“Sosyal Devlet” bankalara ne zaman dur diyecek?
Anayasamızda devletimizin ve yönetim şeklimizin tarifi yapılırken “sosyal devlet” tabiri vurgulanır. Sosyal devlet tabirinden “sosyal adaleti sağlamak için devletin sosyal ve ekonomik hayata aktif müdahalesi” anlaşılmaktadır. Devlet belki her zaman ifade edilen amacı sağlamak maksadıyla olmasa da gereğinden fazla sosyal hayata müdahale ederken güçsüz vatandaşını güçlü ekonomik kurumların sömürüsünden korumak amacıyla acaba ne zaman ekonomik hayata müdahale edecek? Evet, güçsüz vatandaşın güçlü bankalar karşısındaki durumundan bahsediyoruz.
Eskiden bankaların faaliyetleri şu çarktan ibaretti: vatandaştan mevduat topla, bu parayla devlet tahvili ve hazine bonosu al, bu kâğıtlardan kazandığın faizin bir kısmını da mevduat yatıran müşterilerle paylaş. Ekonomik şartların değişmesiyle sadece devlet tahvili ve hazine bonosu faizinin bankaları doyurmaya yetmeyeceği anlaşıldığında bankalar bireysel bankacılığı ve akabinde aktif pazarlamayı “keşfettiler”. Gerekli düzenlemelerin yapılmamış olmasından istifade eden bankalar, 1000 liralık geliri olan kişilere 5000 lira limitli kredi kartları sattılar, aynı kişilere 5000 lira limitli kredili mevduat hesapları (KMH) açtılar ve bilinçsizce bunları kullanan büyük bir kitle yakaladılar. Felaket adım adım ve “geliyorum” diye bağırarak bizi sarmaladı. Milyonlarca insan milyarlarca TL borç altına girdi, bunları ödeyebilmek için evinden arabasından oldu. Sosyal devletin gereği olarak düzenleyici kurumların bu duruma göz yummaması gerekiyordu ama meydan bankalara bırakıldı, karşılıksız para alıyormuşçasına sıcak paraya karşı koyamayan insanlarımız, evet kendileri düştüler ama sadece kendileri ağlamadılar bu süreçte.
Günümüzde oyunun şekli biraz değişse de özü hiç değişmedi aslında. Zor durumda ama az çok geliri de olan insanlar sürekli bankaların amansız takibinde. Aslında çoğu kişi bankaların insafsızlığının ve bankalarla çalışmanın ne demek olduğunun farkında olsa da, maddi açıdan zor durumda olmaları yüzünden tüm prensiplerini bir kenara bırakarak istemeyerek bankaların müşterisi olmakta... Bu durum karşısında, sosyal devlet olmanın gereği vatandaşını bankaların insafsız şartları karşısında korumak değil midir? Yıllık enflasyonun %8 olduğu bir ülkede bir bankanın KMH faizinin yıllık %80 olmasına nasıl müsaade edilebilir? Bankalar hala nasıl televizyonlarda gazetelerde aslında yıllık faizi %18 olan bir krediyi “aylık %0,45 faizli” diye pazarlayabilir? “Sattığı” kredi kartı için bir banka nasıl olur da 30-40 lira her yıl ücret alabilir ve dahası, nasıl olur da bir bankanın müşterisinden kart “kullanmama” bedeli almasına göz yumulabilir? Yıllık 50 Dolar’ın üzerinde hesap işletim ücreti dünyanın hangi ülkesinde uygulanabilir? Maalesef ülkemizde bunların hepsini yaşamaktayız. Banka ve bankalardan sorumlu resmi kurum yöneticilerinin, “banka” ve “bankacı” kelimelerinin insanlarda neden nefret uyandırdığını anlamakta zorlanıyor görüntüsü vermeleri oyununu daha ne kadar seyredeceğiz?
O bankalara gitmeyin, şu bankaları tercih etmeyin demekle geçiştirilemeyecek ciddi bir sorunla karşı karşıyayız. Devlet, sosyal devlet olmanın gereğini yapıp bu duruma müdahale etmelidir. Gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde bu koşullarda çalışan bankalar yok, bizde de olmamalıdır.
Tüm koşulların bankaların lehine olduğu, vatandaşın bankaların karşısında korunmasız kaldığı bu insafsız piyasada yabancılar milyar dolarlar verip Türk bankalarından hisse almayacak da hangi ülkenin bankalarından hisse alacak? Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’ndan izin alıp bir an evvel Türkiye’de bankacılık faaliyetlerine başlamak için ellerini ovuşturan yeni taliplerden ve mevcutlardan bu vatandaşı kim ne zaman koruyacak?..
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.