Sis şehre inince
Bu yazıyı yazarken İstanbul’da muhteşem bir gece vardı. Şehir ışıl ışıldı.
Berrak bir havanın eşliğinde, ılık ılık esen lodos, gönüle huzur ve sükûn veriyordu.
Böylesine bir gecede yazının başlığını ister istemez “Sis Şehre İnince” olarak belirledim.
Sis şehre inmişti. Ben ise Ankara’dan İstanbul’a gelememiştim. Sis hava araçlarına yere inmek için müsaade etmiyordu.
Ankara başta olmak üzere diğer vilayetlerden İstanbul’a gelecek yolcular da havaalanlarında bekliyordu.
Teknoloji ne kadar yüksek olursa olsun, yoğun bir duman tabakası, tüm teknolojiyi altüst etmişti.
İnsanoğlu da ne kadar güç sahibi olursa olsun, elle tutulmayan veya güç kullanılarak yerinden bile kıpırdamayan duman tabakasına teslim olmuştu.
Böyle zamanlarda dünyaya baş kaldıran insan, gülünç duruma düşürüveriyor. Bu çaresizliğe isim bile bulamıyor.
¥
Tüm bunlar bir yana, sis insanın gönlüne girmemeli, yüreğine oturmamalı, kalbini karartmamalı.
Diğer havaalanları nasıldı bilemiyorum ama Ankara Esenboğa Havaalanı ya da diğer adıyla, Turgut Özal Havaalanı, burnundan soluyan insanlarla doluydu.
Ben de İstanbul’a dönecektim. Uçak saatinin kalkışına iki saat kala, telefonuma mesaj geldi.
“İstanbul’daki sis nedeniyle uçağınızın kalkış saatini bir saat içerisinde belirteceğiz” deniliyordu.
Bir saat, iki saat derken, tam 28 saat sonra nihayet İstanbul’a gelebildik. Bu 28 saat içerisinde Pegasus işletmesine ait bir tek yetkiliye ulaşamadık.
Sanırım havaalanlarındaki sis, yetkililerin müşteri ilişkilerine de gelip oturmuştu. Reklâma gelince bin türlü imkân sunarken, bir telefona bakmayı çok görüyorlardı.
Gecenin ilerleyen saatlerinde, “çağrı merkezimizden tekrar uçuşunuz için rezervasyon yaptırabilirsiniz” diye yine bir mesaj gelmişti.
Bu mesajdan sonra kazanan telefon operatörleri oldu, kaybedenlerse müşteriler. Çünkü çağrı merkezi diye verilen numaradan bol miktarda şirketin reklâmı yapılıyordu.
¥
Anlaşılan Kurtköy Havaalanı ve Yeşilköy Havaalanı’na inen sis, çağrı merkezlerini de ele geçirmişti. Telefonların şarjları bitti, ses veren olmadı.
Hatta bazı telefon şirketleri aboneleri uyarmak zorunda kaldı. “Telefonunuz uzun süredir açık görüşme yapıyor musunuz” diye sormuşlardı.
Evet, telefonlar 30 dakika, 45 dakika Pegasus Hava Yolları’nın çağrı merkezine çalışıyor ve işletmenin nerelere uçtuğunu dinliyorduk.
Tabii sisten etkilenen sadece Pegasus şirketi değildi. Elbet diğer hava yolları da etkilenmişti ama Pegasus yolcularının derdi, bir yetkili bulamamalarıydı.
Belki de küçük bir özür, küçük bir ikram, bu kötü reklâmı yok edecekti. Uçağa binerken hostesleri uyardım dedim ki;
“Yolcular burnundan soluyor, hiç olmazsa su ya da çay ikram ederek, gönüllerini alsanız.” Hostesin haklı cevabı şuydu: “Ah elimizde olsa.”
Tamam, sise karşı yapılacak bir şey yoktu ama özür dilemenin çaresi vardı. İçten bir özür, yüzlerce mağdur insana teselli olabilirdi.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.