya; yahu bu ceberrut surat; hiçbir makyaj hilesiyle özgürlükçü gösterilemez. Özgürlük ve demokrasi üzerine söylenecek sözler ne kadar parlak ve ihtişamlı olursa olsun, yine de baskı ve zulümleri örtmeye / gölgelemeye yetmeyecektir. Esasen, baskı, zulüm ne kadar kötüyse, despotluk ve faşizan eğilimler ne kadar iğrenilecek şeylerse, özgürlük ve demokrasiyi, bu kötülüklerin üzerini kapatacak bir şal olarak tasavvur etmek ve bu yönde istismara yeltenmek çok daha alçakça şeylerdir. Dikta uygulayıp diktatör görünmekten kaçınmayanlar için söylenecek çok fazla bir şey yok. Yaptıkları kötüdür; alçaklıktır elbette. Ama en azından dobralıklarından şüphe edilemez. Ne ki, dikta heveslisi olduklarına kuşku bulunmayanların bir de demokrat görünme gayretkeşlikleri yok mu? Alçaklığın bu kadarı için, alçaklık genlerini 7 göbek öteden tevarüs etmek gerekir.
Vitrine Yaşar Nuri koymakla, çarşaf açılımı yapıyor görünmekle, İsmet Paşa’nın meydanlarda “Allah’a ısmarladık” demesiyle dindarların gönlünü ve aklını çelebileceklerine inanmaları, milleti bu kadar saf yerine koymaları, kendi saflıklarından olmasın! Millet ‘Yeter söz milletindir’ dediği günden beri, bu tür bayatlamış numaraları yemiyor artık.
Laf buraya nerden geldi, diye sorulacak olursa… CHP içindeki Kılıçdaroğlu-Sav çatlağı, her ne kadar CHP için garipsenmeyecek bir durumsa da, basit görüş ayrılıklarının ve iktidar kavgasının ötesinde anlamlar ifade etmektedir. Kılıçdaroğlu, güya halka açılmak istiyor. ‘Türbanı da biz çözeriz’ angajmanı bunun bir göstergesi. Kendilerini partinin asıl sahibi gören Önder Sav ve Sav’ın temsil etmekte olduğu kitlenin ise, bu kadarına bile tahammüllerinin olmadığı görülmüştür. Kılıçdaroğlu’nun söylediği her söz, Anayasa Mahkemesi’nden dönen yasalar gibi, Sav’dan vize almayıp geri dönünce, Genel Başkanın sözü yere düşmüştür.
Kılıçdaroğlu, Sav ve ekibini etkisiz hale getirmeyi başarırsa, CHP’de ne değişecektir? Kafalarından geçen, “Türban deriz, özgürlük deriz, demokrasi deriz, milleti kandırırız”sa, baştan uyarmak isterim; geçti Bor’un pazarı…
Bu uyarıyı yapmamın sebebi, Kılıçdaroğlu ve ekibine karşı önyargılı olduğumdan değildir. Türban sorunu ile ilgili yaşadıklarımız daha çok yenidir; unutmuş olamaz hiç kimse. Türban deyip, ardından bir yığın şart koşmak özgürlükçülük olamaz. Çünkü özgürlükler pazarlık konusu yapılamaz. Kaşıkla verilip kepçeyle geri almak olmaz. CHP, özgürlükler konusunda henüz netleşmiş değildir ve ne yazık ki, sağlıklı bir yaklaşım içinde olduğu da söylenemez.
Kılıçdaroğlu ve ekibini yol çatında baştan uyarmak, kötü niyetli ya da önyargılı bir yaklaşım olarak görülmemelidir.
Geliniz toplumsal bir mutabakat içinde olalım. Ne din istismarı olsun, ne laiklik istismarı… Allah-Peygamber istismarı da kalksın artık, Atatürk istismarı da… Laikliği dinsizlik olarak anlamak, yorumlamak ve öyle uygulamak, laikliğe darbe vurmaktır. O halde, istismar, en başta istismar edilen şeye zarar verir. Kim ki, dindardır, bilinmelidir ki, din istismarı dine zarar vermektedir. Kim ki, Atatürkçüdür, Atatürk istismarı, ona yapılacak en büyük kötülüktür. Ve istismar sadece alçaklık değildir; alçaklığın 7 göbek öteden tevarüs edilmiş halidir.