“İslam adına kim konuşuyor?”
Kamuoyu araştırmaları şayet ‘ezberbozan’ veriler sunuyorsa veya hâkim çevrelerin fikirlerini desteklemiyorsa karalanma veya yokluğa mahkûm edilme akıbetinden kurtulamıyorlar. Herkes ve her kesim sadece kendi ‘kamusunun oyu’nu seviyor. Elbette tarafsız ve insaflı büyük bir kesim için bu araştırmalar, masa-başı yahut manipülatif olmadıkları müddetçe çok değerli; akl-ı selîm sahiplerine fikirlerini gözden geçirmek ve sağlam temellere oturtmak için önemli fırsatlar verebiliyor.
2001-2007 yılları arasında Gallup tarafından 35 İslam ülkesinde 6 yıl süreyle 50 binden fazla kişiyle görüşülerek bir araştırma yapıldı ve Müslüman kamuoyunun Batı ve gündemdeki bazı konular hakkındaki görüşlerine ulaşılmaya çalışıldı. İslam dünyasının bütününü içine alan ilk kapsamlı araştırma olarak kabul edilebilecek çalışmanın sonuçları, “İslam adına kim konuşuyor? Bir milyar Müslüman'ın gerçek fikri ne?” (Who speaks for Islam: What a Billion Muslims Really Think?) başlığı ve John L. Esposito ve Dalia Mogahed imzasıyla neşredildi.
çalışmayı Timetürk (www.timeturk.com) birkaç defa haber yaptı ve farkettiğim kadarıyla konuyla ilgili Zaman’dan Abdülhamit Bilici (5 Mart) ve İbrahim Kalın Todays Zaman’da (27 Mart) yazılar yazdılar.
Ama asıl ilginç ve araştırmanın gücünü gösteren yazı Perşembe günü geldi: Sabah’tan Umur Talu'nun, “Küresel sermayenin, 'Büyük şirketlerin ekonomik; ABD'nin askeri, kültürel ve zihinsel hegemonyası'; 'İsrail sağının fikir, eylem ve özlemlerinin takibi' için finanse ettiği 'senaryo kurumu” diye tarif ettiği (17.06.07, Sabah) Hudson Enstitüsü’nün ‘İslam, Demokrasi ve Müslüman Dünyanın Geleceği Merkezi’ Direktörü Hillel Fradkin “İslam adına kim konuşur?” (Who does speak for Islam?) başlıklı bir yazı kaleme aldı. Hudson Enstitüsü’nü çoğumuz, 22 Temmuz öncesi Washington’da yapılan, Türkiye’den üst düzey bazı askeri yetkililerin ve “Türkiye’de darbe ihtimali % 50” yorumunu Newsweek’e yapan Türkiye masası şefi Zeyno Baran’ın katıldığı ve karanlık senaryoların ele alındığı bir toplantıdan hatırlıyoruz. O toplantının üzerinden çok zaman geçti ama Hudson’da karanlık işler biter mi hiç?
Malum yazıya dönecek olursak, tahmin edilebileceği gibi Fradkin, yazısında ABD politikalarının dayandığı asılsız iddialarla taban tabana zıt sonuçlar doğuran araştırmadan dolayı memnuniyetini veya yaptıklarından pişmanlığını ifade etmiyor; bilakis, araştırmayı yerden yere vuruyor ve Esposito ve Gallup’u bilimsel olmamakla suçluyor. Fradkin’e göre yazarlar “veriler düşüncelere yön vermeli” şeklindeki kendi ilkelerine ihanet içindeler, zira, ona göre ortada ‘veri’ diye bir şey yok! Oysa Gallup’un araştırması bugüne kadar sahasında yapılmış en geniş kapsamlı çalışma. Aljazeera English’de Ritz Khan’ın programına misafir olan yazarlardan işittiğim, çalışma, Müslüman nüfusun yaklaşık % 80’inin görüşlerini yansıtıyor. Fradkin’e göre ise bu veriler tatmin edici değil, Hollywood yapımı üç beş neo-conun Müslümanlar hakkındaki uydurma teorileri daha gerçekçi ve daha tatmin edici! Fradkin’i asıl rahatsız eden şeyin ise kitapta araştırma verilerinden ziyade İslam’la ilgili tanıtıcı bilgi ve yorumlara yer verilmesi olduğunu anlamak mümkün. Ona göre Esposito bunu hep yapıyor ve bu kitaptan dolayı Esposito ve Gallup’u sahtekarlıkla suçlayacak kadar da ileri gidiyor. Şahin Fradkin’i durdurmak ne mümkün: Kitabın kusurlu karakterinden dolayı kesinlikle referans olamayacağından bahisle, araştırmanın ulaştığı medeniyetler çatışması fikrinin İslam dünyasında taban bulamadığı, müslümanların fikir ve konuşma hürriyetine taraftar olduğu, cinsiyet ayrımcılığına karşı olduğu gidi müspet sonuçlara da inanmadığını açıkça ifade ediyor.
Söz konusu araştırma ABD Başkanı George Bush’un 11 Eylül saldırılarının ardından “Niçin bizden nefret ediyorlar?” şeklinde konuşması üzerine başlatılmıştı. Bush, “Demokratik yoldan seçilmiş hükümetten nefret ediyorlar, dini özgürlükten ve ifade özgürlüğünden nefret ediyorlar” demişti. Gallup şirketi tarafından gerçekleştirilen araştırma ise Bush’un doğru söylemediğini ve Müslümanların büyük çoğunluğunun Batı özgürlüklerine ve teknolojik ilerlemesine hayran olduğunu gösteriyor. Hillel Fradkin ise kafasına koymuş bir kere, Müslümanlar doğru düşünemezler, samimi değiller. Ona göre Müslümanlar Batı tarzı bir demokrasi değil İslamî bir demokrasi istiyorlar. Müslümanlar konuşma ve fikir özgürlüğünün sınırlandırılabilir olanını istiyorlar, meselâ, hakaret tarzı fikirlerin ve konuşmaların sınırlandırılabileceğini ifade ediyorlar.
Sözün özü, Fradkin’in zihin dünyası ABD yönetiminin İslam Dünyası’na ve Müslümanlara bakışının kodlarını içeriyor. Esposito’nun kitabını bitirdiğimde bu kodları biraz daha şerh edeceğim.
Sessiz çoğunluğun sesi biraz daha çok ve etkili yankılanmalı artık. çünkü şahinler puslu, sisli ve sessiz havayı pek severler!
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.