CHP halkla barışabilir mi?
Başsavcı Abdurrahman Bey’e CHP’lilerin bir kısmı eminim fena halde kızıyor: Kılıçdaroğlu’nun yönetim projesini anında onayladığı için...
Bir kısmı da eminim çok seviyor ve takdir ediyor: Yine Kılıçdaroğlu’nun yönetim projesini onayladığı için...
Kızanlar kuşkusuz Önder Sav yanlılarıdır... Sevenler ise Kılıçdaroğlu taraftarları.
Bu arada, Abdurrahman Bey’in, bu kadar hızlı onay vermesine kafayı takıp, onu “Kılıçdaroğlucu” ilan edenler de var elbet. İşin bu yönü beni hiç ilgilendirmez. Benim merak ettiğim asıl konu şu: Kılıçdaroğlu’nun CHP’si acaba halkla barışmayı başarabilecek mi?
Sanırım bu Önder Sav’ı ekarte etmek kadar kolay değil. Çünkü CHP’yi destekleyenler arasında halka tepeden bakan, halkın değerlerini yok sayan hatırı sayılır bir kitle var. “Din-iman” dendiğinde tüyleri diken diken olan bu kitle, başörtüsünün ne İran tipine, ne de Afganistan tipine (bunları Kılıçdaroğlu’nun önerdiğini hatırlayacaksınız) müsamahakâr bakmıyor.
“Simge” olarak görüyor ve “Cumhuriyete meydan okuma” biçiminde algılıyor.
Kürt sorununa ise “Evvel yoğidi, iş bu rivayet yeni çıktı” şaşkınlığında yaklaşıyor. Kısacası hâlâ 30’lu, 40’lı yılları yaşıyorlar.
Biliyorsunuz bu yıllar içinde camiler Ezan-ı Muhammedi’ye hasrettir. Hac yasaktır: Mantığı da “Araplara para kaptırmamak” şeklindedir.
Eski dönemi hatırlattığı düşünülerek Türk Sanat Musikisi repertuarı radyolardan kaldırılmış, şarkılardaki “Allah” ve “Sultan” kelimeleri değiştirilmiştir. Camilerin bir kısmı “hizmet dışı” bırakılmış, bir kısmı satılmış yahut başka amaçlar için kullanılmak üzere kiraya verilmiştir. Hatta Sultan Ahmed Camii’nin “Resim-Heykel Müzesi”ne dönüştürülmesi bile tasarlanmıştır.
Ders kitaplarında Kâbe “tavla zarı”na benzetilmiş, Kur’an’ın tarifi, “Muhammed’in fikirlerinin topluca bulunduğu kitap” denilerek “vahiy” reddedilmiştir.
Bir de, CHP’nin, milli eğitim tarihimize “Islahat (reform) Lâyihası(tasarı)” olarak geçen “Dinde reform” projesi vardır ki, bugün bile yürekleri kanatacak cinstendir.
Sadece bu konuya ilişkin olarak biraz teferruat vermek isterim...
Önce Haziran 1928 tarihli Vakit gazetesinde, şöyle bir haber çıkıyor:
“Dinimizde yeni hayata, ilerlemeye uygun olarak yapılacak yenilikleri, İstanbul İlahiyat Fakültesi (ki, o da 1932’de kapatılmıştır) profesörleri rapor halinde hazırlamışlardır.”
Raporu hazırlayanlar arasında, Fuat Köprülü, İzmirli İsmail Hakkı, Şerafettin Yaltkaya ve Mehmet Ali Ayni gibi bazı tanıdık isimlere rastlıyoruz.
Gerekçesi şöyle açıklanıyor: “...Din içtimaî (sosyal) bir müessesedir. Diğer içtimaî müesseseler gibi hayatın zaruretlerine katlanmak, tekâmülün seyrini kovalamak mecburiyetindedir.” (Yani, dini kurallar hayatın değişmesiyle değişmelidir).
Şöyle devam ediyor: “Mâbedlerimiz temiz, muntazam, ziyaret ve oturmaya (diz çökmek kalkıyor) uygun bir hale getirilmelidir. Mâbedlerde sıralar, elbiselikler tesis edilmeli ve temiz ayakkabılarla (camie girişte, kiliseye girişte olduğu gibi, ayakkabı çıkarılmıyor) mâbedlere girilmesi tercih edilmelidir. Bu dini ıslâhatın (reformun) ibadete ait olan sıhhî şartıdır...
İbadet lisanı Türkçe olmalıdır. Ayetlerin, duaların, hutbelerin Türkçe şekilleri kullanılmalıdır.
Mâbedlere mûsîki âletlerinin kabulü dahi lâzım gelir. Mâbedlere ilâhî mahiyetinde asrî ve enstrümantal (aletli) mûsîkiye ihtiyaç vardır.” (Ayrıntı isteyenler O. Nuri Ergin’in “Türkiye Maarif Tarihi” isimli eserinin beşinci cildinin 1639-40-41. sayfalarına bakabilirler).
Geçmişinde bu gibi olumsuzluklar bulunan bir partinin yönetim değiştirmekle değişebileceğini ummak biraz hayalperestlik gibi geliyor bana.
Önce geçmişiyle yüzleşebilir, halka bu konuda tarziye verebilirse, o başka.
NOT: Bugün saat 14.00’de Tüyap Kitap Fuarı/Nesil Yayınları standında kitaplarımı imzalayacağım. Tüm dostlarımı bekliyorum.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.