YÖK Ne Olacak, Medya Tekeli Kırılıyor mu?
YÖK Başkanı değişti, müjdeler olsun... Kendisini tebrik ediyor, hayırlı başarılara nail olmasını diliyorum. Sadece başarı demek doğru değildir, başarının hayırlı olması gerekir... Bu zat, liberal düşünceli, insaflı, iz’anlı, ehliyetli, liyakatli, medeni cesaret sahibi, üniversite hocalığının hakkını veren, öğrencileri tarafından sevilen, güçlü bir şahsiyete sahip bir profesörmüş.
Çağdaş, Sabataycı, devrimci, statükocu, resmî ideoloji fanatiği kesim onun YÖK Başkanlığını kesinlikle hazmedemeyecektir. Onlar yasakçı, tabucu, baskıcı, karanlık bir zihniyete sahiptir.
Bizim üniversitelerimizin ana problemi türban meselesi değildir. Türban yasağı ârızîdir. Asıl problem üniversitelerimizin, dünya üniversiteleri seviyesinde ilim, araştırma, irfan, kültür, uzmanlık müesseseleri olamamasıdır.
Üniversite ne demektir?.. Profesör dersini verir, kaynakları gösterir, dersler bittikten sonra öğrenciler üniversitenin birkaç milyon kitaplık zengin kütüphanesine koşarlar, kaynakları indirirler ve araştırmaya başlarlar. Bir üniversitede bu yoksa ona üniversite demek çok yanlıştır. Öyle öğrenciler var ki, dört sene okuyor ve bu uzun müddet zarfında bir kere kütüphaneye gidip araştırma yapmıyor. Felâket!..
Medya sahasında da büyük değişiklikler oluyor. Medya sahasındaki tekel ve kartel yavaş yavaş kalkıyor. Lakin ikinci bir tekel ve kartel olma tehlikesi de var.
Filan büyük gazeteyi, falan büyük TV’yi, şu veya bu holding aldı deniliyor. Peki, o holdinglerin arkasında hangi güçler vardır?
Medyada tekel ve kartel olması bir devlet için, bir ülke için, bir toplum için son derece zararlıdır.
Bugün ülkemizde büyük bir gazete çıkartabilmek, büyük bir TV kurabilmek için 1 milyar doların üzerinde sermaye gerekiyor. Türkiye’de bu güce sahip kaç şahıs, kaç kuruluş var?
Çoğunluğu teşkil eden Müslümanlar, kendileri büyük gazeteler, büyük TV’ler kuramıyorlar; var olanları satın almak suretiyle medya sahibi olmaya çalışıyorlar. Bence bu sağlıklı bir yol değildir.
Türkiye’deki Büyük Medyanın tirajı ülke nüfusuna nispetle çok azdır.
Japonya’da haftanın beş günü 13,5 milyon, hafta tatilinde 14,5 milyon basan gazeteler var. Bizde de en az günde 4-5 milyon satan gazeteler olması gerekir.
Bizde Japonya’da olduğu gibi niçin dev gazeteler yok? Bence bunun sebepleri:
(1) Toplumumuzun şifahî bir toplum haline gelmiş olmasıdır.
(2) Beyaz Türklerin veya G.Y.’lerin medyayı çığırından çıkartmalarıdır. Müslüman bir memlekette dur durak bilmeden İslâm’a çatılırsa elbette halkın büyük kısmı medyadan nefret etmeye başlar.
(3) Bizim medyamız çok sayfalı, çok hacimlidir. Pazar günleri, çeşitli ekleriyle 100 küsur sayfa çıkan büyük gazetelerimiz vardır. Bu hacimle büyümek mümkün değildir.
Ülkemizdeki büyük dini cemaatler günlük gazete ve televizyon sahibi olmak istiyor. Güçlü bir Müslüman medyanın kurulamamasında bunun da rolü vardır. Her cemaat, her tarikat, her fırka, her hizip, her grup kendi gazetesini, kendi dergisini, kendi TV’sini kurarsa elbette güçlü ve üniter bir medyaya sahip olamayız.
Gazete konusuna temas ederken abone yoluyla yüksek tiraj elde etmeye de parmak basmalıyız. Bugün öyle gazetelerimiz var ki, normal satışı 30 bin, abonelerle genel satış 500 bin oluyor. Bu pek sağlıklı bir tiraj değildir. Aboneler de şöyle: Cemaate bağlı zenginler 50’şer, 100’er, 200’er gazetenin parasını veriyorlar, dağıtıcılar bunları apartmanlara, dükkânlara, işyerlerine bırakıyor. Çoğu okunmuyor, hatta “Kardeşim, istemiyoruz, getirmeyin...” diyenler bile var.
Müslümanlar, Türkiye’de hâlâ medya sahasında birinci olamamışlardır. Bu birinciliği elde etmek için paralel ve alternatif yollar bulunmalıdır.
“Hazret-i Mübarek” zihniyetiyle medya meselesini halledemeyiz.
Hazret-i Mübarek şöyle istedi, böyle istedi... Bir tane Hazret-i Mübarek yok ki, bir yığın Hazret-i Mübarek var.
Bundan elli sene önce “İslâmî Gazete” çıkartılabilirdi. Bu devirde artık Türkiye’nin bütününe hitap eden, Türkiye’yi bütünüyle kucaklayan gazeteler çıkartılmalıdır. Sermayedarlar ve idareciler Müslüman olacaktır ama gazete Türkiye’nin bütününe hitap edecektir. İşte bunu başarmak çok zor...
Sanırım 1951 veya 52 idi. Galatasaray Lisesinde son sınıf öğrencisiyim, yatılı okuyorum. Üstad Necip Fazıl “Büyük Doğu”yu günlük çıkartıyor. Büyük Doğu, devamlı çıkamazdı. Merhum Üstadta tüccar, sermayedar zihniyeti yoktu. İşte Büyük Doğu’nun çıktığı aylarda, sabahleyin 6.30’da çalan kalk zilinden yarım saat önce uyanır, elimi yüzümü yıkar, giyinir, aşağıya inerdim. Okula günlük gazeteleri getiren bir hademe vardı, üç adet Büyük Doğu getirirdi, birini ben alırdım. Büyük Doğu çıkmadığı zamanlar, 6 buçuk ziliyle yataktan doğrulamazdım...
Günlük gazeteler merakla, heyecanla, aşk ve iştiyakla beklenmeli ve okunmalı.
Bendeniz günlük gazete almıyorum, basını biraz internetten takip ediyorum. Televizyonum yok, bol bol kitap okuyorum. Başucumdaki, zaman zaman alıp okuduğum bazı kitaplar şunlar: Steven Runcima’nın Haçlı Seferleri Tarihi (Türk Tarih Kurumu Yayınları)... Kadir Mısıroğlu’nun “Sarıklı Mücahitler”i (Yeni Baskısı. Fevkalade bir kitap),.. Mir’atü’l-Cihad, (Yazarı Yahya Zekeriyagil, 3 cilt. Çok önemli bir kitap)... Gavs-ül Azam İhramcızade Hacı İsmail Hakkı Toprak -Nakşi-Haki tarikatı ve İlm-i Ledün Sırları- (Yazarı İsmail Hakkı Altuntaş, büyük boy 768 sayfa)...
Eskiden günlük gazetelerin 24 saatlik ömrü olurdu, şimdi 1 saatlik ömürleri var. Faydalı ve değerli kitaplar ise kalıcıdır.
90 Bin Şehidi Anma Töreni
1914’te Sarıkamış’ta 90 bin askerimiz soğuktan donarak şehid olmuştu. Onlar, hayatlarını bu vatana, bu halka, bu devlete, mukaddesatımıza hizmet ederken kayb etmişlerdi. Maalesef unutuldular. Tarihini, şehidlerini, mazisini, atalarını unutan bir toplum nasıl ayakta duracak?.. Anadolu Gençlik Derneği bir vefa, sadakat, kadirşinaslık örneği olarak bu şehidlerimiz için Erzurum’da bir anma toplantısı tertiplemiştir. Kendilerini tebrik ediyor, halkımızı bu toplantıya katılmaya davet ediyorum.
(Yer: Erzurum Halk Eğitim Merkezi
Tarih: 15.12.2007 Saat: 18.00)